_Tinin Görüngübilimi, bilincin değişiminin yolculuğunun betimidir.
_Her şey kozmik tinin görüngüleridir. Bu gerçekliklerin dışında aşkın bir varoluş bulunmaz. Her şey bu dünyada olup biter ancak bilen özne ile bilinen şey mesela bilinç ve dünya aynı şeydir. Hepimiz her şeyi kapsayan kozmik ruhun parçalarıyızdır. O tekil ve tüm olan tin'dir. (Kant, sabit kategoriler tasarlamıştı. Nesneler vardı ve onu deneyimleyen bir özne vardı. Hegel dünyayı görmenin farklı yolları, birçok bilinç biçimi olduğunu öngördü. Bilinç biçimlerinin de evrimleştiğini ifade etti. Akıp ilerleyen bir tarih, bir gerçeklik vardır ve sen bir özbilinç olarak buna katılırsın, böylece tin sürekli gelişir, tin kendi bilincine daha çok varır. Tarihsel süreç diyalektiktir.)
_İnsan, sezgilerini kavramlaştırarak ilkel benlikten bilince evrilmiştir.
_Tin, dinde tanrı, sanatta imge, felsefede düşünce dolayımı ile kavranır. Tin felsefesindeyse, öznel olan kendinde tin (anlayış gücü), nesnel tinde kendini olumsuzlar (hukuk) ve mutlak tinde kendini yeniden bulur (sanat, din ve felsefe).
_Özgürlük, tinin kendini gerçekleştirmesidir.
_İde, diyalektiğin kendisidir. Diyalektik olusuzlama, olusuzlamayı yadsıma ve yadsımayı aşmadır. Mutlak varlıklar aleminde belirmediği için hiçliktir.
_Felsefe, bilim olarak, icgüdüye bilinc vermeli, onu ozgur duşunce zemininde ussal bir etkinliğe donuşturmelidir. Önyargılardan kurtulmalı. Kavramın devimini izleyerek gerceği oluşturmalıdır. Felsefe, olanın kavramsal duzeyde yeniden uretilişi, gercek olgunun ya da olgunun gercekliğinin tanıtlanışıdır. Felsefe ‘boş’ bir geleceğe yonelik tasarılar onermemesini, sacmalığı ustlenmemesinin ve bunu yapar yapmaz felsefe olmaya son vermesinin gerektiği…
_Tin'in, görüngüler halinde insanlara nasıl göründüğünü araştırır.
_Almanca “geist”, her şeyin nedeni olan tözdür. Türkçede Tin, Arapça ruh, Farsçada can. Tin zaman içinde değişen dönüşen ve en sonunda kendine dönen idenin(mutlak-tanrı-evrensel akıl) hareketidir. Tin idenin özüdür. Tarih, insan ve kültür, tinin dünyalaşmasıdır. Felsefenin görevi ideyi, düşünce ile kavramak.
_Tinin, doğada, tarihte ve bilinçte gerçekleşmesi özgürlüktür. Gerçeklik akıl ile ortaya konulan idedir. Tarih ile tin dünyalaşır ve özü ideye geri döner ve ide gerçeklik olur.
_Mutlak bilme- zamanın sonu_ Tinin kendisini tin olarak kesin biçimde bilmesidir. Tinin dünyalaşmasının sonu zamanın sonudur.
_Kendini ortaya koyabilmek için kendini olumsuzlamak ve kendinden başka bir şey olmak gerekir. Yabancılaşma, aşmanın hareket ettirici gücüdür. Tinin Fenomenolojisi, tinin, art arda gelen yabancılaşmalar ve aşmalarla, insanda ve tarihte kendini nasıl gösterdiğini açıklar. Tin, önce kendindedir (mantık) ve daha sonra kendinden çıkarak dış nesnelere yönelir (doğa felsefesi) ve son olarak maddede kendini olumsuzladıktan ve dışlaştırdıktan sonra kendinde ve kendi için varlığını bularak toparlanır; öz gerçekliğinde, nesnenin ve öznenin birliğinde kendi bilincine varır. Tin felsefesindeyse, öznel olan kendinde tin (anlayış gücü), nesnel tinde kendini olumsuzlar (hukuk) ve mutlak tinde kendini yeniden bulur (sanat, din ve felsefe).
_Efendi köle diyalektiği: Efendi özü kendi içinde olan bağımsız bir bilinçtir. Köle özü öteki için yaşamak olan bağımlı bir bilinçtir. İnsanın varoluşu kendini kabul ettirme isteğidir. Köle efendiyi kendine bağımlı kılmıştır. 2 bilincin mücadelesi saygınlık kazanma savaşıdır. Efendi köle çatışması özgürlüğün tanındığı modern devlet ile aşılacaktır. Efendi, yaşayabilmek için köleye bağımlı olduğu için, köle de sonunda kendine özgü bir biçimde efendi haline gelir. Önce stoacılık başlar sonra kinizm ve toplum düşmanlığı ve yüze ruhlu insan. Tanrı sitesine inanmak da, mutsuz bilince geri dönmek demektir.
_Tomurcuk ciceğin acmasıyla yiter ve denebilir ki birincisi İkincisi tarafından curutulmektedir; meyvanın gorunmesiyle birlikte cicek bitkinin yanlış bir dışvarlığı olarak anlatılabilir ve bitkinin gerceği olarak meyva ciceğin yerini alır. Olgu amacında değil ama ortaya cıkarılışında tuketilir. Amac kendi başına dirimsiz evrenseldir.
_Felsefeyi bilme sevgisi adını bir yana bırakarak edimsel(gerçek) bilme olabileceği hedefe yakınlaştırmaya katkıda bulunmak—işte onume koyduğum amac budur. Felsefenin Bilim duzeyine yukseltilmesi zamanının geldiğini gostermek amacın zorunluluğunu tanıtlayacak.
_‘Guzel’, ‘kutsal’, ‘bengi’, ‘din’ ve ‘sevgi’ ısırma isteğini uyandırmak icin gereken olta yemleridirler;
_Fenomonoloji: Bilincin geçirdiği değişimlerin bilincidir. Algı ile ortaya çıkan özne-nesne ikiliğinin aşılmasını ve şeylerin özüne dair olanakları betimlemeyi hedefler. Bilim, tinin varlıklara açılmasının bilgisidir. Gerçeklik bilinç tarafından bilinen gerçekliktir. Kendi kendine gerçeklik olarak şeylik kazanmaz. Zihin fenomendir. Fenomonoloji ise bilincin araştırma sahası yapılmasıdır. Gerçeklik idenin dünyada kendini gerçekleştirmesidir. Tinin gerçekleşmesi özgürlüktür. Tin idedir. Gerçeklik akıl ile ortaya konan idedir. Tarih evrensel akıl-ide nin gerçekleşmesinin mekanıdır. Tin tekil bilinçte öznel tin, tekillerin mücadelesinde nesnel tin ve evrenselliğiyle mutlak tindir. Doğa düşünceden yoksun olduğu için özgürlüğü veremez. Bu yüzden tinin amacı özünde özgürlük taşıyan insan bilincine yansımaktır. Özgürlük tinin kendini gerçekleştirmesidir. Dünya tini, liderleri, komutanları ve kavimleri halkları, kendi amacını gerçekleştirmek, özgürlüğü somutlaştırmak için araç olarak kullanır. Tinin dünyalaşmasının sonu zamanın sonudur. Kendi içinde varlık kavram olarak varlıkların dışındadır. Kendi için varlık dış varlıklara olanak vermiş, tin ile dünyalaşmıştır.
_İnsan sezgilerini kavramlaştırarak ilkel benlikten bilince evrilmiştir. İlkellikten özbilince geçişte öznel tin ortaya çıkmıştır. Diğer insanları tanımak ve kendini kabul ettirmek için efendi köle diyalektiği çıkmıştır. Efendi köle bilinç ve varlık mücadelesi sonucu nesnel tin, öznel ile nesnelin birbirini aşması mutlak tindir.
