Gönderi

192 syf.
·
Not rated
·
Liked
oyun 've' gerçeklik
İşte başlıkta yer alan ‘ve’ bağlacı bizim tam da hayatı yaşadığımız,
Donald W. Winnicott
Donald W. Winnicott
un adını verdiği ‘bir ara bölge.’ Şöyle sorar: ’’Hayatlarımıza bakarsak zamanımızın çoğunu davranışlarda ya da tefekkürde değil başka bir yerde geçirdiğimizi görürüz. İşte ben ‘’nerede?’’ diye soruyorum ve bu soruya cevap vermeye çalışıyorum.’’ Winnicott’ın en önemli katkılarından olan ‘ara bölge’ kavramıyla başlamak istedim. Doğrudan tanımıyla ara bölge olarak nitelendirilen kavram, kişisel ve içsel sayılan ruhsal gerçeklikle, dışsal ya da ortak gerçeklik arasındaki yer. İki ucun arası. Aslında her şeyin olup bittiği o nokta. "İnsanın deneyimsel varoluşunun tamamı oyun oynama temeli üzerine inşa edilir. Hayatı geçiş olguları alanında, öznellik ve nesnel gözlemin kesiştiği heyecan verici noktada, bireyin iç gerçekliği ile bireylerin dışında kalan ortak gerçeklik arasındaki ara bölgede yaşarız." Winnicott bu kitabında, ‘’Geçiş Nesneleri ve Geçiş Olguları’’ yazısından hareketle, bu geçiş aşamasının bireyin hayatındaki yerini, buna paralel olarak etki ettiğini düşündüğü (oyun oynama, yaratıcılık, kültürel deneyim, bireydeki eril ve dişil öğeler arasındaki gizli rekabet gibi) başlıkları irdeleyerek çeşitli tezlerini ortaya koymuş. -----Bebek ve anne: Bu başlık Winnicott’un birçok şeyle ilintilendirdiği dolayısıyla en çok üzerinde durduğu başlık. Winnicott için anne kavramı, bebeğin sağlıklı gelişmesinde en üst sırada yer tutuyor. Bebeğin annesine ‘azami bağımlı’ olduğu ilk dönemlerde bu ihtiyacının anne tarafından -deyim yerindeyse- kendini adayarak karşılanması, buna bağlı olarak başlangıçta bebeğin tümgüçlülük (kendisini iç dünyasında her türlü yaratının kaynağı olarak görmesi) mekanizmasını geliştirebilmesini sağlar. Başlangıçta bu mekanizmanın sağlıklı bir birey için gelişmesi şarttır. Winnicott için ideal seyir şudur; 1-Anne çocuğun ihtiyaçlarına eşduyumlu yanıtlar verir > buna bağlı olarak bebek bütünleşmiş şekilde kendi varlığını algılar ve kendilik duygusu oluşur(“Baktığımda görülüyorum demek ki varım.”)/ tümgüçlülük mekanizması gelişmeye başlar. 2- Bebeğin büyümesine paralel olarak sözünü ettiğimiz tümgüçlülük mekanizması güvenli şekilde yerleştikten sonra, yavaş yavaş kırılması gerekir> ‘yanılsama anı’ ortaya çıkar. (Ben o kadar da kral değilmişim! Merhaba Dünya!) 3- Tümgüçlülük yanılsaması yıkıldıktan sonra, bebekte gerçeklik algısı oluşmaya başlar> eril öğe ve buna paralel olarak nesneleri kullanma kapasitesi gelişir > ayrımlaşma, bireyleşme süreci başlar. Winnicott için bu sürecin başarıyla tamamlanması, kişinin ilerleyen süreçte yıkılmayacak sağlıklı bir kendine güven duygusuna sahip olmasıyla sonuçlanır. Bu ancak bebeğin anneyle olan ilk dönem ilişkisine bağlı olarak gelişebilecek bir durumdur. Dolayısıyla Winnicott için bir anneden beklenilmesi gerekenin mükemmel değil, ‘yeterince iyi anne’ olunmasıdır. Bu süreçlerin sağlıklı yaşanmadığı/yaşanılamadığı durumlarda gelişim ciddi bir sekteye uğrar. Anne çocuğun ihtiyaçlarına cevap vermediği durumda, tutarlı bir kendilik algısı ve sağlıklı tümgüçlülük mekanizması oluşamaz. Buna bağlı olarak çocuk ‘’sahte kendilik’’ geliştirir. Anneyle iletişimi yanıtsız kalan çocuk, devamlı olarak gözlem yapmaya başlar. Yaşamını annenin ve devamında çevrenin onayına yönelik düzenler. Dolayısıyla hiçbir zaman için gerçek bir kişilikten söz etmek mümkün olamaz. (kendilik var olamadığı için dişil-eril öğenin gelişimi de zarar görür) *bir vaka örneğinden: ‘’…hastam büyüdükçe gerçekte olan hiçbir şeyin onun için tam anlamıyla önemli olmadığı bir hayat kurmayı başarmıştı. Zamanla kendi başlarına bütünlüklü insanlar olarak var olduklarını hissedemeyen birçok insandan biri haline gelmişti. Önce okulda, sonra da işte farkında olmadan çözülmüş olan parçası hep başka bir hayat sürüyordu.’’ -----Eril ve dişil öğeler: Winnicott, sağlıklı bir bireyde dengeli şekilde var olması gereken eril-dişil kavramları şu şekilde tanımlar: Dişil öğe> OLMAK (bir iç geliştirme, içerme kapasitesi, içe ve dışa yansıtma mekanizmalarını kullanma, ve dünyayla bu mekanizmalar aracılığıyla ilişki kurma kapasitesi) Eril öğe> YAPMA VE YAPILMA (nesnelerle ilişki) ***Nesnelerle ilişki kurmada dişil öğenin rolünün, özdeşlik, dolayısıyla çocuğa önce bir var olma temeli, daha sonra da kendilik duygusu için bir temel kurduğunu varsayar. Bu noktada yeniden anneyle ilk ilişkiye -mutlak bağımlılıktaki sürece- döneriz. Dişil öğenin sağlıklı gelişimi, annenin buna yol açabilmesine, çocuğun erken dönem ihtiyaçlarına yeterli yanıt verebilmesine bağlı olarak ortaya çıkar. Winnicott, eril-dişil öğe rekabetini şu ifadeyle noktalar: ‘’Yapma ve yapılma, bunlar olma’dan sonra gelir. Önce olma gelir.’’ -------Oyun ve yaratıcılık: Winnicott için oyun oynamanın bu kadar temel bir önem taşımasının nedeni, hastanın ancak oynarken yaratıcılaşmasıdır. Bir çocuk ya da yetişkin ancak oynarken ve sadece oynarken yaratıcı olabilir ve bütün kişiliğini kullanabilir; birey de ancak yaratıcı olduğunda keşfedilebilecektir. Oyun oynamanın kendisi yalnızca iç ve dış gerçeklik arasında ara bir bölge olarak değil, aynı zamanda gerçekliğin kendisiyle baş etme yöntemi olarak da işler. Oyun oynama yalnızca çocuklukta değil, yetişkinlikte de biçim değiştirerek farklı şekillerde devam eder. Bireyin çocuklukta edindiği oyun oynayabilme kapasitesi, yaşamının sonraki sürecinde büyük bir öneme sahip olur. Bu düşüncesinden hareketle şöyle bir değerlendirme yapar: ‘’Kuramımız şu ya da bu biçimde yaratıcı bir hayat sürmenin sağlıklı bir durum olduğu ve boyun eğmenin hayat için hastalıklı bir temel olduğu yolunda bir inanç barındırır.’’ Şimdiye kadar bahsettiklerimizden yola çıkarak şöyle bir zincir kurulabilir: Kişinin ‘oynayabilme’ becerisi üzerinde düşünürsek, bu bizi nesnelerle ilişki kurabilme yeteneğine, dolayısıyla eril ve dişil öğenin-özellikle dişil öğenin- sağlıklı gelişmiş olma koşuluna götürebilir. Winnicott’un düşüncesinden hareket edersek, dişil öğe ‘olmak’ anlamına geliyorsa eğer, onu oyunun/yaşamın aynı zamanda kişiyi değerlendirmenin en önemli öğelerinden biri olarak görmek yanlış olmayacaktır. Oyun oynayabilme > yaratıcılık > dişil öğe > var olan kendilik/gelişmiş kendilik > anneyle ilk iletişim Yani birçok nokta Winnicott’ta çok kez, anneyle yaşanan ilk ilişkiyi işaret eder. Hatta bunu biraz daha ileri götürürsek, kabaca, bireyin sağlığını yaratıcılık düzeyiyle orantılı olacak şekilde düşünmek mümkün. --------Winnicott ve psikoterapiye bakışı: Psikoterapi iki oyun alanının, hastanın ve terapistin oyun alanlarının örtüştüğü yerde gerçekleşir. Psikoterapi, birlikte oynayan iki kişiyle ilgilidir. Bunun mantıksal sonucu da, oyun oynamanın mümkün olmadığı yerde terapistin yaptığı işin, hastayı oyun oynayamayacak durumdan oyun oynayabilecek duruma getirmeye yönelik olmasıdır. Bir başka deyişle, sağlığın göstergesi olan ve evrensel olan şey oyundur; oyun oynama büyümeye, dolayısıyla da sağlığa katkıda bulunur, grup ilişkilerine girmeyi sağlar, psikoterapide bir iletişim biçimi olabilir ve son olarak psikanaliz oyun oynamanın insanın kendisiyle ve başkalarıyla iletişim kurmasına hizmet eden çok özel bir biçimi olarak gelişmiştir. Öğretmen çocuğu zenginleştirmeyi amaçlar. Psikoterapist ise daha çok, çocuğun kendi büyüme süreçleriyle ve gelişmenin önünü tıkadıkları anlaşılan engellerin ortadan kaldırılmasıyla ilgilenir.
Oyun ve Gerçeklik
Oyun ve Gerçeklik
Donald W. Winnicott
Donald W. Winnicott
Oyun ve Gerçeklik
Oyun ve GerçeklikDonald W. Winnicott · Metis · 2013169 okunma
·
1 plus 1
·
847 views
zepp okurunun profil resmi
NE ANLADIN YURDAGÜL
Pathos okurunun profil resmi
Yoğun emek içeren bir inceleme. Harika👍 emeğine kalemine sağlık
zepp okurunun profil resmi
:))tesekkür ederim🙏🏻🙏🏻
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.