Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

BEDİÜZZAMAN'A GÖRE IRKÇILIK VE ZARARLARI
BEDİÜZZAMAN'A GÖRE IRKÇILIK VE ZARARLARI Bir 20. asır müslümanı olan Bediüzzaman Said Nursi, müsbet ve menfi milliyet konusunu ele alırken; ırkçılık ve zararlarına dikkat çektiği bir değerlendirmesinde şunları söyler: "Fikr-i milliyet şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfi bir sürette uyan- dırıyorlar, ta ki parçalayıp onları yutsunlar. Hem fikr-i milliyette bir zevk-i nefsani var, gafletkârâne bir lezzet var, şeâmetli bir kuvvet var. Onun için, şu zamanda hayat-ı içtimaiye ile meşgul olanlara 'Fikr-i milliyeti bırakınız' denilmez. Fakat fikr-i milliyet iki kısımdır: Bir kısmı menfidir, şeâmetlidir, zararlıdır. Başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adâvetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise, muhasamet ve keşmekeşe sebeptir. Onun içindir ki, hadis-i şerifte ferman etmiş: ve Kuran da ferman etmiştir .الإسْلامِيَّةُ جَبَّتِ الْعَصَبِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةَ "İslam, Cahiliyetten kalma ırkçılık ve kabileciliği ortadan kaldırmıştır. Müslüman olduktan sonra, Habeşli bir köle ile Kureyşli bir efendi arasında hiçbir fark yoktur." Bu ibare, İslamiyet öncesi câhiliye âdetlerine dönmekten men eden hadislerden iktibas edilmiştir. Bu mevzuda birçok hadis-i şerif rivayet edilmiştir. Bunlardan birisi söyledir: ..الإسْلَامُ يَجُبُّ مَا قَبْلَهُ "İslam dini, kendinden önceki batıl olan fiil, hareket, adet ve inanışları keser, kaldırır." Buhari, Ahkam: 4, Imara: 36. 37; Ebu Davud, Sünnet: 5; Tirmizi, Cihåd: 28, Ilim: 16, Kafirler, kalblerine cahiliyet taassubundan ibaret olan o gayreti yerleştirdiklerinde, Allah, Resulünun ve mu'minlerin üzerine sükûnet ve emniyetini indirdi ve onlara takvåda ve sözlerine bağlılıkta sebat verdi. Zaten onlar buna layık ve ehil kimselerdi. Allah ise her şeyi hakkıyla bilir" Fetih sûresi, 48:26. İşte şu hadis-i şerif, şu âyet-i kerime (Fetih suresi 26.ayet meali) kat'i bir surette menfi bir milliyeti ve fikr-i unsuriyeti kabul etmiyorlar. Çünkü müsbet ve mukaddes İslâmiyet milliyeti ona ihtiyaç bırakmıyor. Evet, acaba hangi unsur var ki, üç yüz elli milyon vardır? ( Bugün bu rakam, bir milyarın üzerindedir. ) Ve o İslâmiyet yerine o unsuriyet fikri, fikir sahibine o kadar kardeşleri, hem ebedî kardeşleri kazandırsın? Evet, menfi milliyetin tarihçe pek çok zararları görülmüş.Bediüzzaman değerlendirmelerinde farklı konulara dikkat çekmektedir: ① 20. asırda çok ileri giden fikr-i milliyeti, dessas ve İslamlara düşman olan Avrupa zalimleri onu menfi/olumsuz bir surette Müslümanlar içinde uyandırmaktadırlar. Yani bölücü, dışlayıcı, ötekileştirici ve İslam milletlerini birbirinden ayırıcı ve aralarını bozucu şekilde uyandırılan fikr-i milliyet yani milliyetçilik, ırkçılık; kardeş milletleri birleştirme yerine ayrıştırmakta ve düşmanları için parçalara ayırmaktadır. Elbette bu durum düşmanların onları "parçala, birbirine düşman et ve yut" politikasının icabıdır. Nitekim başka sebepler yanında bu yüzden de İslam âlemi düşmanlarına karşı direnememiş, sömürgecilik karşısında zayıf düşmüş ve onlar tarafından yutulmuşlardır. 19. ve 20. asırda vuku bulan tarihi hadiseler bunun en canlı şahididir. 2. Ona göre; menfi milliyette fikrinde "bir zevk-i nefsani ve gafletkârâne bir lezzet" bulunmakta; bu da bu hastalığa kapılanları menfi, şeametli/uğursuz, zararlı ve başkasını yutmakla beslenen özellikleri olan ırkçılığa sürüklemektedir. Dikkat edilirse menfi milliyet de denilen ırkçılıktaki zevk ve lezzet ruhani, ulvi, ilahî değil, nefsanî ve gafletkârâne bir zevktir. Oysa nefsî ve gafletkârâne olandan kaçınmak gerekir. Çünkü nefisten ve gafletten gelen her şey tehlikelidir. Nefis daima kötülüğü emrettiği, şeytandan emir aldığı ve onunla yardımlaştığı gibi, gaflet ve gafil olmak da insanı yanıltıcıdır. Gafletle yanılan, iğfal olunmuş demektir. 