_Diyalektik=ide_ İde diyalektiğin kendisidir. Diyalektik olusuzlama, olusuzlamayı yadsıma ve yadsımayı aşmadır. Mutlak varlıklar aleminde belirmediği için hiçliktir.
_Özgürlük yaşamını tehlikeye atarak kazanılır. Yaşamını tehlikeye atmamış birey, kişi olarak tanımlanabilir ama bağımsız bir özbilinç olarak tanınmışlığın gerçekliğine erişmiş değildir. Her birey kendini tehlikeye attığı gibi başkasının ölümünü de amaçlamalıdır çünkü başkası onun kendinden daha değerli değildir. Güdü istek doyum için dönüşmelidir.
_İsteğin isteği hiçliktir ve mekanda değil zaman ile oluşur. Böyle benlik ne idiyse o olmamak için var olmak isteyecektir. insansal istek bir başka bilincin isteği olmak, ona kendini kabul ettirmek ister. Nesneler insanların istemesi ile zamanla insani isteğe dönüşür. Eşya toprak sanat eseri gibi nesneler nesne olmaktan çıkar ve yüceye kutsala dönüşür.
_Ölüm korkusu, yaşamda kalmaya çalışan bilinçtir. İnsan özbilince ölüm korkusunu aşarak ulaşabilir ve efendi olur. Özgür bilinç korkmayan bilinçtir.
_Biricik felsefe karşıtların felsefesidir; çiçek, meyvenin ortaya çıkmasına yol açar, ama meyvenin ortaya çıkması için de, çiçeğin ortadan kalkması gereklidi. Bilinç kendi başına özgür değildir. Köle kendi kendisine bağımsızlığa ulaşmanın somut araçlarını verecektir.
_TİN_
_Tin=Öz-can-ruh-geist-zihin…: Varlıkların var olagelmesini sağlayan tözdür. Bilincin-ruhun özüdür. Tin gücün içindeki cevherdir. İde-tanrı kendinde varlık. Tin değişir, birleşir, oluşur sonrada kendine dönerek ide olur. Tinin gayesi özgürlüğünün gerçekliğini bilmedir. Tin insan ile var olur. Tin, ideyi-tanrıyı-evrensel-saf aklı oluşturur. Tinin özü özgürlüktür. Evren, tinin kendi kendisini seyrettiği varlıklar alemidir.
_Saltık- nüve-öz kendi kendine var olan. Saltığın kavranmaması gerekir, tersine duyulmalı ve sezilmelidir;
_Tin, dinde tanrı, sanatta imge, felsefede düşünce dolayımı ile kavranır. Kendi için varlık sınırsız özgürlüğe sahip olduğundan, oluş içindeki sınırlı varlıklar, sonlu insan bilinci için sonsuzluğu hiçliktir. Birey özgürlüğü bağımsız olarak karar alabilmesi ve diğer bilinç sahiplerinin özgürlüğü ile sınırlayabilmesidir. toplumsal güç ile bireyin özgürlüğü uzlaşarak modern devlet ile gerçekleşir. Hayatın içinde özgürlük yoktur. Sadece eylem özgürlüğünü olgu olarak düşüncede savunur. Dünyanın kötülüğü karşısında tanrının en sonunda en yüksek iyi olarak çıkaracağı sonu bulmak ister.
_Tin (Geist), kendisini kültür dünyasında diyalektiğin üçlü hareketi gereğince, Öznel Tin, Nesnel Tin ve Mutlak Tin olarak açar. Geist, henüz gelişmemiş bir ruh halindedir. Geist kendisini Nesnel Tin olarak gerçekleştirir ve ortaya ahlaklılık ve Devlet çıkar. Herkesi kavrayan Nesnel Tin ortaya çıkmış olur. Öznel Tin insan ruhunu… Tarih dediğimiz şey, halklarda beliren Tinin gelişmesinden başka bir şey değildir. Ruh, bütün koşullardan sıyrılarak kendini tanımaya, kendi özünü farketmeye başlar. Böylelikle, Mutlak Tin haline gelir. _Mutlak Tin de üç adımlı bir hareketle gerçekleşir. 1-sanat (tez), 2-din (antitez). 3-felsefedir (sentez). Felsefe, hem sanatın hem de dinin aşılması ve onların içlerinde taşıdıkları hakikatin daha üst bir düzeyde kavranmasıdır. Felsefe, Geist'ı, mutlak varlık olarak kavrar ve onu hem maddi olmayan bir düşünce, hem de elle tutulup gözle görülebilen bütün varlıkların birliği olarak kavrar. Sanat kendisini nesne olarak alan Tin’dir. Sanatın ortaya koyduğu ve onu görünür kıldığı şey, kesin olarak bu evrensel gücün eylemidir.
_Sanat 3 evreye ayrılır:
_1) Simgesel sanat: Biçim, özden daha ön düzeydedir. Mimarlık. Piramitler.
_2) Soyyapıt(klasik) sanat: İde sanatsal biçimini kazanmıştır; Düşünsel öz ve duyusal imge eşittir ve en yüksek düz eydedir. Yontu(heykel)
_3) Coşumcu(romantik) sanat: Düşünsel öz, duyusal imgenin çok üstündedir. Bu, sanatı, Hristiyan Tanrısı ile bir tutmaktır; çünkü özü mutlak düşüncedir. 3 biçim alır; resim, müzik, şiir. Bunlar içinde şiir, diğer bütün sanatları içinde taşıyan evrensel sanattır. Simgesel sanat, içsel ve dışsalın birliğini arar; soyyapıt sanat, onu bulur; coşumcu sanat ise onu aşar. Coşumculuğun(romantizmin) çözülüşüyle sanat, sanat olarak ölür; düşünkuram(felsefe) içinde erir. Sanat, insan usunun bir gereksinimidir ve bu gereksinim insanı iç ve dış dünyanın bilincine varmaya ve onlardan; içinde doğrudan kendini tanıdığı bir nesne yapmaya iten ussal bir gereksinimdir. Sanatla dinin özü aynıdır. Kurgusal gizemcilik (mistisizm)
*************
_Hegel hakkında_
_Hegel, İdealist diyalektik kuramının kurucusu. Varlığın, düşünceden oluştuğunu, çelişkiler barındırdığını ve çelişkilerin çarpışmasından değişimin sağlandığını söyler.
_Kendi cağına yazmıyordu, ne de geleceğe. Belirli bir okur turu düşünmediği açıktır. Kurgul felsefenin başdondurucu
akışına cekerek umutsuzluğa duşuren bir calışmadır. Felsefe yazınının bu en zor, en kapalı gorunen metninin, Gorungubilim Gerceğe giden bilincin yoludur. Yapıt oluş sureci icindeki bilgiyi sunmaktadır.
_Onu anlamadaki yetersizliklerini onu “yorumlayarak” ortmeyi istemişler, yorumlama tutumunun kapsadığı “anlamışlık” gorunuşunde doyum aramışlardır. Ve Hegel’in felsefesi curutulmuştur—onu hecelemeyi bile başaramayanlar ya da hic okumayanlar tarafından.__ Hegel’in felsefesinin ussallığı henuz us tarafından curutulmuş değildir ve ussallığın curutmesi, bildiğimiz gibi, usun yokedilişi değil ama yeni bir ussallıktır. Ve ussallığın bir yana atılışı (ki doğal bilimlerin de cokuşu demektir).
_Hegel idealisttir. Felsefesinin temeli tindir. Dogmacıdır. Hegel, platonda ortaya çıkan metafizik felsefeyi tamamlar. Herakles- yaratılış saklanmayı sever der. Saklanan varlığı ortaya çıkarma ilk kez platonla başlar. Felsefe objelerin düşünce ile görülmesidir der. Kantın fenomen numen ayrımını reddeder ve zihin de fenomendir der. Tarih deterministtir.
