Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

288 syf.
·
Puan vermedi
Geleneğin Yansıması
Geleneğin Yansıması ❅ ❅ ❅ Yaratıcısını arayan insan, kendi varoluş karakterini tanıma ve bilme hâli, fıtratın birer derin serzenişidir. Ruhsal ve bedensel işlevlerle her katman ve işleve anlam yükleme çabası, bunun bariz örneği... Güven ve huzur doyumunu yakalamak anlam arayışının bir sebebi iken Yaratıcı’sını tanıma ve bilme varoluş ve anlamlandırmayı derin ve kapsayıcı bir boyutla selâmete götürmektedir. ‘Nefsini Bilen Rabbini Bilir’ İbn Arabî’nin derûnî hayatın öz ve cevher ilişkisinin derin bir ifadesidir. Samimî ve çileli bir uğraşın niyet ve kalbin ayak izleri tüm insanlığın ortak ruhsal bir çabası büsbütün bir birikimi getirmiştir. İnsanlığın ruhsal birikimi içinde dinlerin rehberliği yanında İslâm’ın berrak ve net yönleriyle hakikatin gücünü güvenle vermektedir. Dinlerin rehberliğine birçok yönden zayıflatma ve zarar verme insan eliyle süregelmiştir. Tarihsel kayboluş ve değişme üç kitap dininden İslâm dini özü korunarak hiçbir değişme ve bozulma olmadan doğuşundan kıyamete kadar varlığını sürdüreceği bir hakikattir. İslâm’ın potansiyel çerçevesi hayatın her alanında derin manalarla işlevsel bir potansiyel göstermektedir. Toplumun birlik ve beraberliğini güven duygusuyla besleyerek aile, hukuk, ticaret gibi kurumsal alanlarda da huzur ve uyumu inşa eder. Duygusal dilin ve işlevin İslâm inancı bu kadar önemli ve etkili yapan ilmini anlama ve kavrama birçok insan tarafından çaba ve halvete girmek olarak sürüp gelmiştir. Allah'a teslimiyet duyusal bilgiyi ve hassasiyeti geliştirmiş hikmet mertebesinin çeşitliliğini sunmuştur. Hikmet arayışında felsefe ve irfan birer basamak olup bunun gelişimini sağlamıştır. Müslüman ilim adamları derûnî ilmi ve hikmeti miras bırakarak birçok kurumsal işleyişin süre gelen geleneğini inşa etmişlerdir. Geleneksel hikmetin modern şartlar içerisinde birçok örnekleri yanında Guénon ile Schuon’un kurucuları oldukları ‘Gelenekselci Ekol’ anlayışının İslâmî hassasiyet ve çerçevesi içerisinde hikmet arayışına ufuk ve derinlik getirmekteler. Bu ekolun önemli temsilcilerinden William Chittick ile Seyyid Hüseyin Nasr’dır. ABD Connecticut’ta doğan William C. Chittick, İslâm irfan ve felsefesiyle alâkalı birçok eser yazdı. Âlim ve fizikçi olan Seyyid Veliyullah’ın oğlu olan Seyyid Hüseyin Nasr, Tahran’da doğdu; jeofizik yüksek lisans, bilim tarihi alanında doktora yaparak 50’den fazla kitabın yazarı ve Gelenekselci felsefî ekolun temsilcisidir. Dine yönelik Gelenekselci yaklaşım, insanın tabiatı, Sühreverdî, Molla Sadrâ, hakikat olarak Allah, zaman ve ezelîlik, tecellî olarak kozmos gibi konuların Seyyid Hüseyin Nasr’ın düşünce dünyasındaki yansımalarını William C. Chittick, yirmi bir başlıkla üç bölümle “Seyyid Hüseyin Nasr’ın Temel Düşünceleri” kitabını hazırlayarak ele almaktadır. Dinlerin çeşitliliği farklı coğrafyalardaki sosyal ve kültürel