Gönderi

480 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
Tarih Kitabı Olarak Düşünülmemesi Gereken, Gri Propaganda Metni
Neden başlığı bu şekilde yazdık diye merakla incelemeyi okumaya başlamış olan sizlere başlangıç olarak şu bilgiyi verelim. Kitap tarihi olayları, kendi hezeyanları ile harmanlayarak asıl amacını okuyucuya telkin etmeyi amaçlıyor. Kitabı okumaya başladığımızda çok farklı bir bakış açısından yazıldığı izlenimini versede ilerleyen sayfalarda, Lozan antlaşmasının bazı kesimleri nasıl rahatsız ettiğini, nasıl planlarına sekte vurduğunu anlamaya başlıyorsunuz. Bu noktada yazarı araştırma ihtiyacı hissediyorsunuz ve derin bir araştırma gerek duymadan, basit bir araştırma ile yazarın röportajları, makaleleri ve çalışmaları ile karşılaşıyorsunuz. Peki bu çalışma, makale ve röportajların içeriği ne ? İçeriği ve fikir yapısı kısaca; Osmanlıdan günümüze Kürtlere, Ermenilere, Rumlara ve diğer azınlıklara yapılan akıl almaz zulümler, isyanların haklılığı, PKK, YPG gibi Abd menşeili ve destekli oluşumların haklılığı! Daha da kısası, tam anlamı ile Türklere ve Türklüğe karşı açık bir alerjisi var. Sanırım bu kadarı yeterli. Sizde yazarın bu yazılarına ulaşmak isterseniz, Almanca olarak " Hans-Lukas Kieser Yorumları yada Röportajları yada Değerlendirmeleri " şeklinde aramanızı yapabilirsiniz. Eğer yazar, Milli Mücadele döneminde yaşayan biri olsaydı, Anadolu`ya yada Ortadoğu bölgesine gönderilen / görevlendirilen, Rahip ( Robert ) Frew , Lawrence ve benzeri karakterlerden biri olurdu. Bu bağlamda, yarım kalmasın düşüncesi ile hatta daha ne kadar tarihi konular saptırılabilir merakı ile okumayı tamamladık. Şimdi Propaganda Metni hakkında incelememize geçelim. Öncelikle, kitabın yazarı kendisini Lozan Antlaşmasında kaybedenlerinin savunucusu olarak görmekte ve Sevr antlaşmasının kabul edilmesi gerektiğini savunmakta, aynı zamanda demokratik olmayan bir sonucun olduğuna kanaat getirmektedir. Zaten giriş bölümünde "Adaletsiz Bir Barış En Adil Savaştan Yeğdir" sözü ile bu düşüncesini vurgulamaktadır. Bu nedenle haklılığı için gerçeğe aykırı çarpıtılmış yorumları ile çırpınmaktadır. Kısacası Lozan Antlaşmasını hezimet olarak görüyor hem de dünya üzerinde kurulmuş ve yaşanmış ırkçı yönetim zihniyetlerini de tezine dayanak olarak kullanıyor. Eseri okurken tarih kitabı olarak değil de, kendisi ve hem fikir oldukları ülke ve iddialarını aynı derecede kabul ettirmeye çalışan masalcı yazarların ideolojisini dikte etmeye çalışan uzun bir makale gibi okuyabilirsiniz. Bol demokrasi dersi vermeye çalışan, hatta demokrasi ve eşitliği ben/biz yarattık ve öyle olmalıdır mod`u içinde bir havası var ve bunu hissettiriyor kitabında. 1900`lü yılların başlarında ki dönemin şartları ve durumu ile değerlendirmeyi değil de, o dönemde yaşanmış olayları günümüzdeki demokrasi ve değer yargıları ( bakış açısı ) ile bakmamızı bekliyor. Ezcümle ; 1900`lü yıllardaki otomobil teknolojisi çözümlerini, günümüz otomobil teknoloji imkanları ve çözümleri ile değerlendirmemizi ( yargılamamızı ) istiyor. Daha doğrusu bu bakış açısını okuyucuya aktarmaya çalışıyor ve duygu manipülasyonuna mağdur bırakmaya çalışıyor. Tabi ki tarih araştırmaları yapan biri olarak, tarih kitabı düşüncesi ile okumayacağınız için bunun bir önemi yok. Ancak tarih kitabı düşüncesi ile okuyacaklar, bu hezeyan