Gönderi

Atatürk, ulusal siyaset hakkında konuşuyor:
"Bildiğiniz gibi, Osmanlılar devrinde çeşitli siyasi görüşler izlenmişti ve izleniyordu. Ben bu siyasi görüşlerin hiçbirinin yeni Türkiye'nin siyasi oluşumunun görüşü olamayacağına inanmıştım. Bunu Meclis'e anlatmaya çalıştım. Bu nokta üzerinde daha sonra da çalışmaya devam edilmiştir. Bu konuyla ilgili, öteden beri yapmış olduğum konuşmalarımın ana noktalarını burada hep beraber hatırlamayı faydalı bulurum. Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele ve çarpışma demektir. Hayatta başarı, mutlaka mücadelede başarıyla mümkündür. Bu da, manevi ve maddi kuvvete, güce dayanır bir durumdur. Bir de, insanların uğraştığı bütün sorunlar, karşılaştığı bütün tehlikeler, elde ettiği başarılar, toplumsal, genel bir mücadelenin dalgaları içinden doğagelmiştir. Doğu uluslarının Batı uluslarına saldırısı, tarihin belli başlı bir evresidir. Doğu ulusları arasında, Türklerin başta geldiği ve en kuvvetli olduğu bilinmektedir. Gerçekten Türkler, İslamiyet'ten önce ve sonra Avrupa içerisine girmişler, saldırılar ve istilalar yapmışlardır. Batı'ya saldırılar, yayılmalar yapmışlardır. Batı'ya saldıran ve İspanya'da Fransa sınırlarına kadar yayılan Araplar da vardır. Fakat efendiler, her saldırıya karşı sürekli karşı saldırı düşünmek gerekir. Karşı saldırı olasılığını düşünmeden ve ona karşı güvenilir önlem bulmadan hareket edenlerin sonu, yenilmek ve bozguna uğramaktır, yok olmaktır. Batı'nın Araplara karşı saldırısı, Endülüs'te acı ve ders verici bir tarihi yıkımla başladı. Fakat orada bitmedi. Kovalama, Kuzey Afrika'ya kadar devam etti. Attila'nın, Fransa ve Batı Roma topraklarına kadar yayılmış olan imparatorluğunu hatırladıktan sonra, bakışlarımızı Selçuklu Devleti'nin yıkıntısı üzerinde kurulan Osmanlı Devleti'nin, İstanbul'da Doğu Roma İmparatorluğu'nun taç ve tahtına sahip olduğu devirlere kadar çevirelim. Osmanlı padişahları içinde, Almanya'yı, Batı Roma'yı ele geçirip buralara yayılarak büyük bir imparatorluk kurmak girişiminde bulunmuş olanlar vardı. Yine bu padişahlardan biri, bütün Islam dünyasını bir merkeze bağlayarak yönlendirmeyi ve yönetmeyi düşündü. Bu amaçla Suriye'yi, Mısır'ı ele geçirdi. Halife unvanını takındı. Diğer bir sultan da, hem Avrupa'yı ele geçirmek, hem İslam dünyasını egemenliği ve yönetimi altına almak amacını izledi. Batı'nın sürekli karşı saldırısı, İslam dünyasının hoşnutsuzluğu ve ayaklanması ve böyle dünyayı ele geçirme düşünce ve isteklerinin aynı sınır içine aldığı çeşitli unsurların geçimsizlikleri, sonuçta benzerleri gibi Osmanlı İmparatorluğu'nu da tarihin bağrına gömdü. Efendiler, dış siyasetin en çok ilgilendiği ve dayandığı konu, devletin iç örgütüdür. Dış siyasetin iç örgüte uygun olması gerekir. Batı'da ve Doğu'da başka başka yaratılış, kültür ve isteklere sahip birbirinden farklı zıt unsurları içinde toplayan bir devletin iç örgütü, elbette temelsiz ve çürük olur. O halde dış siyaseti de esaslı ve sağlam olamaz. Böyle bir devletin iç örgütü özellikle ulusallıktan uzak olduğu gibi, siyasi görüşü de ulusal olamaz. Buna göre Osmanlı Devleti'nin siyaseti ulusal değil, fakat belirsiz ve kararsız idi. Çeşitli ulusları ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu çeşitli unsur topluluklarını aynı haklar ve koşullar altında tutarak güçlü bir devlet oluşturmak, parlak ve çekici bir siyasi görüştür; fakat aldatıcıdır. Hatta, hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri de bir devlet halinde birleştirmek, elde edilmesi olanaksız bir hedeftir. Bu, yüzyılların, yüzyıllar boyunca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylarla ortaya koyduğu bir gerçektir. Panislamizm, Panturanizm siyasetinin başarıya ulaştığı ve dünyada uygulanabildiği, tarihte görülmemiştir. Irk ayrımı yapmaksızın, tüm insanlığı kapsayan güçlü bir devlet oluşturma tutkularının sonuçları da tarihte yazılıdır. Yayılmacı olma hevesleri konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü duygularını ve özel bağlarını unutturup, onları tam bir kardeşlik ve eşitlik çerçevesinde birleştirerek, insani bir devlet kurmak teorisi de kendine özgü koşullara sahiptir. Bizim açık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasi görüş, ulusal siyaset'tir. Dünyanın bugünkü genel şartları ve yüzyılların akıllarda ve karakterlerde yerleştirdiği gerçekler karşısında hayalci olmak kadar büyük yanlış olamaz. Tarihin söylediği budur; bilimin, aklın, mantığın söylediği böyledir. Ulusumuzun güçlü, mutlu ve tutarlı yaşayabilmesi için, devletin tamamen ulusal bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin, iç örgütümüze tamamen uygun olması ve bu temele dayanması gerekir. Ulusal siyaset dediğim zaman kastettiğim anlam ve içerik şudur: Ulusal sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak varlığımızı korumakla ulusun ve ülkenin gerçek mutluluğuna ve refahına çalışmak… Genel olarak ulusu geniş emeller peşinde oyalamamak ve onu zarara uğratmamak… Uygar dünyadan, uygar, insanca davranış ve karşılıklı dostluk beklemektir."
··
229 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.