fonksiyonları ve tarihsel süreçleri bunun ortaya çıkmasına ve sürdürülmesinde etkili bir durumdur. Tarihsel süreç içerisinde çeşitli dinlerin çatışması yanında uyumlu bir toplumsal düzen sağlamaları da mümkün olmuştur. Allah'ın “Mutlak” olarak bilinip tecrübe edilişinin metafizik ve teolojik yönüyle semavî dinlerin benimsediğidir. Semavî olmayan Budizm ve Taoizm, Allah ismi zikredilmeyerek Hiçlik ya da Yüce İlke olarak bahsedilir ve Mutlak’ın bilgi ve tecrübesi dini öğretileri, biçimleri ve ibadetlerine yansımıştır. Dinlerin çeşitliliği içinde manevî arayışların bin bir yüzü sürüp gitmekte... İslâm inanç çevresinde tarihsel tecrübenin güçlü örneği olan tasavvuf, manevî arayış ve arınmanın hayata fonksiyonel değerler kazandırmıştır. Tasavvufun birikimi tarihsel tecrübe içerisinde birçok akımların çıkmasına ve beslenmesine katkısı olmuştur. İslâm coğrafyasında Haçlı seferleri ve Moğol istilası tarihsel süreç içerisinde maddi ve manevî krizleri getirmiş, tasavvufun iyileştirici ve birleştirici etkisi büyük olmuştur. Avrupa coğrafyasına baktığımızda yüzyıl savaşları coğrafi keşifleri getirerek sanayi gelişim ve onun hammadde ihtiyacı getirdiği top yekûn iki savaşın yaşandığı son iki asır, manevî fakirlik ve krizleri iyice körüklemişti. Hristiyan maneviyatı kendini ortaçağ tecrübesinden kurtaramayarak manevî fonksiyonunu kaybetmiştir. Bir kesim Batılı aydınların bu süreçte manevî sefer ve keşifleri tasavvufla yollarını kesiştirmiştir. Tasavvuftan beslenerek manevî kriz çağından bir kurtuluş yolu ile hayatî ve fikrî tarz oluşarak “Gelenekçi Ekol” ortaya çıktı. Dinlerde manevî arayış olarak başlayan bu ekol, dinlerin biricik ve çeşitli yönleri tanıma evresi olduğu gibi ortak ve ayrı yönleri bulma noktasında da net bir zemin kazanmıştır. Gelenekselci ekolun önemli temsilcilerinden S. Hüseyin Nasr’ın “Çok Dinli Bir Dünyada Yaşamak”, “Dine Yönelik Gelenekselci Yaklaşım” ve “Din ve Çevre Krizi” din konusundaki fikirleri ve ekolun yaklaşımı kitabın birinci bölümünde anlatılmaktadır. İslâm inanç ve yaşayışın tevhid merkezi ‘Lâ ilâhe illallâh’ kalbin bu birliğe şâhid tutulmasıyla ‘Muhammed Allah'ın resûlüdür’ akîdesi tüm cihetiyle merkezî gerçeklik ve Birliğin delilidir. Bir Olan Allah Ezelî, Mutlak ve Rahmân olduğu gerçeğini idrak edilmesinin katmanları vardır. Yaratılışın en derin amacında Allah'ın ‘gizli bir hazine’ olarak tanınmayı, idrak edilmeyi, Kendisine ibadet edilmesi şuuru vardır. Bunun bir yönüyle Gelenekselci perspektifin İslâm’a tatbik edişini ve bu yaklaşımın İslâmî yaklaşımın manevî ve entelektüel hayata uyumu hasedince anlaşılması Chittick, kitabın ikinci bölümü olan “İslâm” başlığında ele almaktadır. Metafizik yönüyle Hz. Peygamber (sav) hem Logos’un tecellîsi hem de Logos'tur, hem nübüvvet çemberinin başlangıcı hem sonudur; onun sonu ve mührü olarak derûnî ve aslî bakış açısından kendisinde tüm nebevî işlevleri havîdir. Kur'ân'ın sûre ve ayetleri Müslüman’ın