_Dünya tininin insanları, ulusları ve tutkuları kullanmasına aklın kurnazlığı der. Tarihe yöne veren önemli kişiler Napolyon, iskenderdir. Barbarlari se Atilla, fatih sultandır. hegel felsefesi din felsefeyisle aynıdır.
_Hiç doğmamış ve ölmemiş kahindir kendisi. Gelecekten sesini duyurur, bu yüzden ulaşılmazdır ama ona olan tutku sürekli gelecekte bulunuş durumundan ve kahin söylemlerinden dolayı giderek artar. Aydınlanma doneminin ruzgarıyla, akli ve dusunceyı, agnostik veya neo-platonist teolojidekine benzer bir idealist panteizm (panenteizm) kapsaminda tanrilastirip, diyalektik ile susleyerek servis etmistir.
_Dusuncenin gelismislik duzeyi, zamanin ruhu geisttir.
_Devlet'i, aklin ve dusuncenin, dolayisiyla tanrisal dusuncenin, maddi evrendeki en ustun ve gelismis urunu olarak gormustur. Gelismis devlet anlayislarinin kohnemis olanlari savasla yoketmesine ilimli bakmasi sebebiyle de militarist oldugu soylenebilir.
_Hegel’in kant’ın kopernik devrimi olarak ele alınan öznenin kuruculuğu ve nesnenin öznenin kategorileri yoluyla bilgi-nesnesi haline getirilmesi konusunda kantçı projenin bir devamcısı olarak görülmelidir.
_Karl marx, hegel'in diyalektiğinin baş aşağıya durduğunu, onu ayakları üzerine dikmek gerektiğini söyleyerek diyalektik materyalizm'i ortaya koymuştur.
_En yüksek hakikat olarak felsefe bilimi, kant’ta metafiziğin olanaklılığın sağlam zeminlerde aklanması ve sentetik a priori olanın ayrımı üzerinden, hegel’de ise tarihsel bilinçlerin ve hakikatin en yüksek çözülmesinin ifadesi olan spekülatif felsefe yoluyla çözümlenir.
_Hegel yaşarken kurtuluşu yakaladı, yakarışı öldürdü, kendini sakatladı.
_Schoupenhauer gibi bir dehayı gölgelediği ve kant gibi pratik zekayı tutarsız eleştirdiği için antipatimi kazanmış bir filozoftur.
Platon’dan farklı olarak, bu ruh veya tin’in statik ve değişmez bir yapıda olduğunu düşünmez. Tersine o herakleitos gibi herşeyin sürekli bir akış ve oluş içinde olduğu fikrindedir. Evrimin mantığı, daha önce işaret ettiğimiz gibi diyalektiktir.
_Hegel felsefeyi üç forma ayıracaktır; Mantık, Doğa felsefesi, Tarih felsefesi. Hepsini kapsayansa büyük eseri Tinin fenomenlojisi’dir. Varlık-doğa-tin üçlemesi Hegelcilik diyebileceğimiz teolojik-felsefi sistematiği anlamak için temel önemdedir. Tez-antitez-sentez denilen üçleme.
_Shopene göre Hegel basitçe modaya uygun olarak karmaşık bir dille yetersizliklerini örten, anlaşılmaz bir şekilde sarih hakikatleri bulandıran, Kant’ın en önemli iç gözlemlerini -tıpkı Schelling gibi- kavrayamamış, bir tür şarlatandır.
_Tarihin nihai ereği, aklın yürüyüşü olarak Tin’in zorunlu gerçekleşmesi ve aşamalı olarak kendi bilincine varmasıdır; Hegel’in kendisinden önce felsefi olarak kavranmadığını söylediği şey de budur.
_Kantçı aşkınsal idealizmin yerini Hegel’de nesnel idealizm alır. Kavram ve kategoriler zihnin önsellikleri değil, bizzatihi şeylerin doğasında varolan unsurlardır; iste, Hegel’de Kant’ın öznel idealizmine yöneltilen eleştiri ve yerine önerilen nesnel idealizmin çerçevesi ana hatlarıyla budur.
*****************
_Hegel Sözleri_
_Sanki tüm hayatım boyunca yanlış melodiyle dans etmiş gibiyim.
_Doğru ile yanlış anlama yetisinin ürünleridir.
_Ruh için en yüksek olan şey kendini bilmektir.
_Laiklik medeniyettir. Devletin yasalarını dinden ayırmak bilgelik olarak doğrudur çünkü bağnaz bir devlet dininin sonuçları korkutucudur.
_Dünyadaki asıl trajediler, doğru ve yanlış arasındaki çatışmalar değildir. İki doğru arasındaki çatışmalardır.
_Kangren olmuş uzuvları lavanta suyuyla iyileştiremezsiniz.
_En vefakar dostumuz gölgemizdir bilirsiniz ama unutmayın ki; O da yoldaşlık etmek için güneşli havayı bekler !
_Felsefe objelerin düşünce ile görülmesidir. Dünya tarihi, özgürlük bilinçliğinin gelişmesinden başka bir şey değildir
_Tanrı, insan ve madde diye ayırım yapmak anlamsızdır. Evrensel Cevher, Saf Bilinç olan ruhtur. Düşünce basamaklarını kat eden insan sonunda kendisine döner. Gerçek ruhun kendisi olduğunu keşfeder. Aslında insan Tanrı; Tanrı da insandır
_Eğitim bir insanı ahlaklı yapma sanatıdır
_Gerçek, asla dış görünüşün altına gizlenmiş bir içsellik sayılmamalıdır. Dış görünüş hiçbir şeyi gizleyemez çünkü, ancak deyimler. İç, dıştan; içsellik, dışsallıktan ayrı değildir. Dış görünüşün de gerçekliği vardır. İnsan duruk bir varlığın bir atomu olsaydı, dünyayı almak için hayaller kurar mıydı, bunca istek ve tasaya kapılır mıydı? İstemenin ve korkmanın bilincine varan insan ister ve korkar.
_Şu dünyada bir memuriyet ve sevgili bir eş dışında insan ne ister?
_Sentez de bir önermedir yani bir tezdir. Onun antitezi, tez ve antitezin sentezi derken sürekli bir devinim olur ve sürer gider. Bu da gelişmeyi sağlar. Yani sürekli bir gelişim.
_Zekasını beğendiğin birinin görüntüsünü merak etme. Zekasını kullanmayan birinin ise görüntüsünden etkilenme.
_Madde ruhun ürünüdür.
_Devlet tanrının yeryüzünden geçmesidir.
_İnsan salt bir varlık olarak varlık olmayı istemez, arzunun kendisini de arzular. Efendi-köle diyalektiğinin kaba hikayesi özetle budur. _Maddi evren, tanrının, yani sonsuz aklin ve dusuncenin acilimidir ve diyalektik olarak tez, antitez, sentez asamalarindan gecerek tekrar tanrıya ulasmaya calismaktadir.
_Hegel'in idealist panteizmi tepetaklak edilerek diyalektik materyalizme ulasilabilir.
_Şey’in kendinde olduğu gibi insan zihninde olduğunu ve kant'ın kendinde şey dediği alanın varolmadığını açıklamaktadır.
_İnsansız tanrı, tanrısız insandan daha fazla bir şey değildir.
_Napolyonu üniversitesinde felsefe profösörü olduğu jena şehrinin sokaklarında görünce odasına koşup "bugün dünya tinini at üzerinde gördüm" diye yazmış.
_”ama hocam, olgular bu anlattıklarınızdan farklı," demiş. Hoca bu durur mu yapıştırmış cevabı: "bu, olguların ayıbı."
_Türkler, öz çabasıyla, içsel uğraşıyla öz bilincini ve aklını geliştirememiş; başkalarınca geliştirilen aklı ve bilinci önlerinde bulmuştur. Söz konusu buluntu aklı ayrımlaştıramamış, özgünleşme ve özgürleşme amacıyla ondan yararlanmayı başaramamışlardır. Bu başarısızlıktan, iğrençlikler, dışadönük saldırganlıklar doğmuştur.
