Gönderi

Apartman hayatı
Bugün barınma ihtiyacını karşılamak üzere ihdâs edilen ve yaygınlaştırılan apartman mîmârîsi hem İslâmî âdaba riâyet ve hem de sıhhat şartları itibâriyle insanoğlu için bu ihtiyacı gidermenin en kötü bir şeklidir. Tabiatla haşir neşir olmayı ve komşuluk münâsebetlerini imkânsız kılan bugünkü barınma ihtiyacını giderme şeklimiz insan tabiatına mutlak bir sûrette terstir. Zîra insan kelimesi “üns” kökünden gelir. Bu ise kendi cinsinden olanlarla münâsebât-ı mütekaabilede (karşılıklı münâsebetlerde) bulunmayı îcâb ettirir. Bunu bertaraf eden bir barınma şekli, insan tabiatına aykırı demektir. Tabiatla haşır neşir olmaksa fıtrî bir ihtiyaçtır. Zîra tabiat kudret-i ilâhiyyenin nakışlarıyla doludur. Onu müdekkik bir nazarla incelemek insanoğluna “tahkîkî iman”a yükselme şansı verir. Diğer taraftan tabiatla haşır neşir olan insanların hayatta daha cesur oldukları da bir vâkıadır. Zîrâ böyle yaşayanlar çocukluklarından itibaren ağaçtan düşmek, yılan görmek, kurbağaya basmak nevinden sayısız cesareti takviye edici hâdisenin içinde bulunurlar ve irâde ile hissiyatlarının buna göre serbest ve mükemmel bir sûrette şekillenmesi imkânına kavuşurlar. Yahudilerin korkaklıkla iştihâr etmiş (meşhur olmuş) bulunmaları, kâmilen ve asırlardır büyük şehirlerde ve apartmanlarda yaşamış olmalarının neticesidir. Esasen apartman tarzında barınma ihtiyacı da bütün Dünya’da yahudiler vâsıtasıyla yaygınlaştırılmıştır. Onlar parayı âdeta ilâhlaştırdıklarından az masrafla barınma ihtiyaçlarını gidermek için bir kat üzerine dizilmiş teker odalık meskenler îcâd etmişler ve bunlara “yahudi hamudları” demişlerdir ki apartman mimarîsi bunların geliştirilmesinden vücûda gelmiştir. Diğer taraftan apartmanlarda İslâmî hayatı engelleyen ve ona ters düşen bir çok husûsiyetler mevcuddur. Yüz numaraları, -çoğu kere- kıbleye doğru yapmak ve binaları içiçe sokarak birinin yatak odasının diğerinin oturma odasına mütenâzır olması gibi aksaklıklara ilâveten şunu da söyleyelim ki, hiçbir apartmanda bir kadının kolayca abdest alabileceği alçak bir musluk mevcud değildir. Göbek hizasındaki bir lâvaboda bir kadının abdest alırken ayaklarını yıkama esnasında edebe aykırı durum yanında bir de düşme tehlikesi mevcuttur. Ecdâdımız kıbleye doğru ayaklarını uzatmazdı. Edeb yerlerini koruma hususunda âile fertleri arasında bile ciddî bir hassâsiyet mevcuddu. Buna nazaran apartman mimarisinde, normal bir İslâmî hayatın gerçekleştirilmesi hususundaki güçlükler saymakla bitmez. Diğer taraftan mîmârî de, mûsikî gibi insan rûhuna şekil veren bir -belli belirsiz- telkin vâsıtasıdır. Sefer tası gibi üstüste dizilmiş apartman katlarında yaşamanın insanların ruh sağlığına îrâs edeceği zararlar da saymakla bitmez. Meselâ alçak tavanlı ve küçük odalı dâirelerin de rûhî inkıbazlara âmil olacağı îzâhtan vârestedir. Neden mümin bir insan bir yüce mâbede girdiği zaman ferahlık duyar?! Çünkü onun yüksek kubbesi ve tevhid akidesine göre şekillenmiş olan mîmârî tarzı rûhî taleplere muvâfık düşer. Huzurun sebep ve