dolu geniş denemeyi okumalı ve sonucunda meydana gelecek Meksika açmazı ile yüzleşmelidir. Bunun yanı sıra, yazarın başta belirtiğimiz ideolojisini benimseyen biri iseniz, gerçekler ile bağdaşmayan bir haklılık masalı okumuş hissine de nail olabilirsiniz. Emperyalist güçlere karşı mücadele vererek Lozan Antlaşmasını kabul ettiren, sömürge yada manda olmayı kabul etmeyen Türk Milleti`ni mücadele ettiği dönemlerde istiklali için ortak çalışma yaptıkları ülkeler içinde saçma dayanaklarla yadırgıyor ve Sevr`in adil bir antlaşma olmasına rağmen kabul edilmemesi konusunda telkine çalışıyor. Günümüzdeki farklı etnik kökenli vatandaşların bazılarının bağımsızlığını savunmasını ve Türkiye çatısı altında değil de kendi çatıları altında Türkiye`deki topraklardan alarak bir idare kurmasını savunuyor onun için özellikle Sevr`in adil olan antlaşma olduğu fikrini öne sürüyor. Kısacası günümüzde yaşanan etnik bölücülüğü destekliyor ve bir etnik kimlik unsurlarının içindeki azınlığın toprak taleplerini meşrulaştırmaya çalışıyor. Yazara göre ülkemizde yaşayan Laz Kürt Çerkez Abaza Ermeni Rum herkes bir toprak almalı ve kendi yönetimlerini ilan etmeli. Mantığına göre belli bir dönem bir ülke topraklarında yaşayanlar, toprak talebinde bulunabilir yani. Bu mantıkta kendi ülkesi İsviçre`ye göçmen olarak yerleşmiş azınlıkların 100 yıl sonra biz bu topraklarda çalıştık, çabaladık biz özerklik istiyoruz demeleri de meşru olmalı. Hatta İsviçre`de ki insanlar geldikleri yerlere ( kendi hayal dünyasındaki etnik tarihe göre ) sürülmeli. Bunu bu şekilde yorumluyorum çünkü, Türk ırkının tarihini ve Türk atalarının nerelerde yaşadığını tamamen saptırmış. Öyle ki Türkiye`de ki topraklarda Türklerin yaşamadığını, başka etnik kimliklerin yaşadığını öne sürecek kadar da Türk tarihinden bir haber daha doğrusu bir haber olmayı seçmiş. Yazara göre Türkler geldikleri Orta Asya`ya geri gönderilmeli. Bu nedenle Sevr üzerinden ideolojisini dikte ettiği diğer etnik kimliklerin Türkiye`nin asıl yaşadığı yer olduğunu savunuyor. Sanırım yazar, Türkler de olduğu gibi, kızıl derililerin de Abd`nin gerçek sahibi oldukları gerçeğini de savunmuyor, inkar ediyor ve sürülmesini istiyordur. Ancak biz Türk Milleti, kızıl derililere yapıldığı gibi çeşitli oyunlarla kaybetmedik. Kazandık ! ve yazar gibi kişilerin kurduğu hayalleri uygulayarak bunu meşrulaştırmalarına izin vermedik. Tek bir millet olarak azınlıklar da dahil bunun bilinci ile mücadele ettik. Onun için, propagandasını yazarken Türkler hakkında ırkçı, bölücü, soykırımcı gibi ifadeler ile yaftalaması normal. Sonuç olarak tek taraflı, yazı dizisini gerçekler olarak yansıtmaya çalışmış, tarihsel olayları yüzeysel olarak yazarak, giriş gelişme sonuç bağlamından uzak konuları çarpıtarak anlatan gri propaganda çalışması. Gerçek tarihi olaylardan bir kesiti alıp, bunu kendi ideolojisi ile harmanlayarak aklındaki hikayeyi somutlaştırmaya çalışmış. Özelliklede olayların başlangıcını ve nedenlerini anlatmıyor. Daha doğrusu işine geldiği şekilde yüzeysel konuyu açıyor ve direk sonuç bölümünü abartılı şekilde yine tarihten bağımsız şekilde düşüncesini dikte ediyor.
Demokrasi Öldüğünde Kalıcı Lozan Barışı !
Demokrasi Öldüğünde Kalıcı Lozan Barışı !Hans-Lukas Kieser · Fol Kitap · 20232 okunma
··
1 artı 1'leme
·
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.