_İnsanoğlunun “ölümün bilincine” varması yani sembolik anlamda ölüm “kavramını” keşfetmesi uzun zaman almıştır çünkü duyular aracılığıyla içgüdüsel olarak bir hayvan gibi ölümü hissetmek yetmez. Gerçek anlamda “insan” olabilmek için ölüm gerçeğini diyalektik boyutta, soyut ve sembolik olarak “kavramış” olmak gerekir. İşte, bu nitelikte bir ölüm bilincine sahip iki kişiden birinin ölümü göze alması, öbürününse ölüm korkusuna yenik düşüp pes etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde tarih başlamayacaktır. Hiç savaşmadan savaşı kazanan usta kişi, sergilediği bu metanetin sonunda yalnızca bir köleye sahip olmakla kalmayacak, aynı zamanda gözden çıkardığı doğanın tümüne sahip olacaktır.
_Köleyi, efendisinin efendisi, efendiyi de kölesinin kölesi konumunda buluveririz. Kavgada geri adım atmakla ölümden de beter bir duruma “düşen” ve iyice “düşkünleşen” kölenin, kara kara düşünmekten başka çaresi kalmayınca; zorunlu olarak sabretmeyi, bundan da önemlisi sistemli düşünmeyi öğrenerek, zihnen ve ruhen olgunlaşıp “kendinin bilincine” varmıştır. Buna karşılık efendi ise, zevke ve eğlenceye dadanmış, tembelleşmiş, iyice hantallaşmıştır; dahası, düşünme eyleminden iyice uzaklaştığı için, kendini aldatan bir bilincin elinde oyuncak olmuş ve kendi sonunu hazırlamıştır.
_Kant'ın imkansız dediği şeyi yani rasyonel bir metafiziği oluşturmayı başarmış olan büyük düşünür.
_Genç bir insanın zekasını mahvetmek istiyorsanız'' diyor schopenhaur, ''ona hegel okutturun!''
_Din, insan kendi çevresinde dönmediği sürece, insanın etradında dönen hayal ürünü bir güneştir.
_Kierkegaard: tanrının tahtında oturmuş gibi düşünür kendisini.
_Bireylerin karşı koyduğu gerçeklik aslında kendi yabancılaşmış yapılarıdır.
_Olan ile olması gereken dünyayı ayıran ve olanı ussalıkla bir sayan, bu nedenle de felsefeyi olanın düşüncesi olarak kaydeden bir tanımlamadır bu.
_Herhangi bir felsefenin çağdaş dünyasının ötesine geçebileceğini sanmak, tıpkı bir bireyin kendi zamanının üzerinden atlayabileceğini, Rodos’un ötesine sıçrayabileceğini sanmak denli aptalcadır. Aklın düzeni bu anlamda Tanrı’nın düzenidir.
_Kendi felsefesini, varlığın, başka bir deyişle aklın kendi kendini düşünmesi olarak ele almıştır.
_Nesnel idealizmin materyalizmle benzerliği diyalektik idealist bir kabuk icerisinde saklıdır.
**************
**************
G İ R İ Ş
_Doğal olarak duşunursek, felsefede olgunun kendisinin, yani gercekten var olanın edimsel bilgisine girmeden once, Saltığı ele gecirmenin aracı olarak ya da onun gozlenmesini sağlayan ortam olarak gorulen bilgilenmenin anlaşılması zorunludur. Belli bir kaygı haklı gibi gorunmektedir, cunku bir yandan değişik bilgilenme turleri vardır ve bunlardan biri bu amaca ulaşmak icin bir başkasından daha uygun olabilir, dolayısıyla aralarında yanlış bir secim yapma olasılığı vardır; ote yandan, bilgilenme belirli bir tur ve alandaki bir yeti olduğu icin, doğası ve sınırları daha sağın olarak belirlenmedikce, gerceğin gokleri yerine yanılgı bulutları yakalanabilir. Bu kaygının hic kuşkusuz şu kanıya donuşmesi gerekir: kendinde var olanı bilgilenme yoluyla bilinç icin kazanmaya yonelik tum bir girişim kendi kavramı icinde anlamsızdır ve bilgilenme ile Saltık arasına onları butunuyle ayıran bir sınır duşer. Cunku, bilgilenme eğer saltık varlığı ele geciren alet ise, o zaman acıktır ki, bir aletin bir olgu uzerine uygulanması onu kendi icin olduğu gibi bırakmayacak, tersine biçimlendirip değiştirmeye başlayacaktır. Ya da, eğer bilgilenme bizim etkinliğimizin aleti değil de, bir bakıma gerceğin ışığının bize ulaşmasını sağlayan edilgin bir ortam ise, o zaman gerçeği gene kendinde olduğu gibi değil, tersine bu ortam icinden ve icinde olduğu gibi alırız. Her iki durumda da bir aracı kullanıyoruz ki, dolaysızca ereğinin karşıtını ortaya cıkarmaktadır; ya da, anlamsız olan şey daha cok bizim ne olursa olsun bir aracıdan yararlanmakta oluşumuzdur. Gorunecektir ki, hic kuşkusuz, bu terslik aletin işleme yolunun tanınması ile giderilecektir, cunku bu bizim o alet ile edindiğimiz Saltık tasarımında alete duşen bolumu sonuctan uzaklaştırarak gerceği arılığı icinde kazanmamızı olanaklı kılacaktır. Ancak bu iyileştirme bizi gercekte yalnızca daha once olduğumuz yere geri getirecektir. Eğer yeniden biçimlendirilmiş bir şeyden aletin onda yapmış olduğunu yine uzaklaştırırsak, o zaman şey—burada Saltık—bizim icin yine tam olarak bu boylece gereksiz cabadan onceki gibi olacaktır. Öte yandan, bu alet ile Saltık onda birşey değiştirilmeksizin, diyelim ki okseye yakalanmış bir kuş gibi, yalnızca daha yakınımıza getirilecek olsaydı, o zaman hic kuşkusuz sanki kendinde ve kendi icin daha şimdiden bizde değilmiş ve bunu istemiyormuş gibi, bu hile ile alay ederdi; cunku bu durumda hile bilgilenme olacaktır. Şu nedenle ki, cok yanlı cabası ile salt dolaysız ve böylece de zahmetsiz bir ilişkiyi ortaya cıkarmaktan butunuyle başka bir şey ile uğraşıyor havasını verecektir. Ya da, bir ortam olarak tasarımladığımız bilgilenmenin sınanması ile onun kırılma yasasını oğrenebiliyorsak, bunu sonuctan atmanın da hicbir yararı yoktur; cunku bilgilenme, ışının kırılması değil, ama gerceğin bize ulaşmasını sağlayan ışının kendisidir ve bu uzaklaştırıldığında bize gosterilecek olan şey salt bir arı yon ya da boş bir yerdir.
_Yanılgıya duşme korkusu eğer benzer duraksamalar gostermeksizin işe girişen ve edimsel olarak bilgilenen Bilime karşı bir guvensizlik doğuruyorsa, nicin tersine bu güvensizliğe karşı bir guvensizlik duyulmasın, ve neden bu yanılma korkusunun daha şimdiden yanılgının kendisi olduğu duşunulmesin. Ozunde bu korku bir şeyi, daha doğrusu pek cok şeyi gerçek olarak var saymakta ve kendi duraksamalarını ve sonuçlarını daha once kendisinin gercek olup olmadığı sınanması gerekene dayandırmaktadır. Daha acık bir deyişle, bilgilenmenin bir alet ve ortanı olarak tasarımlarını, ve bizim kendimiz ile bu bilgilenmenin ayrımını, ve her şeyden once de, Saltığın bir yanda durduğunu, bilginin ote yanda kendi başına ve Saltıktan kopuk ama gene de olgusal bir şey olduğunu var saymaktadır. Ya da, boylece, Saltığın dışında hic kuşkusuz gercekliğin de dışında olan bilginin gene de gercek olduğunu varsaymaktadır,—bir varsayım ki, kendisine yanılgı korkusu diyen şeyin kendisini daha cok gerçeklik korkusu olarak acığa sermesini sağlamaktadır.