dünyevî yolculuğu için yol ve işaretler direğidir. Bu direkleri omuzlayan peygamberler; dinî, entelektüel, sosyal, siyasî her hareket, Kur'ân’da meşrûiyet aramıştır ve Müslümanların gündelik hayatlarında sürekli en derin anlamda zuhûr etmiştir. Peygamberlerin fonksiyon ve işlevlerinin bilgisini ‘Birçok Peygamber’ başlığıyla anlatan Chittick, diğer dinler ile İslâm açısından süreçlerine değinerek Hz. Peygamber ve Kur'ân özelini ele almakta. Tarihsel deneyim çerçevesinde Kur'ân’ın anlam ve yorumu fakihler ahkâm ayetlerini, sûfîler ise bâtınî anlamını tefsire çalışmışlardır. Feylesoflar felsefî ifadelerden faydalanmış, kelâmcılar ise Allah’ın sıfatları ve O'nun dünyayla olan alâkasının tabiatı hakkında ortaya koyduklarıyla münazarada bulunmuşlardır. İnsanın değer ve konumu İslâm inancında Allah’ın yeryüzündeki ‘halifesi’ olması insan tabiatı için lütuf mecrasıdır. Allah’ın bu lütfu insan tabiatının manevî bir fonksiyon yüklenmesiyle manevî bir havayı solması için manevî insan vasfını kazandırmıştır. Gelenekçi perspektifin ‘İnsan tabiatına’ getirdiği yorum ve çerçeveyi insanın kozmik boyutu aşkın kökeni, prototipini ve ‘Vechullah’ manasının boyutunu bu başlıkla anlatmaktadır. İslâm çerçevesinde derûnî entegrasyon, kişinin her şeyden önce gündelik hayatımızı entegre eden ve ruhu çeşitli tehlikelere düşmekten koruyan şeriat normları uygulamakta geçer. İlâhî kanunlar ruhu yatay olarak terbiye ederek dikey olarak yolculuk etmeye hazırlar. Ruh ve beden entegresi, zâhirî fizikî alanı ihmal etmeden insan mikrokozmosunun daha yüksek seviyelere yönelten, Tasavvuf; şeriat, tarikat ve hakikat makrokozmik hiyerarşiyle birlik ve entegrasyon (birleşme) anlamlarını oluşturan ‘tevhîd’ yalnızca Allah'a ait olan en yüksek seviyede bir vasıfla güzelleşmektir. Tasavvufun öğretilerinin işlevsel oluşu, şerîatı kabul ve uygulama temeli üzerine bina edilmiş olması, hasebiyle Chittick ‘rûhun entegrasyonu’ başlığında özellik ve ilişkisi bağlamında ele almakta. Esrarengiz bir merkez olan kalp, insan mikrokozmosunun merkezi olup fizikî bedenin, hayatî enerjilerin, arzuların ve ruhun merkezîdir. Ruhun mukim olduğu semâvî âlem ve insan arasındaki buluşma mekânı olan kalp konusunu Chittick; İslâm’da kalp ve onun entelektüel, manevî önemini ‘Rahmân’ın Arş’ı’ başlığında incelemektedir. İnsan zihninin İlâhî Akıl nuruyla aydınlanıp hatadan muhafaza edildiği, şüpheden çok kesinliğe dayanarak bir felsefeyle sınırlanamaz ufuklara sahip ve engin entelektüel derinliğiyle dinî hakîkatlerle işrâk ve irfân’la birleşik olan İslâmî bir felsefeyi Chittick, ‘Felsefenin Rolü’ başlığında tarifini yapmaktadır. İslâmî bir felsefenin dayanak noktalarını ve temel temsilcilerini bir bütün ele alan yazar, birer başlıklarla Şihâbeddîn Sühreverdî ve Molla Sadrâ İslâm felsefesinin temsil gücü yüksek iki şahsiyeti almaktadır. İslâm Felsefesinde mahiyet (öz) ile vücûd (aynı anda Varlık ve varoluş) iki meselenin ilişkisinin gelişim