Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

182 syf.
10/10 puan verdi
·
31 günde okudu
Video: youtu.be/ADzGp2ppJuU Diğer Mahir Ünsal Eriş İncelemeleri 1. Babil Kulesi Kitabı: youtu.be/b_FuYEMqJR0 2. Benim Adım Feridun: youtu.be/Z4H_p9E-fQE 3. Olduğu Kadar Güzeldik Acaip. Mahir Ünsal Eriş'ten okuduğum 11. kitap. Acaip, 183 sayfalık bir romandır. Acaip'te; Samim ile Güzin'in aşkları başlama evrelerinden devamına ve sonucuna kadar geniş bir perspektifle okura sunuluyor. Kitap boyunca hâkim olan hüzün ve gerilimin zaman zaman yükseldiğini söylemek son derece mümkün. Akış oldukça yavaş ilerliyor. Samim'in Güzin'e duyduğu aşk bütün çıplaklığıyla ortaya konuluyor. Hiç tahmin etmeyeceği bir hayatı yaşamakta olan Samim'in gerçeklerle yüzleşmesi, babası ve Güzin'in babası ile olan iletişimlerinde Samim'in çaresiz kalışı okurda müthiş bir tat bırakıyor. 13 bölümden oluşan kitabın sonunda Mahir Ünsal Eriş, acayip sözcüğünü acaip şeklinde yazmasına müsaade eden kişiye teşekkür ediyor. Kitaptan bazı alıntılar: Suyun dibine inen bir taşın yüzeyde bıraktığı dalgalar gibi yavaş yavaş silinip gidecek izlerim bu dünyadan (13). Bana acımana ihtiyaç duyacak kadar acınası durumdayım (15). Ben yoksunluğu da yoksulluk kadar iyi tanırım (15). Geriye üç beş kederli fotoğraftan başka hiçbir şey bırakmadan silinip gitti kainat sahnesinden (16). İnsanın her şeye böyle çabucak alışabiliyor olması ürkütücü değil mi (16). Otogar yalnızca kimsesizliğin değil, mekânsızlığın da vitrinidir. Orada kavuşmalar değil hep ayrılıklar hatırlanır (17). Yoksulluk galiba insanın içini çürüten, karartan bir şey (20). İş hayatında, proje, referans, ve prestij gibi kelimelere herkes bayılıyordu (20). Hayat, birbirinden habersizmiş gibi görünen bir sürü tesadüfün kurduğu bir bilmece (21). Her hikâyenin bir sonu var (21). Konuşamadığım her sözcük içime doğru büyüyor belki de (22). Katıksız mutluluğun, dertsiz tasasız hayatın insanı hasta eden bir yanı olmalı (27). Tüm gayretler, çabalar, arzular nafile kalıyor hayat karşısında (27). Üstelik eski, kirli bir ceket gibi üstümde taşıdığım yoksulluktan kurtulduğumu hissettiğim her anda buna sebep olan işime daha da bağlanıyordum (29). Bütün ömrü, doğum lekesi gibi taşıdığı bir yoksullukla geçmişti (30). Hak ettiğinden fazlasını aldığında itiraz etmek, şikâyetçi olmak geçtiğimiz asra ait bir huy sonuçta (30). Mutlu ve huzurluyken olan bitenin ardını arkasını merak etmek hiç gelmiyordu akıllarımıza (31). Deniz sesi, dalga sesi dinlerdi. Denizin bir kere kanına girdiği insanları hep kendine çağırdığını kitaplardan, filmlerden bilirdim (31). Ben babamı çok severdim, biliyor musun Güzin (38)? Ama günler sonra, suya düşünce dağılan bir resim gibi yavaş yavaş silinirdi evden (38). Hani bazı adamlar vardır. Ne yapsa çiçek açtırır (42). Babam başımı okşamıştı, bana sarılmış, "İyi misin oğlum?" diye sormuştu. Mutlu ölebilmek için hayatta tek bir an seçebilirsin deseler herhalde o anı seçerdim (45). Ben yoktum. Seneler önceydi. Daha annem bile yoktu hayatında. Kopuk bir uçurtma gibi oradan oraya savruluyordu