_Bu vargı yalnızca Saltığın gercek ya da yalnızca Gerceğin saltık olmasından kaynaklanır. Bu, Saltığı Bilimin istediği gibi bilmemesine karşın gene de gercek olan bir bilgi turu olduğu, ve genelde bilginin, Saltığı ele gecirmeye yeteneksiz olsa da, başka gerceklikleri ele gecirmeye yetenekli olabileceği gibi bir ayrıma gidilerek yadsınabilir.
_kendini tamamlayan kuşkuculuk, oyleyse, Gerceklik ve Bilim uğruna ciddi cabanın kendisini bu ikisi için onunla hazırladığını ve donattığını sandığı kuşkuculuk da değildir: yani Bilimde kendini salt yetke uzerine başkalarının duşuncelerine bırakmayarak tersine herşeyi kendi sınama ve salt oz kanılarını izleme ya da, daha da iyisi, herşeyi kendi uretme ve salt oz edimini gercek diye gorme karan değildir. Bilincin bu yolda iclerinden gectiği şekillerinin dizisi gercekte bilincin kendisinin Bilime eğitiminin ayrıntılı tarihidir.
_Oz-kanıyı izlemek hic kuşkusuz kendini yetkeye bırakmaktan daha coğudur; ama yetke uzerine benimsenmiş bir sanının oz kanı ile benimsenmiş bir sanıya çevrilmesi zorunlu olarak onun iceriğini değiştirmez ve yanılgının yerine gerceği koymaz.
_Gorungusel bilincin butun alanına karşı donmuş olan kuşkuculuk, ote yandan, Tini ilk kez gercekliğin ne olduğunu sınamaya yetenekli kılar. Cunku sozde doğal tasarımlar, duşunceler ve sanılar uzerine, onlara oz ya da yabancı denmesine bakmaksızın, bir umutsuzluk yaratmaktadır; haklı olarak, cunku doğruca [gercekliği] sınamaya giden bilinc henuz bunlarla doludur ve engellenmektedir ve bu yuzden gercekte ustlenmiş olduğunu yerine getirmeye yeteneksizdir.
_Olgusal olmayan bilinc bicimlerinin tamamlanışı ilerlemenin ve aralarındaki bağıntının zorunluğu ile ortaya cıkacaktır. Bunu kavranabilir kılmak icin, genel ve onsel bir yolda belirtilebilir ki, gercek olmayan bilincin gerceksizliği icinde acımlanışı salt olumsuz bir surec değildir.
_yokluk gercekte ancak onu ortaya cıkartanın yokluğu olarak alındığı zaman gercek sonuctur; Yokluğun ya da boşluğun soyutluğu ile sona eren kuşkuculuk bundan daha oteye gidemez, tersine ona yeni birşeyin gelip gelmediğini ve neyin geldiğini gormek ve onu da aynı boş uçuruma atmak icin beklemelidir. ote yandan, sonuc gerceklikte olduğu gibi, yani belirli olumsuzlama olarak anlaşıldığı zaman, bununla dolaysızca yeni bir bicim yukselir ve olumsuzlamada geçiş yapılır ki, bu yolla tum bir şekiller dizisi icinden ilerleme kendiliğinden
ortaya çıkmaktadır
*******************
_Bilinç_
_Duyusal pekinlik:
_Bilgi, dolaysızdır. Biz de dolaysız davranmalıyız. O kendisini sunarken onda hicbir şeyi değiştirmemeliyiz.
_Duyusalpekinlik somut iceriği nedeniyle dolaysızca en varsıl bilgi olarak, giderek sonsuz varsıllığın bir bilgisi olarak gorunur—bir varsıllık ki, yayıldığı uzay ve zamana çıktığımızda olduğu gibi, bu bolluktan bir parca alıp bolerek icine girdiğimizde de, hicbir sınırı bulunmaz. Bundan başka duyusal pekinlik en gercek bilgi olarak gorunur; cunku nesneden henuz hicbir şeyi uzaklaştırmamış, tersine onu butun bir eksiksizliği icinde onune almıştır.
_olgu vardır; ve vardır, cunku vardır. O vardır; bu duyusal bilgi icin ozseldir, ve bu arı varlık ya da bu yalın dolaysızlık onun gercekliğini oluşturur. Bilinc Bendir, başkası değil.
_pekinliğin ozunu oluşturan ve bu pekinliğin kendi gercekliği olarak belirttiği arı varlığa daha yakından bakıldığında daha başka pek cok şeyin de onda yer aldığı gorulur.
_Şimdi nedir? Şimdi Gecedir. Bu gercekliği bir yere yazalım; bir gerceklik yazılmakla bir şey yitirmez, tıpkı onu saklamamızla birşey yitirmiyeceği gibi. Eğer şimdi, bu oğle, yine o yazılı gercekliğe bakarsak, onun bayatladığını soylememiz gerekecektir. Gece olan şimdi saklanır, e.d. ne olarak bildirildi ise o olarak, varolan birşey olarak, ele alınır; ama, tersine, kendini bir varolmayan olarak tanıtlar. ‘Şimdi’ kendini hic kuşkusuz saklamaktadır, ama Gece olmayan birşey olarak; benzer olarak, ‘Şimdi’ kendini şimdi olan Gunduz karşısında Gunduz de olmayan birşey olarak, ya da genelde bir olumsuz olarak saklamaktadır. Bu kendini saklayan Şimdi oyleyse dolaysız değil, ama dolaylıdır; cunku, suren ve kendini saklayan bir Şimdi olarak, başka birşeyin, yani Gunduz ve Gecenin var olmaması yoluyla belirlenmektedir. Boyle belirlendiğinde henuz tıpkı onceki denli yalın olarak Şimdidir ve bu yalınlıkta kendinde olan bitene karşı ilgisizdir; Gece ve Gunduz ne denli onun varlığı değil ise, o da o denli Gunduz ve Gecedir; bu başkalığından hicbir bicimde etkilenmez. Boyle yalın birşey, ki olumsuzlama yoluyla vardır, ki ne Bu ne de Şudur, bir Bu-olmayandır, ve eşit ilgisizlikle Bu ve de Şudur—boyle birşeye bir Evrensel deriz; Evrensel, oyleyse, aslında duyusal pekinliğin gerceğidir.
_dil, gorduğumuz gibi, daha gercekcidir; onda kendimiz dolaysızca sanımızı curuturuz; ve duyu pekinliğinin gerceği evrensel olduğu ve dil salt bu gerceği anlattığı icin, demek istediğimiz duyusal bir varlığı soyleyebilmemiz hic bir zaman olanaklı değildir.
_bu’nun oteki bicimi, ‘Burası’ ile de durum aynı olacaktır. ‘Burası’, orneğin, bahcedir. Arkamı donersem bu gerceklik yitmiş ve karşıtına cevrilmiştir: Burada bir bahce değil, ama bunun yerine bir ev vardır. Burasının kendisi yitmemektedir; tersine, evin, bahcenin vb. yitişinde kalıcıdır, ve ev, bahce olmaya ilgisizdir. Bu, oyleyse, yine kendisini dolaylı yalınlık olarak ya da evrensellik olarak gostermektedir.
