Gönderi

Ve o meşhur tirad girer...
Kokuyorsun John. İçki kokuyorsun, insan kokuyorsun, kadın ve özgürlük kokuyorsun... Özgürlüğünün kokusu midemi bulandırıyor. Çığrımdan çıkarıyor beni(...) Ne var? Yalan mı? Üç ay sonra bu saatlerde, elinin tersiyle ağzındaki bira köpüğünü silip, donunu indirecek ve karşındaki karıya abanacaksın! Yalan mı? Gülecek, içecek, vuruşacak ve unutacaksın(...) Bu sabah neyin farkına vardım, biliyor musun, John? Taş ocağında. İhtiyar Harry'nin yanında. Yarın taş ocağına gidince Harry'ye şöyle bir alıcı gözüyle bak. Gözlerinin içine bak. Onu nasıl değiştirdiklerini anlarsın. Ellerine bak. Taşa dönüştürmüşler adamı. Çekiçle, keskiyle çalışmasına dikkatlice bir bak. Allahın günü, yirmi tane, kusursuz taş bloğu çıkarıyor adam. Onun gibi yapan bir tane daha bulamazsın. Taşı sevmiş ve taş olmuş adam. Onun için iyi davranıyorlar ona. Kendini unutmuş. Kendisi aradan çıkmış, taş olmuş. Her şeyi unutmuş adam... Buraya nereden geldiğini, neden geldiğini. İşte ben de öyle oldum John. Neden burada olduğumu unuttum. Neden buradayım? Ben niye buradayım John? Neden senin özgürlüğünü kıskanıyorum John? Ben de gün saymak isterim. Allah baba bana da on parmak vermiş. Ama neyi sayacağım? Ömrümün tamamını mı? Nasıl sayacağım John? "Bir, bir, bir" diye mi? Bir gün daha geçti:"Bir!" Bir gün daha yine "bir"... Bir şey söyle, bir akıl ver kardeşim, ne olur! "Bir, bir, bir"... Hayır John. Beni unut... Çünkü ben de seni unutacağım. Evet, unutacağım seni. Başkaları da gelecek, günlerini sayıp gidecekler. John. Ve ben onları da unutacağım. Senin gibi daha birçokları gelecek, gününü sayıp gidecek ve ben onların hepsini unutacağım. Sonra bir gün gelecek, her şey unutulacak...
Sayfa 33
·
168 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.