Gürcü Yusuf:
“Demek hep beraber yapılacak bu iş? Öyleyse kırk lira kadar param var. Onu size vereyim. Parayı Batum’daki çocuklarıma gönderiniz.. İşlerine yarar hiç olmazsa..”
Baytar Miralayı Rasim Bey:
“Akşam rüyamda görmüştüm, buyur bakalım, işte şimdi karşımda... Her zaman rüyam böyle çıksaydı ya. Yolcu yolunda gerek.. Haklı haksız gidiyoruz iste.”
Ayıcı Arif Bey:
“Çıkarın şu kelepçeleri!. Kaçacak değiliz ya... Başım çok ağrıyor, nedir bu eza, cefa? Bırakın ben kendim giderim.. Size ne oluyor, çekilin!”
İzmir Mebusu Abidin Bey:
“Bırakın intihar edeyim., ölümümü istemiyor musunuz? Bırakın ben kendim yapayım. Böyle ölmek istemem. Bari ipi kendim geçireyim.. Sana zahmet olmasın ver şunu”
İsmail Canbolat:
İsmail Canbolat kışla önündeki sehpaya götürülürken metindi. Hiçbir şey yokmuş gibi sâkin, ağır ağır, yürüyerek, durmuştu.. Bu esnada ipi boynuna geçirmekte olan cellâdın gözlüğünü almak isteyişine sinirlendi:
“Bırak gözlüğümü!. Vazifene bak!”
Sarı Efe Edip:
“Beni fazla eziyete sokma, elini çabuk tut.”
Ziya Hurşid:
“En son gelir bezme ekâbir derler ya.. Ben de sonuncu asılan mıyım? Ben zaten başka bir şey beklemiyordum. Sizin elinizden yalnız bu gelir.. Amma bu da bir zevk.. Hürriyetsiz bir memlekette yaşamaktansa, namusuyle ölmek daha hayırlıdır. Zahmet buyurmayın, ben işimi kendim görürüm” ve sehpaya bakarak:
—Ne mükemmel şey! Salıncağa da benziyor. Yüksekliğine de diyecek yok, yerde kalan insanlara yüksekten bakacağım.. İstediğim de buydu.”
Hâlis Turgut:
“Ben ölüyorum amma, fikrim ölmez.. Yaşasın Türklük!”
Lâz İsmail:
“Çabuk olup biter mi bu iş? Nasıl olacak acaba?” Sonra idam sehpasına bakarak: “Vay anasını, bu ha!.. Ben de başka bir şey zannediyordum. Bunu çok seyrettim... Haydi öyleyse, gayret bizden kuvvet sizden.. Amma tez olun, canımı çok acıtmayın, ipimi boğazıma iyi geçirin, ne olacaksa olsun bitsin.. Allah taksiratımızı affetsin!
Cavid Bey:
“Allahın lâneti zalimin üstündedir. Zulümdür bu zulüm!.
Doktor Nazım Bey:
“Yoook... Vallahi yok... Bu meselede hiçbir alâkam yok, taksirim yok., masumum!..”
Nail Bey:
“Millet sağ olsun! Vatan pâyidar olsun! diye bağırmış, cellâta da :
— Yalnız şu düğümü arkaya getir!.. Nasıl olsa, boğacak değil mi?.. Arkadan olsun., demiş ve sandalyeye oturmuştu. Cellâdın, ayağa kalkmasını söylemesi üzerine, birdenbire gülmeğe başlayarak :
— Ne bileyim ben?.. Her zaman sandalye görünce otururduk. Meğer bu başka sandalyaymiş.. Daha evvel idam edilmediğim için, teşrifatını bilmiyorum... Kusura bakmayın.. Yalnız düğümü arkaya al cellât başı!
Hilmi Bey:
“Derhal! Buyurun... Vazifenizi yapınız. Sizi bekletmem... Size de, beni bu âkıbete sürükleyenlere de hakkımı helâl ediyorum... Allaha ısmarladık!