_Öyleyse, duyusal pekinlik kendisinde evrenseli nesnesinin gercekliği olarak tanıtladığı icin, an varlık duyusal pekinliğin ozu olarak kalır. Ama bu arı varlık bir dolaysız değildir; tersine, oyle birşeydir ki, olumsuzlama ve dolaylılık onun icin ozseldirler; buna gore, o bizim varlık ile demek istediğimiz birşey değil, ama soyutlama ya da arı evrensel olma belirlenimi ile varlık tır; ve bizim sanımız, ki bunun icin duyu pekinliğinin gerceği bir evrensel değildir, bu boş ya da ilgisiz Şimdi ve Burası karşısında geriye kalan tek şeydir.
_Bilmenin ve nesnenin ilk kez icinde sahneye cıktıkları ilişkiyi, şimdi bu sonucta icinde durdukları ilişki ile karşılaştırırsak, ilişkinin evrildiğini goruruz. Duyusal pekinlikte ozsel olması gereken nesne şimdi ozsel olmayandır; cunku nesnenin donuşmuş olduğu evrensel artık duyusal pekinlik icin nesnenin ozsel olarak olması gereken turde bir şey değildir; tersine, pekinlik şimdi karşıt oğede, yani daha once ozsel olmayan oğe olan bilmede bulunmaktadır.
_Onun gercekliği benim nesnem olarak nesnede ya da onun benim olmasındadır; o vardır, cunku ben onu biliyorum. Duyu pekinliği oyleyse hic kuşkusuz nesneden surulmuş olsa da bu yuzden ortadan kaldırılmış değil, ama yalnızca Ben icine geri itilmiştir. şimdi gorgulenimin bize onun bu olgusallığı üzerine ne gosterdiğine bakalım.
_Onun gercekliğinin kuvveti oyleyse şimdi ‘Ben "de, benim gormemin, işitmemin vb. dolaysızlığında yatmaktadır; demek istediğimiz tekil Şimdi ve Burasının yitişi ben onlara sımsıkı sarıldığım icin onlenir. ‘Şimdi’ gunduzdur, cunku ben onu gormekteyim; ‘Burası’ bir bahcedir, aynı nedenle. Ama duyusal pekinlik bu ilişkide kendi uzerinde onceki ilişkideki ile aynı eytişimi gorguler. Ben, bu Ben, bahceyi goruyor ve bahceyi Burası olarak ileri suruyorum; ama bir başka Ben ise evi gormekte ve ‘Burası’nın bir bahce değil, ama bunun yerine bir ev olduğunu ileri surmektedir. İki gerceklik de aynı inandırıcılığı taşır, yani gormenin dolaysızlığını ve ikisinin de bilgileri uzerine guvence ve inanca-' larını; ama gercekliğin biri otekinde yitmektedir.
_Oyleyse, duyusal pekinlik kendisinde evrenseli nesnesinin gercekliği olarak tanıtladığı icin, arı varlık duyusal pekinliğin ozu olarak kalır. Ama bu arı varlık bir dolaysız değildir; tersine, oyle birşeydir ki, olumsuzlama ve dolaylılık onun icin ozseldirler; buna gore, o bizim varlık ile demek istediğimiz birşey değil, ama soyutlama ya da arı evrensel olma belirlenimi ile varlık tır; ve bizim sanımız, ki bunun icin duyu pekinliğinin gerceği bir evrensel değildir, bu boş ya da ilgisiz Şimdi ve Burası karşısında geriye kalan tek şeydir.
_Dolaysızlık olarak kendi icersinde sağlam duran ve boylece onda şimdiye dek yer almış olan tum karşıtlığı kendisinden dışlayan ancak bir butun olarak duyusal pekinliğin kendisidir.
_ben arı sezmeyim; ben kendim icin şunda kalıyorum: Şimdi gunduzdur; ya da şunda: Burası bahcedir, ve de Burasının ve Şimdinin kendilerini birbirleri ile karşılaştırmıyor, ama bir dolaysız ilişkiye sarılıyorum: Şimdi gunduzdur.
_uzay noktasına girmeli, onları kendimize gostermeli, e.d. kendimizi pekinlik ile bilen biri olan bu Ben yapmalıyız. Oyleyse bize gosterilen o dolaysızın nasıl oluştuğunu gorelim.
_Şimdi gosterilir, bu Şimdi. Şimdi; o daha belirtilirken var olmaya son vermiştir; var olan Şimdi belirtilenden başka biridir, ve Şimdinin salt şu olduğunu goruruz: tam var iken artık var olmamak. Şimdi, bize gosterilmekte iken, olmuş bir Şimdidir, ve bu onun gercekliğidir; o, varlığın gercekliğini taşımaz. Gene de şu gercektir ki, o olmuştur. Ama, olmuş olan ise gercekte var olan değildir; o yoktur, ve ilgilenmekte olduğumuz ise varlık idi.
_Bu belirtme eyleminde gorduğumuz oyleyse salt bir devim ve onun şu izliyeceğimiz gidişidir: 1. Şimdiyi belirtirim, o gercek olarak ileri surulur; ama onu olmuş-olan olarak ya da ortadan-kaldırılmış-olan olarak belirtir, ilk gercekliği ortadan kaldırırım. 2. Şimdi ikinci gerceklik olarak onun olmuş olduğunu, ortadan kaldırılmış olduğunu ileri surerim. 3. Oysa olmuş-olan yoktur; olmuşluğunu ya da ortadan-kaldırılmışlığım, ikinci gerçekliği ortadan kaldırır, bununla Şimdinin olumsuzlanmasım olumsuzlar ve boylece ilk ileri surulene, ‘Şimdi vardır’ onesurumune geri donerim. Şimdi ve Şimdinin belirtilmesi oyle oluşmuşlardır ki, ne Şimdi, ve ne de Şimdinin belirtilmesi dolaysız ve yalın birşeydir; tersine, bir devimdir ki değişik kıpılar kapsamaktadır;
_bir Şimdi ki, saltık bir Şimdiler cokluğudur; ve bu ise gercek Şimdidir, icinde birçok Şimdiyi—saatleri—kapsayan yalın gun olarak Şimdi. Boyle bir Şimdi, bir saat, benzer olarak bircok dakikadır, ve bu Şimdi gene bircok Şimdidir, vb.—Şimdinin belirtilmesinin oyleyse kendisi bir devimdir ki, Şimdinin gerceklikte ne olduğunu, yani bir sonuç ya da hep birlikte alınan Şimdilerden bir cokluk olduğunu anlatmaktadır; ve belirtme Şimdinin bir evrensel olduğunun gorgulenişidir.
_Acıktır ki duyusal pekinliğin eytişimi onun deviminin ya da gorguleniminin yalın tarihinden başka birşey değildir, ve duyusal pekinliğin kendisi salt bu tarihten başka birşey değildir.
_birşeyi ileri surmek ne soylediğini bilmemek, soylemek istediğinin karşıtını soylediğini bilmemektir.
_bilincin tum duyusal pekinlikte gorguleyeceği, gercekte, yalnızca bizim gormuş olduğumuzdur, yani bir evrensel olarak Bu, yani o onesurumun evrensel gorgulenim olarak doğruladığının tam karşıtı.
_gizlere gizdeş olan biri duyusal şeylerin varlığı uzerine salt kuşkuya değil, ama umutsuzluğa da duşer; onların yokluğunu bir yandan kendisi ortaya cıkarırken, ote yandan onların kendilerini yokluğa goturduklerini gorur. Hayvanlar bile bu bilgeliğin dışında değildirler; tersine, en derinden ona gizdeş olduklarını tanıtlarlar; cunku duyusal şeylerin onunde bunlar kendilerinde varolanlar imiş gibi durup kalmazlar, tersine bu olgusallıktan umutsuz ve onların hicliğinin tam bir pekinliği icinde, onlara teklifsizce uzanırlar ve yiyip bitirirler. Ve tum Doğa da, hayvanlar gibi, duyusal şeylerin gerçekliğinin ne olduğunu oğreten bu acık gizleri kutlamaktadır.
