Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Carl Gustav Jung Kimdir?
tr.thefeasjournal.com/2020/11/25/gust... 1875 yılında İsviçre’nin Kesswil kentinde dünyaya gelmiştir. Ailenin ilk çocuğu olan ağabeyi vefat ettikten sonra Jung değerli bebek konumunda olmuştur. Kendisine dönemin saygın kişilerinden olan dedesinin adı verilmiştir. Dindar bir babanın ve tutarsız davranışları olan bir annenin çocuğuydu (Snowden, 2012). Köyde bir süre okulda gittikten sonra gitmiş oldukları Basel’de sık sık bayıldığı, bayılmalarından dolayı o dönem sara olabileceği düşünülmüştür. Fakat yapılan araştırmalar sonrasında sara olmadığı, muayenelerinin temiz çıktığı görülmüştür. Tüm okul hayatını Basel’de tamamlamıştır. Arkeolog olma hayali varken maddi durumdan ötürü tıp fakültesine gitmiştir. Jung’un hayali cerrah olmaktı fakat Krafft-Ebing’e ait ‘Psikiyatri’ adlı kitabı okuması ile hayatında bir dönüm noktası yaşamış ve psikiyatri alanına yönelmiştir. (Jung, 2006). 25 yaşında iken Zürih’te psikiyatri uzmanlığı eğitimine başlamıştır. 2 yıl sonra da İsviçreli Psikiyatr olan Bleuler’in yanında çalışmaya başlamıştır. Çalışmaya devam ederken sözcük çağrışım testleri üzerine araştırmalar yapmıştır. 28 yaşında psikiyatri uzmanı oldu ve 2 yıl sonra da evlendi. Uzun yıllar Zürich Üniversitesi’nde çalıştıktan sonra kendi çalışmalarına daha fazla vakit ayırmayı planlayarak istifa etmiş fakat Harward Üniversitesi’nden fahri profesör unvanını almıştır. (Ukray, 2014). Jung’un hayatı incelendiği zaman diğer bir dönüm noktası olan olay ise Sigmund Freud ile tanışmasıdır. Carl Gustav Jung’un Sigmund Freud İle Tanışması Freud ve Jung Jung, Freud’a ait olan “Düşlerin Yorumu’” adlı kitabı okumuş, kendi düşünceleriyle hayli uyumlu olduğunu düşünmüş ve psikanalize ilgi duymaya başlamıştır. Daha sonrasında hastalarını da gözlemlediğinde aslında Freud’un düşüncelerinin doğruluğunu görmüştür (Jung, 2008). 1907 yılında Freud tarafından Viyana Bergstrasse-19 numaraya tanışmak üzere davet edilir (Wehr, 2012). Jung, uzun süren muhabbetleri sonrasında Freud’dan bir hayli etkilenmiştir. Freud ve Jung ortak bir çalışma içine girmişlerdir. Aralarındaki yaş farkının 20 olması, çalışmalarını baba ve oğul ilişkisi içerisinde sürdürmelerini sağlamıştır. Bu farktan ya da ilişkiden dolayı Freud, Jung’u düşüncelerinin varisi olarak nitelendirmekle birlikte Jung’tan ‘oğlum’ diye bahsetmesi de gözden kaçmamaktadır (Jung, 2008). Jung’un Psikoloji Bilimine Katkıları Analitik Psikoloji Jung belirli bir süre Freud ile birlikte çalışmalar yürütmüştür. Fakat daha sonrasında Freud ile yollarını ayıran Jung yaptıkları psikanaliz kuramındaki çalışmalarından yola çıkarak “Analitik Psikoloji” kuramını oluşturmuştur. Psikanalizde de olduğu üzere bilinç dışının varlığını kabul etmiş ancak psikanalizin yapı taşı sayılabilecek id, ego ve süperego kavramlarının yerine bilinç, kişisel bilinç dışı ve kolektif bilinç dışı kavramlarını kullanmayı daha uygun bulmuştur (Ukray, 2014). Jung bilinç aracılığıyla bilinç dışına ulaşılabileceği onun dışında kavramanın mümkün olmadığını ve bundan daha ilerisine ulaşılamayacağını savunmaktadır. Jung’a göre bilinç dışının iki kaynağı bulunmaktadır. Bunlar kişisel bilinç dışı ve kolektif bilinç dışıdır (Snowden, 2012). Jung 1911 ve 1914 yılları arasında Uluslararası Psikanaliz Derneği başkanlığını bıraktıktan sonra ‘analitik psikoloji’ kuramının temelini attı. 1921 yılında yayımlanmış olan Psikolojik Tipler isimli kitabında bilincin işlevlerini içe dönük-dışa dönük şeklinde farklılaşan davranış modellerini konu almıştır. Daha sonra ilerleyen dönemlerde bilinç dışı kavramını kişisel ve kolektif olarak