Gönderi

Özgürlük yok edilmişti, örneğin Nazım Hikmet yıllar sürecek mahpusluğuna başlamıştı. Kırk Kuşağının Hasan İzzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz, Ömer Faruk Toprak, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Arif Damar, Şükran Kurdakul, Attila İlhan gibi fedaileri cezaevlerini mesken etmişlerdi. Markopaşa ve devamı olan gazetelerle sol ve aydın muhalefetin önde gelen adlarından Sabahattin Ali öldürülmüş, Aziz Nesin içeri girip çıkmaya başlamıştı. Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç görevlerinden alınmış, bir karşıdevrim dalgası ülkeyi kasıp kavurmaya başlamıştı. Aydın kıyımı, Dil Tarih baskını, Tan gazetesinin yakılması gibi olaylarla aydınlığa gözdağı veriliyordu. Cumhuriyet'in şeriatın karanlığından, saltanatın diktatörlüğünden, hilafetin kul eden düzeninden çağdaş bir ülke yaratılması yolundaki attığı adımlar bir bir geriye döndürülmeye çalışılıyordu ve bu çalışmalar 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle hız kazanmış ve Cumhuriyet'in çağdaşlaşma kazanımlarının birer birer yok edilmesi için atılan adımlar çoğalmıştı. Din eğitiminin hızlandırılması, yaygınlaştırılması, ezanın yeniden Arapça okutulmaya başlanması; Kuran Kursları, İmam Hatip Okulları ve liseleri, Yüksek İslam Enstitüleri, İlahiyat Fakülteleri gibi dinci okulların yaygınlaştırılarak Köy Enstitüleri gibi çağdaş eğitim kurumlarının köklerinin kazınması; "Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz" düşüncesinin siyasal iktidar olması, ırkçı ve dinci bağnazlığın güçlendirilmesi, emperyalist Amerika' ya ilişkilerin yoğunlaşmasıyla koşut bir biçimde hızlanıyordu. Bugün Susurluk çeteleriyle ortaya çıkan gerçekliğin temellerinin 1940'lı yıllarda atıldığını söylemek, yine katledilen aydınlarımızdan biri olan sevgili Uğur Mumcu'nun Kırkların Cadı Kazanı adlı kitabında ayrıntılarıyla aktardığı gibi hiç de kahinlik gerektirmeyecek bir söylem olacaktır.
Sayfa 87 - Berfin Yayınları
·
239 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.