_demek istedikleri soyledikleri değildir. Dışvarlığın saltık pekinliği ve gercekliği olduğunu soylemektedirler. Bu kağıt parcası demek isterler ki, uzerine ‘bu ’ yazıyorum ya da daha doğrusu yazdım. Eğer edimsel olarak ‘bu’ kağıt parcasını, ki kastettikleri şey odur, soylemek istediyseler, eğer onu söylemeyi istediyseler, bu olanaksızdır, cunku denmek istenen duyusal ‘Bu’ya bilince, e.d. kendinde evrensele ait olan dil ile ulaşılamaz. Oyleyse o onu soylemenin edimsel cabasında curuyecektir; onu betimlemeye başlayanlar betimlemeyi tamamlıyamıyacak ve başkalarına bırakmak zorunda kalacaklardır ki, bunlar da var olmayan birşey uzerine konuştuklarını sonunda kendileri kabul edeceklerdir. Bunlara ilişkin olarak yalnızca evrensel olanı söylemektedirler.
_Eğer birşey uzerine onun bir edimsel şey, bir dış nesne olduğundan daha ote hicbir şey soylenmiyor ise, o zaman o salt en-evrensel olarak betimlenmiş ve boylelikle de herşey ile ayrımından cok ozdeşliği anlatılmış olmaktadır. Bir tekil şey dediğimde, onu tersine o denli de butunuyle evrensel birşey olarak bildirmiş olmaktayımdır, cunku herşey tekil bir şeydir; ve benzer olarak bu şey istenilen herşeydir. Onu bu kağıt parcası olarak daha tam belirtirsek o zaman her ve her bir kağıt parcası bir bu kağıt parcasıdır, ve ben yalnızca her zaman evrenseli söylemiş olurum.
_denmek isteneni dolaysızca evirerek başka bir şey yapma ve boylece onu sozcuklere girmeye bırakmama gibi tanrısal bir doğa taşıyan dile, bu kağıt parcasını gostererek yardım etmek istersem, duyusal pekinliğin gercekliğinin gercekte ne olduğunu gorgulemiş olurum: onu bir Burası olarak gosteririm ki, oteki Buraların bir Burasıdır ya da kendi kendisinde bircok Buranın yalın bir birlikteliği, e.d. bir evrenseldir; boylece onu gerçeklikte olduğu gibi alırım, ve dolaysız birşeyi bilmek yerine, algılarım
__
_Özbilinç_
_Özpekinliğin(Kesinlik) Gerçekliği:
_Pekinliğin daha onceki kiplerinde(biçim) bilinc icin Gercek onun kendisinden başka bir şeydir. Ama bu gerceğin Kavramı onun gorgulenişinde yitmektedir; nesne dolaysızca kendinde ne idiyse—duyusal pekinliğin varolanı, algının somut Şeyi, Anlak icin Kuvvet—gercekte tersine bu olmadığını tanıtlamaktadır.
_Nesnenin Kavramı kendisini edimsel nesnede ortadan kaldırır ya da nesnenin ilk dolaysız tasarımı gorgulenimde ortadan kaldırılır: pekinlik yerini gerçekliğe bırakmaktadır. Ama şimdi daha onceki ilişkilerde olmayan birşey ortaya cıkmıştır: gercekliği ile ozdeş olan pekinlik; cunku pekinlik kendi kendisini nesne almaktır, ve bilinc kendisi için gercekliktir.
_Bilme devimine Kavram deyip, dingin birlik olarak ya da ‘Ben’ olarak bilmeye nesne dersek, o zaman goruruz ki salt bizim icin değil ama bilmenin kendisi için de nesne Kavrama karşılık duşmektedir. Ya da, başka bir bicimde, Kavrama nesne kendinde ne ise o der, nesneye ise o nesne olarak ya da bir başkası icin ne ise o dersek, acıktır ki kendindeolmak ve bir-başkası-icin-olmak aynıdır; cunku ‘kendinde’ bilinctir;
_Özbilinc ile, oyleyse, artık gerceğin doğal ulkesine girmiş Oluyoruz.
_Gercekte ozbilinc duyusal ve algılanan evrenin varlığından yansıma, ve ozsel olarak başkalıktan geri-donuştur. O ozbilinc olarak
devimdir; ama kendinden ayırdettiği salt kendisi olarak kendisi olduğundan, onun icin ayrım bir başkalık olarak dolaysızca ortadan kaldırılır; ayrım yoktur ve ozbilinc salt devimsiz ‘Ben Benim’ genelemesidir; ama onun icin ayrım varlık şeklini de taşımadığı icin, o ozbilinc değildir. O ilk kıpı ile ozbilinc bilinc olarak vardır, ve duyusal evrenin butun genişliği onun icin saklanmaktadır, ama aynı zamanda salt ikinci kıpıya, ozbilincin kendi kendisi ile birliğine ilişkili olarak; ve bu yuzden duyusal evren onun için kalıcı birşeydir, oysa bu salt bir gorungu, ya da kendinde hiçbir varlığı olmayan bir ayrımdır.
_Özbilinc genel olarak İstek tir.
_Bilincin ozbilinc olarak bundan boyle bir cift nesnesi vardır: biri, yani dolaysız olanı, duyusal pekinliğin ve algının nesnesidir, ama bu ozbilinc icin bir olumsuzun ırasını taşımaktadır; ve İkincisi, yani kendi kendisi, ki gercek ozdur,
_Yalnızca kendi icin olan ve nesnesini dolaysızca olumsuzun ırası ile gosteren ya da ilkin istek olan ozbilinc, bu yuzden, tersine, nesnesinin bağımsızlığını gorguleyecektir.
_ozbilinc, kendi icin ilkin salt bu yalın oz olarak vardır ve kendisini arı Ben olarak nesne alır; şimdi irdeliyeceğimiz gorguleniminde, bu soyut nesne kendisini Ben icin varsıllaştıracak ve Yaşamda gormuş olduğumuz acılımı kazanacaktır.
_Ozbilinc, doyumuna salt başka bir ozbilincte ulaşır.
_Ozbilinc Kavramı ilkin şu uc kıpıda tamamlanır: (a) arı ayrımlaşmamış Ben onun ilk dolaysız nesnesidir, (b) Ama bu dolaysızlığın kendisi saltık dolaylılıktır, ancak bağımsız nesnenin ortadan kaldırılması olarak vardır, ya da İstektir. İsteğin doyumu hic kuşkusuz ozbilincin kendi icine yansımasıdır, ya da gerceklik olmuş pekinliktir. (c) Ama bu pekinliğin gerçekliği dahacok ikili bir yansımadır, ozbilincin ikilenmesidir. Bilinc icin kendi kendisinde başkalığını ya da ayrımı bir yokluk olarak koyan ve boylece bağımsız olan bir nesne bulunmaktadır. Bu ayrımlaşmış, salt dirimli şekil hic kuşkusuz Yaşam surecinin kendisinde bağımsızlığını da ortadan kaldırır, ama ayrımı ile birlikte ne ise o olmaya son vermektedir; ozbilincin nesnesi ise kendisinin bu olumsuzluğunda eşit olcude bağımsızdır; ve böylece kendi icin cinstir, yalıtılmışlığının ozgunluğu icindeki evrensel akışkanlıktır; dirimli bir ozbilinctir.
_Bir ozbilinc bir ozbilinc icin vardır. Gercekte salt bu yolla ozbilinctir; cunku kendisinin kendi başkalığındaki birliği onun icin salt bu yolda belirtik olur; Kavramının nesnesi olan Ben gercekte nesne değildir; İsteğin nesnesi ise yalnızca bağımsızdır, cunku o evrensel yokedilemez tozdur, akıcı kendine-ozdeş ozdur. Bir ozbilinc nesne iken, nesne olduğu denli de Bendir.— Bununla daha şimdiden Tinin Kavramı onumuzde bulunmaktadır. Bilinc icin henuz ilerde yatan gorgulenim Tinin ne olduğudur,— bu saltık toz ki, karşıtlıkları icinde eksiksiz ozgurluk ve bağımsızlığa iye, ayrımlaşmış, kendileri icin varolan ozbilinclerin birliğidir; Ben, ki .Sizdir, Biz, ki Bendir. İlk olarak ozbilincte, Tinin Kavramındadır ki bilinc donum noktasını bulmakta, ve burada duyusal bu-yanın renkli yanılsamasından ve duyulurustu
ote-yanın boş gecelerinden şimdinin tinsel gunışığı içine adımlarını atmaktadır.
