Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
·
Puan vermedi
İsmi itibariyle nasıl bir öykü ile karşılaşacağınızı düşünüyor olabilirsiniz ama sayfalar bir insanın varoluşuna tecavüz etmeye başladığında bir acının adını bilmekle ona tanık olmanın arasındaki farkı anlıyorsunuz. Bir de o acıya maruz kalanlar var değil mi? Acı arkasında bir gölge bırakır, bir iz bırakır ama zihinde ama bedende. Duygusal bir kayıtsızlık oluşturur, hissizleştirir ve geriye bir kabuk bırakır. Hayatları çalınmış kadınların içi boş bir kabuğa dönüşene kadar sömürüldüğü bir düzenin hikayesi. Radikal derecede muhafazakar ve dindar askeri bir yönetim, teröristleri bahane ederek ülkede bir devrim yapar. Ardından her şey yavaş yavaş değişmeye başlar. Özgürlükler adım adım kısıtlanmaya başlar. Ben de bir kadınım ama toplum içinde bu kadar açık giyinilmemeli debilen kadını gözaltına almaya ses çıkarılmaması herkesin tamamen kapanarak gezmek zorunda olduğu tek tip nizama gider adım adım. Porno sitelerinin kapanması ahlakli her vatandaşın desteğini alırken bir anda iffet kavramı yeniden dizayn edilir ve cinsellik ağza alınmayacak bir tabuya dönüşür. Zaten hiçbir şey bir anda değişmez. İçinde olduğun kazan yavaş yavaş ısınırken, farkında olmadan haşlanarak ölürsün. Kadınların önce paralarına el konur, sonra işten atılırlar. Darbenin sonunda kadınlar toplum için bir kaynaktan ibarettir. Radyasyon ve kirlilik yüzünden doğurganlık oranı düşmüş, toplumun üremesi tehlikeye girmesin diye hâlâ doğurgan olan kadınlar damızlık bir hayvan gibi sadece bir rahim olmaktan ibaret olduklarını kabul edene kadar beyinleri yıkanıp sonrasında döllenecekleri evlere yollanıyorlar. Bir damızlık kızın dilinden bu öyküye ve bu korkunç dünyaya tanık oluyoruz. Bu distopyada kadınlar içinde bir hiyerarşi mevcut ki ilk başta her kastı temsil eden renkler yüzünden biraz karikatürize gelse de öykü ilerledikçe bu mevcut düzenin günlük hayatta da mevcut olduğunu görüyorsunuz. Mavi renkli ev hanımları evi çekip çevirmekle sorumlu, kırmızı damızlıklar doğurmaktan ibaret rahimler, yeşiller evin hizmetlileri, siyahlar dullar ve yasakladığı her şeyi kapalı kapılar ardında kendisi için serbest kılan zihniyetin oyuncağı olmayı tercih etmek zorunda bırakılan fahişeler ya fahişe olacaklar ya da radyasyon artığı temizlerken ölecekler. Feminist bir distopya deyip etiketi vuracağız ama bu bir distopya mı? Kadının sadece doğurmaktan ibaret görülmesini daha da uç bir noktaya taşımış sadece. Okurken, bir darbe sonucunda nasıl olur da kısa sürede böyle sindirilir bir toplum dedim ama öyle organize bir beyin yıkama, insanları öyle bilinçli ayrıştırma ve kasti pompalanan bir umutsuzluk var ki haksızlığa ses çıkarmak yerine yavaş yavaş kaynayan bir kazanda haşlanan kurbağa misali ölmüş bir toplum geldi gözümün önüne. Hayatın biricik olduğu apaçık bir gerçekken batıl ve sığ inançlarla o biricik hayatı herhangi bir insana eziyet haline getirmekten daha büyük bir insanlık suçu var mı bilmiyorum. Fırsat dengesi kendi alehine bozulan her güç, kendi dışında kalan tüm varoluşları kendi varlığına hizmet eden bir kaynak olarak görüyor. Tüketilen şeyse hayat. Altın gibi değerli maddelerin kıymetli olmalarının sebebi gezegende az bulunuyor olmasıysa, tüm evrende ne kadar az hayat olduğunu düşünürsek, o kadar boktan zihniyetler uğruna harcanan hayatların kıymeti insanın yüreğini burkuyor. İnsanlığın ilkel korkularla her kaynağa hükmetme, her alana sahip olma, kendi dışında her özgürlüğü kendi özgürlüğüne tehdit olarak görmediği bir olgunluk çağı düşlüyor insan sonra binlerce yılın ardından ancak bu noktaya geldiğini fark ediyor. Denecek çok şey var ama duyacaklar zaten duydu.
Damızlık Kızın Öyküsü (Çizgi Roman)
Damızlık Kızın Öyküsü (Çizgi Roman)Margaret Atwood · Doğan Kitap · 2019198 okunma
·
114 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.