Gönderi

72 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 24 hours
(Bu yazı biraz Kızıl Veba kitabını, biraz "genel anlamda" kıyamet sonrası alt türünü, biraz da benim Jack London serüvenimi konu alıyor.) Jack London, kendisinden köşe bucak kaçtığım yazarların başında gelirdi. Kitapçıların rafları arasında dolaşırken adını gördüğüm yerde, "Yine mi bu adam!" der, başka yöne dönerdim yüzümü. Jack London'la tanışmam lise yıllarına dayanıyor aslında. O dönem sınav ödevi olarak verilmişti bize Beyaz Diş kitabı. Konusu itibariyle hiçbir zaman ilgimi çekmemiş olan Beyaz Diş hâlâ Jack London'ın en çok sevilen romanları arasındadır. Nedenini bilmem, ana karakterleri hayvanlardan oluşan kitapları okumaktan hiç zevk almam. Beyaz Diş ile beraber benim için Jack London da uzun yıllar "sevmediğim yazarlar" listesinde başı çeker oldu. Hep kitaplarından uzak durdum, hatta yalnızca Beyaz Diş adlı kitabı hakkında bilgi sahibi olmama rağmen (sınav ödevi olduğu hâlde kitabı okuyamamıştım, o kadar eziyet gibi gelmişti bana okuması ki okurlar anlayacaktır, bir kitabı zor ile okutmaya çalıştığınızda en kitap sever insan bile okuduğundan nefret eder) Jack London hakkında çok bir şey bilirmişim gibi, "Kötü bir yazar, beğenmiyorum onu, nasıl okuyorsunuz ya?" deme gafletine çok kere düşmüşümdür. Benim aksime yakın arkadaşım
edda
edda
Jack London'ı bulduğu her fırsatta över, en sevdiği yazarlardan biri olarak nitelendirir. Onun iteklemeleri ve ondan başka birçok kişinin de elinde "Martin Eden" kitabını görmemle beraber ortaya çıkan merakla kitapçıya girerek, Jack London kitaplarından ikisini satın alma cesaretini göstermiştim; en popüler kitaplarından biri olan Martin Eden ve benim ilgimi çeken Kızıl Veba. Uzun bir müddet de kitaplığımda bekletilen ve okunması ertelenen Kızıl Veba ilk defa dün bulunduğu raftan indirildi. Ne yazık etmişim! Jack London'ın kaleminde değilmiş sorun, oysa ben yıllarca suçu, kendisinin "sıkıcı yazıyor" olmasına atmıştım. Gayet de akıcı bir kitap elimdeki. Yıllar önce anlattığı bu hikâye, yazdığı bu altmış sayfalık roman aslında hiç de sandığım gibi kötü bir yazar olmadığının tek başına kanıtı niteliğinde. Kitaba gelecek olursak... "Kıyamet sonrası" veya İngilizceden geçen adıyla "post apokaliptik" kurgu, bugün sinemalarda ve oyunlarda görmeye çok alıştığımız bir bilimkurgu türüdür. Kıyamet sonrası kurgusunun günümüzde ıskalası çok geniştir. Dünyanın sonunun geldiği bir değil birden fazla senaryo kaleme alınınca, nükleer savaş kıyameti, zombi kıyameti, salgın hastalık kıyameti, iklim değişikliği ve kuraklık kıyameti gibi birçok alt konsept ortaya çıkmıştır. Hepimizin adını çok kez duyduğu Yürüyen Ölüler adlı televizyon serisi ve çizgi romanları zombi kıyametini konu alır örneğin, Labirent serisinde dünyanın sonunu getiren şey ise doğal felakettir. Dünya Savaşı Z romanında zombi kıyametinin yanı sıra bir salgın hastalık kıyametinden de bahsedebiliriz, epeyce ünlü olmasına rağmen hiç izlemediğim The 100 adlı dizide ise nükleer savaş, bildiğimiz dünyanın sonunu getirmiştir. Peki tüm bunlarla nereye varmaya çalışıyorum? Üstte adını saydığım dizilerin ve romanların ve hatta saymadığım çok daha fazlasının öncüsü işte bu kitaptır. Kitap çok güzel. Basit bir anlatım olacak ama başka ne diyebilirim bilmiyorum. Jack London çok iyi bir gözlemci, bunu kitaptaki bazı nokta atış tahminlerinden anlayabiliyoruz. Hastalığın