Gönderi

"Caddede sağlam adımlarla yavaş yavaş yürüyordu. Bugün onun için güzel bir gündü. Oteline dönecekti ki yürümeye başladı.Yürürken düşünmek olan bitenin tahlilini yapmak her zaman onun için iyi geliyordu. Mesai çıkışı saatleriydi, insanlar hızlı hızlı evlerine dönmek için ilerliyordu. Yürürken herkes onu geçiyordu. Yürümeyi sevdiği bir ritim vardı. Ne hızlı ne yavaş zamanı çoklaştıran hayatın akışıyla uyumlu bir ritimdi bu. Caddede kimseye çarpmadan ilerleyebileceği bir boşluk bulup oraya yöneldi. Bugün kendinden memnundu. Seneler boyunca emek verdiği çalışmaların yetkin kişiler tarafından onaylanmasının hoşnutluğu içindeydi. Doğru yoldayım diye düşündü. Bu yol sandığından çok daha uzun ve meşakkatli çıkmıştı. Fikir deryasının içinde defalarca alabora olmuş defalarca rotasını kaybetmiş olmasına rağmen vazgeçmemişti. Kendisinden başka kimse inanmadığı zaman bile devam etmişti. Genç yaşında ihtiyarlamış ama büyük bir özgüven yakalamıştı. Artık başarmaktan korkmuyordu. Ürettiği fikirlerin tarihe mâl olacağının büsbütün farkındaydı. İsminin yücelmesi ya da yüksek mevki veya zenginliğe sahip olmak umrunda bile değildi. O bu dünyanın daha yaşanabilir olmasına dair bir yol açmak istiyordu. Belki yaşarken belki öldükten sonra anlaşılacağını hissediyordu. Hissetmek bilmekten daha kuvvetli bir mefhumdu. Güneşin batmasıyla kar soğuğu kendini hissettirmeye başlamıştı. Ceketinin düğmelerini boynuna kadar ilikledi. İki hafta önce zor kapanan düğmeleri karnı ile bir boşluk oluştuğunu kolaycana ilikleyebildiğini farketti. Çok hızlı kilo veriyordu. Bir taksi durdurmak için arkasına döndü. Arabaların farları gözlerini aldı hangi arabanın taksi olduğunu seçmekte zorlandı. Vazgeçti metroya binmeye karar verdi. Metroya doğru yürüyen kalabalık onu cezbetti. Uzun inzivalar derin düşünceler onun içinde insanların arasına karışma özlemini doğurmuştu. İnsan selinin arasına karışmak akıp gitmek istiyordu. Herkes gibi yaşamak teklikten kurtulmak istiyordu. Artık insanların arasında olması için nedenleri vardı. Uzun süredir yalnızdı. Seçilmiş bir yalnızlık mı yoksa zorunda mı kaldığı bir yalnızlık mı tam olarak bilemiyordu. Gerçi seneler önce aşık olduğu ama sonuna kadar gidemeyeceğini düşündüğü bir kadının izdivacını reddetmişti. O zamanlar aşkını sonuna kadar hissetirmiş o insan için kendisini aşması için bir fırsat vermiş ama olmayacağını görmüştü. O kadın kendisinin sahip oldukları ile ilgiliydi ne düşündüğünün ne hissettiğinin onun umrunda bile değildi. O ömrü boyunca konuşmak dertleşmek isteyeceği birisini istiyordu. Onunla farklı bir dünyada güzel zaman geçirip ayrıldığını düşündü. Reddetmek seçimdi her seçim farklı dünyalar sunuyordu. O kendi seçiminden memnundu. Şuan ki haline bakınca haklı çıkmıştı körkütük aşıkken bile gerçekliğe kendini teslim etmişti. Bir şey tastamam olamayacaksa hiç olmasın daha makbuleydi. Her zaman bir miktar kalabalıklar içinde yalnızlığının olacağını biliyordu. Hiç düşünülmemiş şeylerin farkındalığının bedeliydi bu. Ama o bu durumla barışmıştı. Bir an için yine bir yere ait olmak istedi. İnsanın ait olduğunu yer neresiydi? Tabiki de sevdiği sevildiği insanların olduğu yerdi. İnsan insanın gönlüne girdi mi o nerdeyse memleketi de orasıydı. O hep yoldaydı yollar umudu memleketi olmuş ama gitmekten yorulmuştu. Emin adımlarını hızlandırdı. Yağmur çiseleyemeye omuzlarını ıslatmaya başlamıştı. Üşüyüp hasta olmak istemiyordu. Tam metro merdivenlerinin önüne gelince birbirine sarılıp