Gönderi

Bu genç Hanım Sultan'a ilişkin daha fazla şey öğrenmek istiyorsun; gözlerin ince pelür kağıtlar üzerinde huzursuzca dolaşıyor; kadının bir anda karşına çıkmasını hayal eder gibisin... Ama sanki Marana da sayfaları doldururken seninle aynı arzu içindeymiş gibi; kadın saklandıkça, o peşinden gidiyor... Bir mektuptan ötekine, durum iyice karışıyor: Cavedagna'ya "çöl kıyısında gösterişli bir saraydan" yazan Marana ansızın ortadan yok olmasına mazeret olarak Sultan'ın özel görevlilierince buraya gelmeye zorlandığını (ya da çekici bir anlaşmayla ikna edildiğini) ve önceki işini sürdüreceğini bildiriyor... Sultanın eşi beğenisine uygun kitaplardan asla yoksun kalmamalıydı: Ortada evlilik anlaşmasının özel bir maddesi vardı; gelin, nikâhtan önce yüce talibine böyle bir koşul ileri sürmüştü... Genç prensesin Batı dillerinde yayımlanmış olan ve özgün dillerinden okuduğu yeni yapıtları izlediği sakin balayından sonra durum çetrefil bir hal aldı... Sultan haklı olarak devrimci bir komplodan çekiniyordu. Gizli servisler, hükümet karşıtı kişilerin bizim alfabemizle basılmış sayfalarda şifreli mesajlar bulunabileceğini keşfettiler. O andan başlayarak Sultan ambargo uygulanmasını ve sınırları içindeki bütün kitaplara el konmasını buyurdu. Hanım Sultan'ın özel kitaplığına gönderilen kitaplar kesiliyor. Kişilikten kaynaklanan -bazı ipuçlarıyla anlam kazanan- güvensizlik yüzünden Sultan, karısının devrimcilerle gizli işbirliği yaptığından kuşkulanmaya başlıyor. Ne var ki evlilik anlaşmasına konan ünlü maddenin uygulanmaması kraliyet hanedanını yaralayacak bir kopuşa neden olabilirdi; nitekim hanımefendi tam Bertrand Vandervelde'nin son yapıtını okumaya başladığında kitabının elinden koparılıp alınması üzerine girdiği öfke nöbetinde ağzından bu tehdidi savurmakta gecikmedi... İşte tam o sırada Sultanlığın gizli sevisleri Ermes Marana'nın bu romanı Hanımefendi'nin anadiline çevirdiğini öğrendiler, değişik düzeyde bahanelerle onu Arabistan'a taşınmaya ikna ettiler. Hanım Sultan her akşam önceden belirlenmiş sayıda roman sayfasına kavuşuyoru; roman artık özgün dilinde değildi, Hanım Sultan'a çevirmenin elinden çıkmış taze bir metin geliyordu. Özgün dildeki harflerin ya da sözcüklerin dizimi arasına gizlenmiş bir şifre var idiyse bile, bu tehlike ortadan kaldırılmış oluyordu... "Sultan beni çağırtarak, kitabın bitmesi için daha kaç sayfa çeviri yapmam gerektiğini sordu. Siyasi ve evlilikle ilgili sadakatsizlik kuşkularında en korktuğu ânın romanın bitmesini izleyecek olan gerilim boşalması olduğunu anladım; yeni bir kitaba başlamadan önce karısı bu koşulun yarattığı sıkıntıya kapılacaktı. İşbirlikçilerin harekete geçmek için Hanım Sultan'dan işaret beklediklerini biliyordu, ama karısı okurken, saray havaya bile uçsa rahatsız edilmeme konusunda kesin talimat vermişti... Öyle bir durumdan korkmak için benim de kendime göre nedenlerim vardı, çünkü bu benim saraydaki ayrıcalığımı yitirmem anlamına gelecekti..." Bundan yola çıkarak Marana, Sultan'a Doğu'nun yazınsal geleneğinden esinlenen bir yönerge önerir: Çeviriyi en heyecanlı yerinde kesecek ve bir başka roman çevirmeye girişecektir, ama basit bir yöntemle birinci romanın bir kahramanını buna dahil edecektir; sözgelimi ilk romanın bir kahramanı bir kitap açıp okumaya başlayacaktır... Bu arada ikinci roman da yarıda kalacak ve yerini çok geçmeden bir dördüncüye açılan üçüncüye bırakacaktır; bu böyle sürüp gidecektir...
Sayfa 127
·
38 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.