iki farklı konu başlığı altında incelemiştir (Snowden, 2012). Jung, Freud’un açıkladığı libido kavramını; cinsel nitelikli bir kavramdan ziyade genelleştirilmiş bir hayat enerjisi olarak açıklamıştır (Schultz ve Schultz, 2007). Jung, kuramında 3 ilkeden söz etmektedir. Bunlar karşıtlıklar ilkesi, eşitlik ilkesi ve entropi ilkesidir. Karşıtlıklar ilkesinden bahsedecek olursak her bir durumun bir zıttının bulunduğu, örneğin iyi sayılan bir insanın içinin derinliklerinde kötülüğün de mevcut olduğunu söylemektedir. Mesela anima-animusun, persona ve gölgenin birbirinin karşıtı olması gibi. Eşitlik ilkesine baktığımız zaman yaşamın içindeki karşıtlıkların eşit dağılmasıdır. Birine içten bir şekilde yardım ederken, aynı anda ona kötü bir şey yapmak istemek mümkündür. Her insanın içinde saf, masum bir yön olduğu kadar vahşi, kötü bir yön de vardır ve bu yönler eşit olarak dağılmıştır. Entropi ilkesi ise zıtlıkların bir arada olmasıdır (Jung, 1998). Jung ekolünü incelemeye devam edersek birçok terimin yerini farklı terimlerin yer aldığını ve bunları detaylarıyla açıklamanın Jung Ekolünü anlamamıza daha da yardımcı olacağını görürüz. Psişe kavramını inceleyecek olursak, Jung ekolünde kişiliğin bütünü olarak adlandırılmaktadır. Bilinçli ya da bilinç dışı tüm duygu, düşünce ve davranışları içermektedir. Psişe, birbirinden farklı biçimde çalışan birbirleriyle etkileşim halinde olan bilinç, kişisel bilinç dışı ve kolektif bilinç dışını içerir (Gençtan, 2014). Jung’un ortaya atmış olduğu diğer bir kavram ise içe dönüklük ve dışa dönüklüktür. Bu iki kavram dış dünyaya karşı olan davranışlarımızdır (Ukray, 2014). Kolektif bilinç dışı, tüm insanlarda ortak olan anılar, simgelerden oluşur. Jung, kolektif bilinç dışının kalıtımsal miras olduğunu ifade eder. Örnek olarak, bir bebeğin annesine verdiği tepkileri düşünebiliriz. Bu tüm insanlarda aynı biçimde gerçekleşir. Ego (bilinç), kişisel bilinç dışı ve tüm kişilik özellikleri kolektif bilinç dışı üzerine kuruludur (Jung, 2006). Jung, kolektif bilinç dışının içinde yer alan kalıtsal imgeleri ‘arketip’ kavramı olarak açıklamıştır. Arketip terimi psikoloji biliminde ilk defa Jung tarafından kullanılmıştır. Arketipler evrensel niteliğe sahip imgelerdir. Bir çocuk dünyanın neresinde doğmuş olursa olsun anne, baba ve koruyucu gibi arketiplere sahiptir. Arketiplere daha çok mitolojide, masallarda ve edebi ürünlerde rastlarız. Bazen iki arketipi birleştirerek yeni tipler de oluşabilir. Mesela kahraman arketipi, şeytan arketipi ile birleşerek ‘acımasız lider’ şeklinde karşımıza çıkabilir (Jung, 2005).Jung, her ne kadar Freud ile birlikte çalışsa da özgün bir psikolojik kuram oluşturmayı başarmıştır. Kuramında rüyalara ve kişilik sembollerine çok önem vermiştir. Kuramını oluştururken aile yapısından, yaşadığı çevreden ve hocası Freud’dan etkilenmiştir. Analitik psikolojinin temeli psişe denen kişiliğin tamamına dayanmaktadır. Kişiliğin soy ve ırksal yanına dikkat çekmiştir. Freud’un aksine kişiliğin kökenini çocukluktan aldığı fikrini kabul etmemiştir. Geliştirdiği kelime çağrışım testi zamanında pek çok kişi tarafından eleştirilmiş olmasına rağmen kendi döneminin çok ötesine uzanan etkisi, onu 20. yüzyıl’ın en büyük düşünürlerinden biri haline getirmiştir (Snowden, 2012). Jung’un çalışmaları psikoloji ve psikiyatrinin yanı sıra din, tarih, coğrafya gibi birçok alanda da etkisini göstermiştir. Birçok katkısına rağmen çağdaş psikoloji tarafından kabul görmemiştir. Fakat 1970-1980 yıllarında halkın büyük ilgisiyle karşılandığını, çabalarının yadsınamayacak ölçüde değerli olduğu söylenebilir.
·
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.