Gönderi

Aşkın ilk dönemlerinde her iki taraf da, diğerinden emin olamadığı için dikkatlidir ve öbürünün kalbini kazanmaya çalışır. Canlı, hareketli, ilgi çekici ve bu canlılıkları yüzlerine yansıdığı için de güzeldirler. İkisi de birbirlerine sahip olmadıklarından, enerjilerini "olmaya", yani vermeye ve karşı tarafı canlandırmaya yöneltmişlerdir. Bu durum, çoğu kez evlilikten sonra değişiverir. Evlilik sözleşmesiyle eşler birbirlerinin bedenleri, duyguları ve ilgi alanları üzerinde hak sahibi olurlar. Artık kazanılması gereken kimse yoktur. Çünkü sevgi "sahip olunabilecek" bir nesne, bir mülkiyet haline gelmiştir. İki taraf da, sevgiye değer olmaya ve sevgiyi canlandırmaya çaba göstermemeye başlayınca, her şey can sıkıcı olur ve güzellikler yitirilir. Hayal kırıklığına uğrayan eşler çaresizdirler. Kendilerine "Başlangıçta bir hata mı yapmıştık? Yoksa karşımızdakini tanıyamamış mıydık? Veya ben mi değiştim?" gibi sorular soran eşler, genellikle karşı tarafı suçlu bulup, kendilerini aldatılmış hissederler. Anlayamadıkları şey, artık ilk zamanlardaki gibi birbirlerini seven insanlar olmadıkları- dir. Sevgiye sahip olabileceklerini sanma hatası, onların birbirlerini sevmelerine engel olup sevgiyi yok etmiştir. İşte bir kez bu düzeye gelince, çiftler yeniden sevebilmeyi denemek yerine, sahip oldukları ortak seylere yönelirler. Para, toplumsal yer, ev, çocuklar gibi konular sevginin yerini alır ve sevgi ile başlayan bir evlilik böylece çoğu kez, dostane bir mülkiyet ortaklığına dönüşür. İçine kapalı, bencil ve birbirinden kopuk iki kişinin bu beraberliğine de yanlış bir tanımla "aile" denir. Bazı durumlarda eşler, ilk dönemlerdeki o güzel duygularının canlanması özlemi ile yeni eşler edinirlerse bu duyguların yeniden gündeme geleceği hayaline kaptırırlar kendilerini. Sevgiden başka bir şey istemeyen bu kişiler için aslında sevgi, kendi benliklerinin bir ifadesi değil, bir put ya da kendilerini adamak istedikleri bir Tanrıça'dır. Bu gerçeği, yani eski bir Fransız şarkısında söylendiği gibi "sevginin, özgürlüğün çocuğu olduğunu" fark edemedikleri sürece, başarısız kalmaya mahkûmdurlar. Sevgi Tanrıçası'nın tapınıcıları sonuçta öylesine bir pasiviteye düşerler ki, her şey can sıkıcı gelmeye baslar ve o ilk zamanlardaki çekici gelen şeyler, tiksindirici hale gelirler. Yukarıdaki açıklamalara rağmen, yine de belirtmeliyim ki, birbirini seven iki insan için en iyi çözüm, evliliktir. Sorunu yaratan evlilik değil, evlenen kişilerin karakter yapıları, içinde yaşanılan toplumun kuralları ve değer yargılarıdır.
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.