Bunlar ne kadar zor. ben nasıl öğrendim bunları hatırlamıyorum ama herhalde çocuklarımın ki
gibi olmamıştır. höt hötlerle, dayaklarla, korkularla öğrenilmiş bir hayat. kaygı dolu bir hayat. acaba
hata yaparsam. ya peki olmazsa. ama denersem ne olur. belki küçükken öğrenmeye çalıştığım
şeylerin özgürlüğü verilmediği için ticareti başaramıyorum. eleştirilere katlanamıyorum. çünkü ben
öğrenirken korkmuşum. herhalde öyledir. öyle olduğunu tahmin ediyorum. bir belgeselci çekseydi o
dönemi, bunları düşünmek zorunda kalmazdım. yada kimse kalmazdı. afirkanın balta girmemiş
ormanlarında bir leopar yavrusunu iki yıl boyunca izleyen ey belgeselci arkadaşlar. hiç türdaşlarını iki
yıl boyunca yakın takibe almayı düşünmedin mi. hayvanı rahat bırak. insanlara odaklan. bir de isim
takmışlar legedama diye. ya ben beynimin her köşesinde acılar çekerken, yenilmenin mecburiyetini
dinlerken Müslüm babadan adamlar leoparı iki yıl büyütüyorlar ve legedama diye isim koyuyorlar.
insanlığın temel sorunu 3 yaşına kadar öğrenmeye çalıştığı hayatı nasıl öğrendiği.
arka planda ben hep yenilmeye mecburmuyum diyor Müslüm baba ve ben yine yazıyorum.
yazdıklarımı geri dönüp okumuyorum. ne yazdığımıda bilmiyorum. yarın okurum herhalde.
3 yaşındayken deprem oldu bizim köyde. babam öğretmen olduğu için tek katlı betonarme
bir lojmanda kalıyorduk. bir oda bir salon bir mutfak ve bir tuvaletten oluşan 60 m2 ev. dört çocuk.
soğuk mu soğuk kış günleri. tek soba ve salonda yanıyor. tezek yakıyoruz o da kısıtlı. yemek sobada
pişer. banyo suyu sobada ısınır. çamaşır sobada kurutulur. kumpir sobada yapılır. soba etrafında
toplanılır. sohbetler orda yapılır. insanların ateşe tapmasını anlayabiliyorum. soba kutsaldır. salonda
bir de karyola vardır. heybetli bir bazası. demir motifli. çelik aksamına yaylar gerilmiş esnek olsun
diye. üstüne koyun yününden döşek serilmiş. o ne güzel yataktır. kimse yokkan onun üzerine çıkıp
zıplamak en büyük hayalimdi. ulaşılmazdı. işte o yatağıın üstündeki döşek hele o yünler ki iyice
yıkanmışsa ve kuşburnu ağacından koparılan sopayla dövülerek yumuşatılmışsa. artı o yünden
yapılmış bir döşeği düşünün. birde ustası bu döşeği sırımışsa onun kıymeti artar iyice. homojenleşir.
yattıkça bir tarafa toplanmaz yünler. döşek ve yorgan sırıyanlar vardı bizim köyle. ustaydı onlar.
bakan danışmanı gibi, bürokrat gibi. karyolanın üstünde sırınmış döşek ve yorgan. annem babam orda
yatarlardı. biz üç kardeş yere serilmiş, sırınmamış yün döşekte yatardık. en küçüğümüz zaten
kundaktaydı ve beşiği vardı. ya bebek olacaksın ya büyük. arada olmayacaksın büyük olunca
karyolada sırınmış döşekte yatma şansın vardı. bebekkende mis gibi beşik. sallan dur. arada olunca
olmuyor. bu dünya aradakilere yaşam hakkı da vermiyor aslında. ya en alt olacaksın ki ezmeye bile
tenezzül etmeyecekler. yada en üst olacaksın ki dokunmaya bile güçleri yetmeyecek. aradaysan kötü.
alttaki sana dokunma güç görebilir kendinde. üstteki de rakip.
Deprem oldu. büyük deprem 1983 depremi. çon can aldı. ablam babama bağırdı karyolanın
altında birşey var baba sallanıyor diye. beynimde yankılanıyor. deprem oluyor, deprem. babam
deprem oluyor dedi sonra görmedim onu. anacığım benim. canım anam. Allah ayağını taşa
değdirmesin. değdi gerçi hemde taş değil bir kaya. halen siyah giyer canım anam. halen siyah giyer.
güler içindeki acıyı saklamak için. ve o halen siyah giyer. Anacığım 1,65 boyunda 50 kg var yada yok.
seyit onbaşı gibi, beşikten kardeşimi alır almaz bizi topladı yer yatağından. dışarı çıkmamız herhalde
10 saniyeyi bulmuştur. babam zaten dışardaydı. deprem oluyordu. zelzele. yer hareketi. kaya
parçaları birbirine çarpıyordu. ya bendeki deprem. babamın anneme git üstüne birşey giy gel.
gecelikle çıkmışsın fırçasını duyduğum deprem. hangi deprem daha güçlüydü bilmiyorum. anlattıkça
beynimde kısa devreler oluyor sorgulamaktan. hayır kesinlikle karım haksızdı. beni yargısızca infaz
ediyordu. beni tanımıyormuş gibi bana babana benziyorsun diyor. benzemiyorum ben babam,