kaynağı budur. Peki öyleyse, İktisâdi şartlar itibâriyle müstakil, geniş tavanlı ve bahçe içinde bir evde oturma şansı bulamayanlar ne yapmalıdır? Böyleleri muhakkak menşe'leri olan köy-kent gibi yerlerdeki ikametgâhlarını muhafaza etmeli ve hiç olmazsa yazın birkaç ay oralarda vakit geçirerek yorgun ruh ve bedenlerini dinlendirmelidirler. Doğru olan böyle yapmak olduğu halde bizde apartmanda oturmak bir meziyet sanılmakta ve bu çirkin barınma şekli köylere kadar sirâyet etmiş bulunmaktadır. Halbuki Batı taklidçiliğinden neşet etmiş olan bu temâyülün batıdaki tatbikata tamamen ters olduğundan kimsenin haberi yoktur. Gerçekten Batı Âlemi’nde apartmanlarda sadece fakir insanlar oturmaktadır. Bu durum Almanya, Fransa, İngiltere ve hatta Amerika gibi gelişmiş Batı ülkelerinde aynen böyledir. Zenginler geniş bir bahçe içine inşâ edilmiş villâlarda otururlar. Apartmanları ise, çoktan bu ülkelerde yaşayan fakirlerle mülteci zencilere bırakmış bulunmaktadırlar. Bu durumu dikkate alarak bizde de bir zihniyet değişikliğine gitmek ve hiç olmazsa imkânları olan kimseleri apartmanda yaşamak hastalığından kurtarmak lâzımdır. Toprakla haşir neşir olmak insan sıhhatine hizmet eden bir keyfiyettir. Çünkü bir insanın vücûdunda takriben kırk volt elektrik cereyânı mevcuddur. Bu altmış volta çıktığı zaman insanlar gerginleşir ve asabi olurlar. Yirmiye düştüğünde ise cansız, isteksiz, takatsiz ve bezgin bir hâlet-i ruhiye arzederler. Toprak insan vücûdundaki fazla elektriği dengeler. Bundan dolayıdır ki yüce dinimizde toprağa secde etmek secdelerin en makbulüdür. Bugün şu gerçeğe İlmî araştırmalarla ulaşmış bulunan Amerikalılar yüksek katlı apartmanların tepesinde çatı yerine botanik bahçeleri vücûda getirerek o binalarda yetişen çocukların zaman zaman bu teraslara çıkıp toprakla oynamalarını sağlama yoluna gidiyorlar. Yukarıdan beri sayılıp dökülen gerçekler bize aynı zamanda yüce dinimizi bütün teferruatıyla ve iyice öğrenmenin lüzûmunu göstermektedir. Zira Peygamber Efendimiz bilinen târihî bir gerçek olarak ümmî iken, yani okuyup yazmamış bir kimse olduğu hâlde bugünkü ilmin vâsıl olduğu bütün neticelerle onun beyanlarının mutâbık olduğunu görmek bir mümine bahtiyarlık vericidir. Zîrâ şâir Ziyâ Paşa’nın ifâde ettiği gibi: “Bir mektebe oldu kim müdavim Allah idi zâtına muallim!..” Meşhur Fransız muhtedîsi Roger Graudy’nin dediği gibi “İslâm Dünya’nın birkaç asır önünden gitmektedir!.” Hâsılı sıhhatli ve üstün yaşamak için aradığımız bütün ideal ölçülerin yüce dinimizde mevcud bulunduğu husûsu bu beslenme ve barınma ihtiyacını îzâh dolayısıyla bir kere daha tebeyyün etmiş bulunmaktadır. Öyleyse Cenâb-ı Hakk’ın bütün beşeriyete emsâl alınacak ideal bir varlık olarak yarattığı Peygamber Efendimizi gerek davranışlarında ve gerekse beyan buyurduğu gerçekler itibariyle gerektiği genişlikte öğrenmek hayâtî bir zarurettir.
Sayfa 30 - Kadir Mısıroğlu, Hayat Felsefesi Yahud Yaşamak Sanatı, Sebil Yayınevi, 4. Basım, s:30-35Kitabı okudu
··
87 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.