babam (48). İlk önce sesini unutmuşuz ölülerimizin (51). Cevabına asla ulaşamayacağım sorularla doluyum (51). Bana ilk gülümsediğinde Güzin, bu bizim aramızda bir ittifak doğurdu (52). Çünkü senin her şeyin bulaşıcıdır Güzin. Sen gülersen bakkal güler, taksici güler, elinde tavşan balonuyla yanından geçen çocuk güler, dilenci kadın güler, otobüsün camından yarı ölü yorgun yüzüyle dışarıyı izleyen dede güler, su güler, hava güler, kar güler, şehir güler, sokak güler. Sen üzüldün mü güneş bile çıkmaz. Yağmur yağar üç gün üst üste. Bulutlar bırakmaz güneşi kendini göstersin. Sen acıktın mı aşevlerinin önü, lokantaların kapısı, köftecilerin arabaları kuyruk olur. Sen şaşırırsan Güneş tutulur, Ay tutulur, gökte milyarlarca yıldır dönenen onca cismin aklı karışır. Sen seversen senin sevgin tüm dünyaya yeter. Tüm dünyadan aynaya tutulmuş ışık gibi sana geri döner (52). İnsan seni şaşırtacak şeyler bulmak için tüm ömrünü kütüphanelere kapanıp ansiklopediler, esrarengiz elyazmaları, heybetli kitaplar okuyarak geçirebilir (53). Hayatın beklenmedik rastlantılarla tamamen değişmeye bu kadar yatkın olması bana hep ürkütücü geldi (62). Kuş olup uçmak isterken ağaç olup kök saldım (64). Hayat hiçbir hikâyenin yarım kalmasına izin vermiyor Güzin (64). Gülmek zor iştir Güzin (65). İnsan bildikçe, öğrendikçe mutsuzluğu artıyor (66). Âşık olunca insana her şey bambaşka görünüyor. Parktaki çocukların kulak yırtan yaygarası neşeli bir bahar şarkısına dönüyor (69). Yürümek aynı anda birden fazla yerde olabilmek, dünyanın hızına ayak uydurabilmektir, biliyorsun (70). Keşke gözlerimiz gördüklerimizi sonra açıp izleyebilecek şekilde kaydedebilse (72). Bak bir isteğimde bu olurdu hayattan. Kokuları kaydedebilmek, şeylerin değil ama anıların, anıların kokularını kaydetmek. Çıkarıp koklamak sonra, canımız istediğinde (73). Sen benim bilemediklerimi bilir, anlayamadıklarımı anlar ve anlatırsın (75). Yürümek, her an değişen manzaranın içinde durmaktır (76). Seni güldürmek bir ölümlünün en yararlı mesaisidir (77). Senin gülüşün hayatı locadan izlemeye çağıran bir davetiyedir (78). Seni çok özlüyorum (78). İki insan arasındaki kültür ve sınıf farkı en çok ne zaman belli oluyormuş biliyor musun, senle benden biliyorum bunu; yeme içme söz konusu olduğunda (80). Masayı terk ettiğimizdeyse benim tabağım, bir köpeğin önünden alınmış gibi pırıl pırıl olmuşken seninki hâlâ ta gecenin başında aldığın mezelerin bakiyesini gösterir olurdu (82). Normal hayata dönemeyecek kadar dışına çıkmıştık zamanın (83). Ya da modern hayatın bitimsiz yalnızlığı (88). İnsan kaybedebilecek bir şeyi olmadığında da kaybedebilecek bir şeyi olduğuna inanıyor: canı (89). Başka dünyalarda gözüm yok (90). Babam yanımızda olduğunda annemin gözlerinde büyük, fark edilmesi kolay bir ışık yanardı. Gözleri o ışıltılı aydınlığıyla büyüdükçe büyür, gözlerine sığmazdı (90). Üzgün, çoğunlukla sıkkın, mutsuz değil ama muhakkak huzursuz biriydim (93). Hiç tatile gitmedim, hiç aldatılmadım, hiç karakola gitmedim, şahit olarak bile dinlenmedim, bir dişçi anım bile yok. Bir