öpüşüp kokuşan genç bir çift gördü. İçine bir burukluk çöktü boynu eğildi hemen sigarasını çıkarıp emektar çakmağıyla yaktı. Çiftlerden birisi muhtemelen metroya inecekti. Vedaşıyorlardı. İkisi de üniversite yıllarının başında olmalılardı. Erkek uzun boylu esmer ve zayıf, kız kısa boylu beyaz tenli hafif kilosu vardı. Onları izlemek istedi. Unuttuğu duyguları tekrardan yaşamak istedi. En son ne zaman gerçekten sevildiği biriyle sımsıkı sarılmıştı? Uzun süredir böylesine kimselere imrenmemişti. Yağmurla birlikte içide ağlamaya başladı. Bu gençler birbirlerini sahiden seviyorlar mı diye düşündü. Sevgi kokan görülebilen bir şeydi. Bu gençlerde o koku yoktu. Sıradan cümleler önceden ayarlanmış bir sarılma idi bu. Gülümsemeler sözcükler sahteydi. Seni seviyorum cümlesi asla gelişigüzel söylenmemeliydi. Sigarasından derin bir fırt daha aldı. Bu çiftin birbirlerine inançları yoktu. Gerçek bir vedalaşma değildi bu. Vedalaşmaya sığınılmış şehvetin giderilmesiydi. İkisi de bir gün ayrılacağını biliyordu belki de ama o zaman için sahtede olsa hazları karşısında yenik düşüyorlardı diye düşündü. Ama sarılıyorlardı fena mı yapıyorlardı? Kolumda kimse yok öylesine olsada yanımda biri olsa içten gelmese bile sevgi sözcükleri söylese kadın teninin sıcaklığında ısınsam fena olmaz mıydı diye düşündü. Geçen ay buluştuğu çıtırda hevesliydi işte neden bir daha görüşmedim diye düşündü. Sigarasından uzun bir fırt daha çekti içine. Gerek yok böylesine dedi. Sevgi dünyayı dünyamızı değiştiren yegâne şeydi. İnsan şehvet ve ihtiraslarıyla bu yüce amacı kirletmemeliydi. Sahi bir sevgi sonsuzlukla alakalıydı umutsuzluk ve sınırlılık yoktu. Bir insan bir insanı gerçekten sevmesi ilelebet devam edecek olmasına inanmasıyla mümkündü. İnsanın sevmesi sevgi açlığını gidermek için değil sevgiyi yüceltmek için olmalıydı. İmkan ve koşullardan bahaneler üretmek değil bizzat onları değiştirmekle ilgiliydi. Sevmek sahip olmakla kaybetmekten korkmakla alakalı değil onun için her şeyi göze almak ile alakalıydı. Yeri geldiğinde insanı kendisini zorluklar karşısında büsbütün teslim etmesi gerekirdi. Sevgi tabiki de etken olmalıydı. Yeri geldi mi canını vereceğin kişiyi yerin dibine sokmak cesaretini alabilmekti. Sevgi cesaretli inançlı insanların mâkamıydı. Aşk tabiki de korkakları kabul etmezdi. Sevgi hep güzel sözler anılar ile anılırdı. Oysa sahi olanı için acı,gözyaşı,ter ve mutlak acı gerekirdi. Her güzel şey gibi onunda bir mücadelenin eseri olmalıydı. Sigarasından bir fırt daha çekti. Bitmek üzereydi. Genç çiftten çocuk aşağı doğru metro merdivenlerinden inmeye başlamış kız ise caddede yürümeye koyulmuştu. Sigarasından son fırtı alıp söndürüp çöpe attı. Merdivenleri ağır ağır inerken Tanrıya dua etti. Gerçekten hissedildiği gerçek şeyler yaşamak istediğini bunun için hazır olduğunu söyledi. Ruh eşini kimse sadece onu istiyordu. O kişiyi belki tanıyor belki tanımıyordu. Tanrıya kendi talihini sevdiğini her şeyiyle kabul ettiğini söyledi. Bu hayatı daha yüceltmek şeytanı bir köşede çaresiz bırakmak istediğini söyledi. İçine bir ferahlık yüzüne tatlı bir tebessüm oturdu. O günün geleceğini içtenlikle kabul etti. Yaratıcı ile bağı kuvvetleniyordu. En güzeli de buydu. Metroya bindi çok kalabalıktı. Kulaklığından Cem Karaca'nın içli sesinden yankılanan nakarat içini rahatlattı: " Benim de şu cihana gelişim Hey canım rinna nay rinna rinna nay Bir güzelden ötürü hey canım hey..."
·
226 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.