3. Onun tespitlerine göre ırkçılıkta, "şeâmetli bir kuvvet" de bulunmaktadır. Şeametli kuvvet; uğursuz, sonu tehlikeli olan güç ve kuvvettir. Irkçılıktaki zevk-i nefsâni, gafletkârâne lezzet ve şeametli kuvvet nazara alındığında; onun için içtimai hayatla meşgul olanlara "milliyet fikrini bırakınız" demek de probleme çözüm değildir. Yapılması gereken; milliyet fikrinin zararlarını önlemekle ondan faydalanmaktır. Çünkü ona göre; "fikr-i milliyet iki kısımdır. Bir kısmı menfidir, şeametlidir, zararlıdır; başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adavetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise, muhasamet ve keşmekeşe sebebdir." 4. İşte bu kötü neticelerinden dolayı ayet ve hadislerde yasaklanmış ve bir Cahiliye yükselen değeri olarak kabul edilmiştir. Bediüzzaman bunu şu ifadeleriyle dile getirmektedir: "Onun içindir ki, hadis-i şerifte ferman etmiş: 'el-İslamiyyetü Cebbet'il-'asabiyyete'l- Câhiliyyeti' Ve Kur'an da ferman etmiş: 'Iz ce'ale'l-lezîne keferû fi kulûbihimi'l- hamiyete, hamiyyeti'l-cahiliyyeti. (Inkår edenler gönüllerindeki Cahiliye hamiyet (ve Asabiyetini) ateşlediklerinde Allah; Peygamberine ve inananlara huzur ve sekinet indirdi. Onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Onlar bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah herşeyi bilmektedir. Demek, zararlı, şeametli, başkasını yutmakla beslenen, başka milletlere karşı müteyakkız davranan, karşılıklı düşmanlık ve inatlaşmalara sebep olan, sevgi yerine düşmanlığı körükleyen bu tür milliyet anlayışı, Resulullah tarafından "asabiyet-i Cahiliye olarak değerlendirildiği ve yasaklandığı gibi, Fetih süresinin 26. ayetine göre de "hamiyet-i Cahiliye" mefhumu içine girmektedir. Yani bu menfi, olumsuz, İslamları Cahiliye anlayışına döndüren ve kabul edilemez bir milliyet anlayışıdır. "İşte şu hadis-i şerif ve şu âyet-i kerime; kat'ı bir surette menfi bir milliyeti ve fikr-i unsuriyeti kabul etmiyorlar. Çünki: Müsbet ve mukaddes İslamiyet milliyeti, ona ihtiyaç bırakmıyor." Nursi mektubat,. S. 322 Ayrıca, Müslümanlar içinde iyi sonuçlar doğuran, müsbet fikr-i milliyet yani hamiyet-i İslamiye ise zararlı değil faydalıdır. Başkasını yutmakla beslenmeyen ve asimilasyona dayanmayan, diğer ırklara ve soylara adavetle devam etmeyen, onlara karşı müteyakkız davranmayan bir anlayıştır ve Müslüman bu tür bir milliyet anlayışında bulunmalıdır. Bu tür bir milliyet anlayışı ırk birliğini ve kardeşliğini değil, Hz. Peygamber zamanında ve onun sünnetinde olduğu gibi, din birliği ve kardeşliğine dayanır. Ayrıca, kardeşlerin adedini de çoğaltır. Bediüzzaman bunu, o günlerin tüm İslam milletleri nüfusunu nazara alarak kendi ifadeleriyle şöyle dile getirmektedir: "Evet, acaba hangi unsur var ki, üç yüz elli milyon vardır? Ve o İslamiyet yerine o unsuriyet fikri, fikir sahibine o kadar kardeşleri, hem ebedi kardeşleri kazandırsın! Evet, menfi milliyetin, tarihçe pek çok zararları görülmüş," Ayrıca bu konuda o şu açıklamalarda da bulunur: "Din-i İslamiyet milletiyle ebedi ve hakiki bir uhuvet ile Türk denilen bu vatan ehl-i imanıyla şiddetli alâkadarım. Sen ise ey hamiyet-füruş sahtekår! Türkün mefähir-i hakikiye-i milliyesini unutturacak bir surette mecazi ve unsuri ve muvakkat ve garazkârâne bir uhuvvetin var." "Senin gibi mülhidlere karşı hiçbir cihetle dostluğumuz yok! Çünkü ilhada giren ve Türkün hakiki bütün mefähir-i milliyesini taşıyan İslamiyet Milliyetinden çıkmak isteyen adamları Türk bilmiyoruz, Türk perdesi altına girmiş frenk telakki ediyoruz." (29. Mektubat 6. Kısım)
·
254 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.