başlangıcı, yayılışı, uygarlığın çöküşü ve yeniden inşa edilmeye başlanması, hepsi yaşlı bir adamın anıları olarak anlatılıyor bize. Kitabın kısa tutulmuş olmasını da sevdim. Aynı zamanda Dünya Savaşı Z kitabını da okumaktayım ancak bir türlü bitiremiyorum, çünkü gereğinden çok uzatıldığını düşünüyorum. Kızıl Veba onunla kıyasladığımda tadında bırakılmıştı. Daha kısa olsa üzülürdüm, daha uzun olsaydı sıkılırdım. Çevirmen Levent Cinemre'nin notlarını okumaktan keyif aldım, ellerine sağlık. Jack London'ın insanlar üzerindeki tespitleri de tam yerindeydi. London, kitabında Granser karakteri üzerinden yıkılan medeniyetin tekrar yükselip tekrar yıkılacağını, unutulan bilimin tekrar kazanılıp tekrar unutulacağını, insanların yine kalabalıklaşıp yine kan dökeceğini anlatır. Ben, kim ne derse desin, tarihin tekerrür ettiğine inanırım. Yalnız, öyle olmak zorunda olduğu ya da "zaman" dediğimiz şeyin sürekli başa saran bozuk bir plak olduğunu düşündüğüm için değil; insanoğlu böyle, akıllanmaz, iflah olmaz olduğu için tarih tekerrüre mecbur kalır. Bu konu hakkında şunları söyler Mehmet Âkif Ersoy: Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi? "Târih"i "tekerrür" diye ta'rîf ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? Bu türün en ilgi çekici ve en korkutucu yanı, içerisindeki gerçek olma ihtimalidir sanırım. Benzeri bir salgın ile her an karşı karşıya kalabiliriz, güneşimiz sönebilir, dünyamız durabilir, bir üçüncü dünya savaşı çıkabilir ve yıllarca radyoaktif bir dünyada yaşamımızı sürdürmeye çalışırken bulabiliriz kendimizi. Belki ölülerimiz ayaklanıp beynimizin peşinden koşmazlar ama bizden daha gelişmiş dünya dışı bir medeniyetin gezegenimize bir ziyarette bulunmayacağının garantisi yok. Bunları buraya yazınca çok uçuk kaçık fikirlermiş gibi geliyor ama belki bir otuz yıl önce biri anne babalarımıza 2020 yılında gerçekleşecek Covid-19 salgınından bahsedecek olsaydı, belki onlar da bunu bir Amerikan filmi senaryosu zannedeceklerdi. Demem o ki bence bilimkurgu romanları gerçek dışı senaryolar işliyor olsalar ve birçok kişi bilimkurgu romanlarına masal anlatıyorlarmış gibi yaklaşsa da, derinlerinde inanılmaz bir gerçekçilik barındırıyorlar. Benden bu kadar, yine uzattıkça uzattım. Velhasılıkelam kitabı okumanızı kesinlikle öneriyor, bilimkurgu türüne ve özellikle kıyamet sonrası alttürüne eğer daha önce hiç yanaşmadıysanız şimdi ilgi göstermeye başlamanızı tavsiye ediyor ve ön yargılarınızın sizi nelerden mahrum bırakabileceğini kendim üzerinden bir örnekle anlatarak sizleri uyarıyorum. Esenlikle kalın.
Kızıl Veba
Kızıl VebaJack London · Türkiye İş Bankası kültür Yayınları · 202032.7k okunma
·
1 plus 1
·
294 views
nil okurunun profil resmi
kızıl veba'ya bunca güzel cümleleri kuran birinin martin eden okuduğunda vereceği tepkiyi çok merak ediyorum.. lütfen okuduğunda inceleme yazmayı unutma 🫶 (ek bir soru sormak istiyorum, biyografindeki metin nereden alıntı? bayıldım 🥹)
irem okurunun profil resmi
Çok kibarsınız, teşekkür ederim ♡ Kızıl Veba'yı bu kadar sevmemin asıl nedeni çocukluğumdan beri bu türe fazlaca ilgi duymam herhâlde. Martin Eden için de çok heyecanlıyım ve yakın zamanda okumayı düşünüyorum, bitirdiğimde mutlaka inceleme yazmaya çalışacağım. Biyografimdeki söz Sezai Karakoç'un Monna Rosa adlı şiirinden alıntı. İyi akşamlar 🌟
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.