süreci ve farklılığını ‘zihnin kabı’ ile ‘varlık zinciri’ konularını “Vücûd ve Mahiyet” başlığında ele alarak ikinci bölümü tamamlar. Scientia Sacra, Rönesans Hümanizmi, Hakikat Olarak Allah, Zaman ve Ezelîlik, İnsanı Kâmil ve Serkeş İnsan, Tecellî Olarak Kozmos, Geleneksel Sanat, Bedenin Hikmeti, Önce Şuur Vardı başlıklarıyla Gelenekselci Ekolün ana temaları olan metafizik, kozmoloji, manevî psikoloji, sanat, modern öncesi bilim ve modern düşüncenin noksanları kitabın bölümünde incelenmekte. Her vahyin kalbinde yatan mukaddes bilgi ile geleneği kuşatıp onu tamamlayan çemberin merkezi olarak ‘Scientia Sacra’ kavramının tanımını yapan Chittick; ilham yoluyla ulaşılan, bizâtihi entelektüel bir tabiat olduğunu ve mukaddes bilgiyle eşleştirir. Scientia Sacra’nın kaynağını bizzat insan aklının merkezi ve kökeni olduğunu anlatan yazar, konunun çerçevesini ve bağlantılarını ayrıntılı anlatır. Tarihsel süreç içerisinde insan maneviyatının gelişim aşamalarını ve insan kavramının bir anlamını ‘Rönesans Hümanizmi’ başlığında bahseder. Vahiy ve taakkulden koparak varlığın yüksek seviyelerini somut biçimde idrâki mümkün kılan derûnî manevî tecrübeden mahrum kalan modern insan, Allah’ı Gerçeklik olarak görmeyi unutup gerçekliğin sınırlı ve inkitâa uğramış bir yönüyle yaşamaktadır. Nihaî Hakikat olarak Allah, aynı anda mutlak, sonsuz, cemil ya da kelâmdır. Kendi Zâtında kendi içinde ya da Kendi özünde hiçbir izâfîliğe iştirâk etmeyen Mutlaktır. Hakikat olarak Allah’ın tanım ve kapsamını yapan Chittick; Nihaî Hakikat olarak tüm mekânları ihtivâ etmesi anlamında sonsuz olmasını teolojik, metafizik bağlamında uzun uzun inceler. İnsan tabiatının tanınması ve yorumlanması kitabın zaman ve ezelîlik, insanı kâmil konularıyla geniş perspektifler geliştirilerek insanın Ezelî Nizama ait bir varlık olarak kendi varoluşsal konumunun farkında olmak direncidir. Kainat, sanat, beden ve şuur konuları da her biri birer başlıklarla anlatılarak kitabın kapsamı tamamlanarak muhtevasını göstermektedir. İnsanın varoluşsal hakikatını tanıması ve bu şuuru kazanması, Nihaî Hakikat olarak Allah’ı idrak etmesiyle olmaktadır. Guénon ile Schuon’un kurucuları oldukları ‘Gelenekselci Ekol’ anlayışının İslâmî hassasiyet ve çerçevesi içerisinde hikmet arayışına ufuk ve derinlik getirmektedir. Bu ekolun önemli temsilcilerinden William Chittick, insanın kendi varoluşunu anlama çabasının İslâm değer ve kaideleri çerçevesinde anlaşılmayı kılan “Seyyid Hüseyin Nasr’ın Temel Düşünceleri” kitabını hazırlayarak muhtevası büyük bir kılavuz hazırlamıştır. Kitabın Künyesi: William C. Chittick, Seyyid Hüseyin Nasr’ın Temel Düşünceleri, çev. Nurullah Koltaş, İnsan Yayınları, Nasr Kitaplığı-17, 2. Baskı 2012, 287 sayfa. Yunus Özdemir
S. Hüseyin Nasr'ın Temel Düşünceleri
S. Hüseyin Nasr'ın Temel DüşünceleriWilliam Chittick · İnsan Yayınevi · 20123 okunma
·
1 artı 1'leme
·
217 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.