anda ortadan kayboluversem o zamana kadar var olduğumu kanıtlayacak birkaç resmî evrak dışında hiçbir iz bırakmadan silinebilirim dünyadan (94). İyi müzikten, iyi sanattan, iyi şiirden, iyi yemekten, iyi şaraptan anlarsın. Çatalı bıçağı tutuşunda bile insanın içine tuhaf bir mahcubiyet düşüren eşsiz bir asaletin vardır (95). Yaşamayı, anlamayı, sevmeyi bilir, dünyayı her zaman gerçek renginde görmeyi başarırsın (95). Hayatın verdiğini geri almadığı görülmemiştir Güzin (95). Hani acının kimliğini kaybettiği bir inilti vardır. Dışarıdan bir ses gelir ama bebek mi ağlıyor, kedi mi yoksa şehre kurt mu, domuz mu indi anlayamazsın (100). Öyle çok sevdim ki seni, bunu anlatmak için dilin bu kadar yetersiz kalıyor oluşu canımı sıkıyor (119). Seni sevmek, gündelik hayatın bir parçası değil hayatımın kendisi oldu (119). Senden uzakta geçirdiğim tüm anları sana anlatabilmek için yaşıyor gibiydim (120). Ama hep konuş, hep sesin yüzüme çarpsın, içimde bir yerlere dokunsun istiyordum (121). Adamın biri otobüsü devirdi diye otobüse küsülmez (123). İnanmak insanı öldürebilir Güzin (131). Çünkü dünyada hiçbir güzellik yoktur ki felaketle sonuçlanmasın (132). Çünkü Ankara'da insan yoksa hiçbir şey yoktur (132). Zor kapıdan girince aşk bacadan çıkardı (137). Epeydir tuttuğum bir nefesi bırakmış gibiydim (138). Anladım adım en çok senin ağzına yakışıyor şu dünyada (141). Günlere, aylara, yıllara yayılan anılarımız yoktu. Arada bir hayatımızın içinde şimşek gibi çakıp sonra kaybolan bir şeydi babam (143). Hakikatin en kötü ve en iyi özelliği eninde sonunda ortaya çıkmasıdır, bilir misiniz (145). Sesim, kelimelerim içimden çekilip alınmış gibiydi (146). Belki bir aslan, bir yırtıcı kuş gibi yalamadım ömrümü ama akıbetimin bir tavşanınkiyle benzer olacağını da hiç düşünmemiştim (146). Hakikat değişince hayat da değişir (147). Ben zora yorgan diye sarınıp büyüdüm Güzin (155). Sakin bir öfkeden daha tehlikeli ne olabilir şu hayatta (155). Adliyeler bir zamanlar bir arada bulunmuş insanların davalarını görmek için kurulmuyor muydu (162). O anda kâğıt kesiği gibi bir his geçti içimden (163). Herkes bana masal anlatmış Güzin (175). Sesinde eski zamanlardan kalmalık taşıyan bir samimiyet vardı (177). Güce, iktidara, paraya, yalana, zalimliğe, dalavereye değil düpedüz aşka yenildim (178). Neden iki insan Birbirini sevince birlikte olmaları onlar dışındaki her şeyle ilgili oluyordu sanki (179). Yenildim ben. Seni kuşatan şu hayata yenildim (179). Sen beni sevdin. Ben bu dünyada seni tanıdım ve üstüne senin sevgine layık bulundum. Bir hayata "yaşandı" diyebilmek için yeterince geçerli bir neden (180). Ama yarım kalmış bu hikâyenin acısı, içimi bir kama gibi kanırtıyor anlattıkça (181). Defter bitti ama bu hikâye bitmedi Güzin. Bu kavga bitmedi. Senden vazgeçmiş değilim. Niyetim de yok. Ama kinim, ilk günkü kadar diri babana (182). Muhteşem bir roman okumak istiyorsanız Acaip'i kaçırmayın. :)
Acaip
AcaipMahir Ünsal Eriş · Can Yayınları · 2023178 okunma
··
1 artı 1'leme
·
998 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.