Gönderi

Alternatif Tıp Neden Bilim Dışıdır?
'Alternatif tıp' uygulamalarını 'bilim dışı' yapan nitelikleri şöyle özetlemek mümkün: 1. Hastalıkların nedenleri konusunda herhangi bir teorik açıklama yapmadan veya tümüyle spekülatif-metafizik açıklamalara dayanarak onları ne idiği belirsiz yöntemlerle tedaviye kalkmaları. Daha önce de belirttiğim gibi insanlar yakın zamanlara kadar hastalıkların nereden kaynaklandığını veya nasıl oluştuklarını anlamadan dertlerine çare aramışlar, bunun için de koca karı ilaçları ile deneme ve yanılma yöntemleri kullanmışlardır. Ancak o günler çok gerilerde kaldı. Gerçi bugün de tam açıklanamayan hastalıklar var; ancak bunların tedavileri için uygulanan yöntemlerin etkili olup olmadıkları “kontrollü deneyler” aracılığıyla denetlenmektedir. Buna karşılık, alternatif tıpçılar -sanki bu arada tıp diye bir bilim kurulmamış gibi- ne teorik ne gözlemsel bir temeli olmayan, tümüyle “işkembeden atma” yöntemlerle hastalıkları tedavi etmeye devam ediyorlar. 'Kontrollü deneyler' yapmak da hiç işlerine gelmiyor; zira bu tür deneyler yapmaya kak karlarsa yöntemlerinin fos çıkacağından eminler. Dr. Stanway'a sorarsanız, “buna ayıracak vakitleri yok” (s. 32) Hem buna ne gerek var, “eğer bir tedavi etkiliyse etkilidir” (s. 21), “uygulayıcıları sonuçlarını her gün gördükleri bu terapilerin işe yaradıklarını biliyorlar; fakat bunu kanıtlamanın neredeyse imkânsız olduğuna inandıklarından anekdotvari raporlarla yetiniyorlar.” (s. 32) Buradaki tutarsızlığa bakın: Kanıtlanamayan bir şey nasıl 'bilinebilir'? O zaman 'aldanma' ve 'aldatmaca'yı bilgiden nasıl ayırt edeceğiz? Alternatif tıpçıların bir şey “bildikleri” falan yok, bir şey biliyoruz sanıyorlar ve bir şey bildiklerine saf insanları inandırıyorlar, hepsi bu! 2. Bir ve aynı hastalığın birbiriyle hiçbir şekilde bağdaşmaşan ve birbiriyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan ayrı yöntemlerle tedavisi mümkün mü? Sık sık baş ağrısından şikâyet eden dört kişi düşünün. Bunlardan A bir akupunkturcuya, B bir radyesteziste, C bir osteopata, D de bir homeopata gitsin ve dördü de -varsayım bu ya- sonunda baş ağrılarından kurtulsun. Şimdi, 'bilimsel tıp' anlayışına göre, başı ağrıyan bir kimseyi iyileştirebilmek için önce şikâyetinin nereden kaynaklandığını anlamak gerekir. Bu anlaşılmadığı sürece hastalığı kökünden tedavi etmek mümkün değildir, ancak hastaya baş ağrılarını geçici olarak dindiren (yani uyuşturan) ilaçlar verilebilir. Şimdi, baş ağrılarından büyük bir bölümünün bazen kafatası içindeki organları (beyni), bazen de kafatasını örten veya çevreeyen dokuları besleyen atardamarların -şu veya bu nedenle- aşırı derecede gerilip genişlemesinden kaynaklandığı biliniyor. Sık sık görülen baş ağrılarına daha çok kafatası dışındaki dokular yol açarmış. Bunların da başlıca altı kaynağı varmış. Burada bunların ayrıntılarına girecek değilim; ancak bütün baş ağrılarının %90'ının kafatası dışındaki arterlerin gerilmesiyle veya yüz ve boyun kaslarının sürekli kasılması ve istediğini elde edememe, içerleme, endişe, yorgunluk veya depresyon gibi ruhsal durumlarla birlikte ortaya çıktığını bilmekte yarar var. Böylece kişinin yaşam şartlarıyla duygularının baş ağrısının doğuşunda önemli bir payı olduğu anlaşılıyor. Duygu hayatındaki bozukluk veya sarsıntılar atar damarları etkileyerek kaslarda ağrılara yol açıyor olmalı. Bu tür doku anormalliklerinin olmadığı yerde baş ağrısı çok nadiren görülüyormuş. Sizin anlayacağınız, baş ağrısı tipik bir psiko-somatik rahatsızlıktır.
Sayfa 410-411
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.