Gönderi

Yazsam şiir olursun, söylesem türkü, sussam mâtem..
Bir yüreğe bir kalbe sığınmak ne cüret, anlayacak tek bir insan dahi bulamazsınız caddeler dolusu kalabalıklarda.. Bu yüzden kelimenin tam anlamıyla Allah'tan başka sığınıcak bir liman bulamayız kendi dünyamızda.. Başka insanları başkalaştırmaktan değil. Tarif etmekte bile zorlanırız.. Sayı o kadar az ki.. Kadınlarda bile yok denilecek kadar az.. Çünkü istese bile empati yapamaz mevcut durumlara ve şartlara. Nefes aldığın sürece sevmenin ve özlemenin empatisini kim yapabililir ki aşıktan ve şairden başka.. Seviyorsan sürekli seviyorsun.. Hiç çıkmıyor aklından yüreğinden.. Sürekli özlüyorsun.. Sürekli merak ediyorsun.. Acaba iyi mi? Nasıl yaşıyor? Akıldan münezzeh değiliz. Ölüm kabullenilir. Sevdiğinin ölümünü kabullenir, hayatının geri kalanını da anılarınla geçirirsin. Yani ölse bile sevmeye devam edersin. Anıları asla ölmez bizim iç dünyamızda. Ama diğer türler öyle değil.. 20 yıllık eşi vefat ediyor 1 ay sonra evleniyor. Veya eşinden ayrılır, ayrılmaz bir başkasıyla evleniyor. Sanki hiçbir şey yaşamamış gibi..Bunun tasviri bile büyük bir azaptır bizlere.. Silah zoruyla bile dayatılamaz. Meselâ hemen yargılarlar takıntılı diye. Yaratılışımız böyle. Takıntılı da deseler sevdiğimize zerre kadar zararımız dokunmaz. Ve sevdiğimiz şeylerden kopartılınca yaşamın tamamen kendisinden kopartılırız kimseler bilmez. Hele hele kuracak bir hayal bile bırakmamışlarsa ölene kadar artık acıya çalan anılarıyla yaşarız. Sevdiğimizi mübalağasız ölene kadar severiz, pişmanlıklarımız da öyledir bizim. Çok az insan anlar. %1 diyorlar onlar da zaten ya şair ya yazar ya da bir şekilde hayatı duygularıyla anlamlandırabilen sanatçılar veya gönül insanları. Bütün ilişkilerimiz böyledir. Ahde vefanın, verilen sözlerin, vicdanın ve merhametin kan kırmızı rengine boyalıdır hayatlarımız bizim.. Ne kadar kırıldığımızı ve kırılmamın sürekli olarak devam ettiğini, bu kırılmaların bizi yaşamdan koparttığını bedensel yaralara sebep olduğunu istesek de anlatamayız. Allah bilir hakkıyla sadece, yarattıklarının çoğunluğu değil. Hatta duyarsız göründüğümüz konuları bile içten içe sürekli kılacak bir şekilde sıhhate kavuşrurmak için yanıp tutuşuruz. Geçici ve niteliği olmayan sözde çözümlere tevessül etmeyiz.. Bir anı bir durum sürekli olarak yaşayıp gider bizde.. Katil vurur gider ama biz her an vurulmaya devam ederiz.. Sezai KARAKOÇ üstadımız meselâ ruhu şâd mekânı cennet olsun.. Sevdiği kadınla (Mona Rosa'sı) olamayınca 40 yıl evlenmedi ve o şekilde de vefat etti. Kim yargılayabilir ki? Kimin haddine? Biliyorlar mı ki? Sezai KARAKOÇ üstadımız 40 yıl boyunca hem gece hem gündüz sevdi Mona Rosa'sını.. Her saniye her dakika.. Allah'ım ne büyük bir azap değil mi? Haydi buyrun empatiye davet ediyorum; kalbinizin vicdanınızın merhametinizin yettiği kadar.. Kendimizi ifade edemeyiz sevgiliye.. Bu yüzdendir aslında kaleme kağıda sarılmak türkülere şiirlere kaçışımız.. Sevdiklerimiz türkü olur dilden dile.. Aşk olur, kitap olur, gönülden gönüle yol olur.. Beste olur, saz olur.. Sevdalarımız bizim.. Bir canavarın hırsı değildir aşkımız ve sevgimiz bizim. Kahroluşlarımızda da en büyük zararı gördüğümüz halde yine en büyük zararı kendimize veririz, sevdiğimize zarar vermeyiz.. Canımızın ne kadar yakıldığını, düşlerimizde bile azap çektiğimizi görmüyor diye sevilen, inanç durumumuza göre intihar ederiz.. Sayısız örneği vardır batılı şairlerde düşünürlerde intihar edenlerimizin.. Son şiirlerini, son sözlerini kanıyla yazan.. Bunların hepsinin bir açıklaması vardır İNFJ kişilik türlerinde.. Mantığında boşluk olan hiçbir inancı dini ideolojiyi milyonlarca insanın inanmasına rağmen kendi gözlemlerimizle mantığımızla aklımızla yüreğimizle vicdanımızla ve merhametimizle tartmadan düşünmeden sorgulamadan inanmayız. Taklidi iman ve tahkiki iman hakikatidir aslında anlayana.. Bir şeyi sadece seviyorsak değil, bir dine inanıyorsak da inancımızdan da vazgeçmeyiz.. Sevgimizin de aşkımızın da inancımızın da devri daimdir bizde. Sürekli olarak severiz.. Sürekli olarak inanırız.. Tam düşecekken tutunduğumuz tuğlayı Râb bellemeyiz. Başımız secdedeyse firavunun secdesi değildir.. Felaketlerden ölümlerden önce eğilmiştir o baş secdeye.. Yaşamak ve hayatta kalmak gibi kirli bir pazarlık için de değildir.. Çok basittir aslında zerre kadar kalbiyle iman edene.. Madem ki inanıyoruz o hâlde korkulacak felaketi gösterin de sizin cesaret sandığınız ruhaniyetimizi tozlanmış raflara kaldıralım.. Üstüne üstlük verilen umutlar.. Hergün enkazları altında can verdiğim umutlarım benim.. Allah'tan korkmadan yapılan bunca acıdan ve gözyaşından başka, bir de Allah'tan korkmadan yargılarlar.. Aşırılıkçıymışız.. En üst seviyelerde yaşıyor muşuz duygularımızı.. Şunun adına her türlü şeyi diyor da, kalbi kaskatı katılaşmış zalimler, sevdiceğini canından çok seviyor, inandığınına da taparak inanıyor demiyor.. youtube.com/watch?v=ocuGTFq...
·
49 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.