_Öz tum ayrımların ortadan kaldırılmışlığı olarak sonsuzluk, eksen cevresindeki arı devim, saltık dinginsizlik icindeki sonsuzluk olarak oz-dinginliktir; icersinde devimin ayrımlarının cozulduğu bağımsızlığın kendisidir; Zamanın yalın ozudur ki, bu kendi-kendisi-ile-ozdeşlikte, Uzayın dayanıklı şeklini taşımaktadır.
_(Boş ama felsefi bir yazı ): İlk kıpıda kalıcı şekil bulunmaktadır; bu kendi-icin-varlık olarak ya da belirliliği icindeki sonsuz toz olarak evrensel toz ile karşıtlık içinde ortaya gelir, ondaki bu akıcılık ve surekliliği tanımaz, ve kendisinin bu evrenselde cozunmediğini ileri surer; oysa tersine bu orgensel olmayan doğasından ayrılarak ve onu tuketerek kendini saklamaktadır.
_Evrensel akıcı ortamdaki yaşam, şekillerin dinginlik icinde birbirleri dışında yatmaları, işte bu yolla, o şekillerin bir devimi olmakta ya da bir surec olarak Yaşam olmaktadır. Yalın evrensel akışkanlık ‘kendinde’dir ve şekillerin ayrımı ise ‘başka’. Ama bu akışkanlığın kendisi bu ayrım yoluyla başka olmaktadır; cunku o şimdi kendinde ve kendi icin olan ayrım icindir, ve oyleyse sonsuz devimdir ki o dingin ortamı tuketmektedir: dirimli birşey olarak Yaşam.—Bu evrilme ise bu nedenle yine kendi kendinde evrilmişliklvr; tuketilen şey ozdur; evrensel pahasına kendini surduren ve kendine kendi kendisi ile birlik duygusunu veren bireysellik, onun kendi icin olmasını sağlayan başka ile karşıtlığını işte tam bu yolla ortadan kaldırır; kendine verdiği kendi kendisi ile birlik tam olarak ayrımların akışkanlığı ya da onların genel cozuluşudur.
_Yaşamın yalın tozu oyleyse onun şekillere ayrılması ve aynı zamanda bu varolan ayrımların cozulmesidir; ve ayrılmanın cozulmesi o denli de [uyelere] bölünme ya da eklemleşmedir.
_Butun dongu Yaşamı Oluşturur. Yaşamı oluşturan şey gercekte kendini geliştiren ve gelişimini çözen ve bu devimde salt kendisini saklayan butundur.
_Nesne kendi kendinde olumsuzlama olduğu icin, ve boyle iken aynı zamanda bağımsız olduğu icin, bilinctir
_Efendilik – Kölelik_
_Özbilincin Bağımsızlığı ve Bağımlılığı_
_Ozbilinc bir başkası icin kendinde ve kendi icin olduğunda ve olması yoluyla kendinde ve kendi icindir; eş deyişle, ancak tanınan birşey olarak vardır.
_Ozbilinc onunde bir başka ozbilinci bulur; kendi dışına cıkmıştır. Bunun iki anlamı vardır: ilkin, kendi kendisini yitirmiştir, cunku kendisini başka bir [somut] oz olarak bulmaktadır; İkincisi, bu yolla başkasını ortadan kaldırmıştır, cunku başkasına oz olarak bakmamakta, tersine başkasında kendi kendisini gormektedir.
_Bu başkalığını ortadan kaldırmalıdır; bu ilk ikircimin(kuşku-kararsız) ortadan kaldırılması ve oyleyse kendisi ikinci bir ikircimdir; ilkin oteki, bağımsız ozu ortadan kaldırmaya gitmeli, ve bu yolla kendisinden [somut] bir oz olarak pekin olmalıdır; İkincisi, boyle yaparak kendi kendisini ortadan kaldırma yoluna gider, cunku bu başka onun kendisidir.
_İkircimli başkalığının bu ikircimli ortadan kaldırılışı o denli de ikircimli bir kendi icine geri donuştur; cunku ilkin ortadan kaldırma yoluyla kendi kendisini yeniden kazanmakta, cunku kendi başkalığının ortadan kaldırılması yoluyla yine kendine ozdeş olmaktadır; ama ikinci olarak, oteki ozbilinc de başkalığını eşit olcude yine kendine geri vermektedir, cunku kendisini başkada gormuştu, ama bu başkadaki varlığını ortadan kaldırır ve boylece başkayı yine ozgur bırakır.
_Ozbilincin başka bir ozbilinc ile ilişkideki bu devimi ise bu yolda salt bir ozbilincin eylemi olarak tasarımlanmıştır; ama birinin bu eyleminin kendisi cifte bir anlam taşır: kendi eylemi ve o denli de başkasının eylemi olmak; cunku başkası da eşit olcude bağımsızdır, kendi icinde kapsanmıştır, ve onda onun kendisi yoluyla olmayan hicbirşey yoktur. Birincisi onunde nesneyi ilkin salt İsteğin nesnesi olarak değil, ama kendi icin varolan bağımsız birşey olarak bulur, ve bu yuzden, eğer bu nesne kendi kendisinde birincinin onda yaptığını yapmazsa, nesne üzerinde kendi icin hicbir şey yapamaz. Boylece devim ancak iki ozbilincin cifte devimidir.
_Orta terim kendini uclara bolen ozbilinctir: ve her bir uc kendi belirliliğinin bu değiştokuşu ve karşıta saltık geciştir. Bilinc olarak ise bu hic kuşkusuz kendi dışına cıkmaktadır; ama gene de kendi dışında olmasına karşın aynı zamanda kendi icinde geri tutulmaktadır, kendi icindir, ve kendi dışında olması onun icindir. Dolaysızca başka ‘bilinc’ olması ve olmaması onun icindir; ve gene, bu otekinin ancak kendisini kendi-icin-varlık olarak ortadan kaldırdığı zaman kendi icin olması, ve salt başkasının kendi-icin-varlığında kendi icin olması onun icindir. Her biri oteki icin orta terimdir ki, bunun yoluyla her biri kendini kendisi ile dolaylı kılmakta ve kendisi ile birleşmektedir; ve her biri kendi ve oteki icin dolaysızca kendi icin varolan bir ozdur ki, bu aynı zamanda salt bu dolaylılık yoluyla kendi icin boyledir. Karşılıklı olarak birbirlerini tanıyarak kendilerini tanımaktadırlar.
_Tanımanın, kendi birliği icindeki ozbilincin ikilenişinin bu arı Kavramının surecini şimdi ozbilince gorunduğu gibi irdeliyelim. Bu ilk olarak ikisinin eşitsizlik ya da ozdeşsizlik yanını, ya da orta terimin uclara ayrılmasını sunacaktır, ki bunlar uçlar olarak birbirlerine karşıttırlar ve bunlardan biri salt tanınan, oteki salt tanıyandır.
_Ozbilinc ilkin yalın kendi-icin-varlıktır, Ama ‘başkası’ da bir ozbilinctir; bir birey bir bireye karşı ortaya cıkmaktadır. Bunlar henuz kendilerini birbirlerine arı kcndi-icin-varlıklar olarak, e.d. ozbilincler olarak gostermiş değillerdir.
_tanıma Kavramına gore, olanaklı olması icin gereken şey şudur: her biri oteki icin oteki onun icin ne ise o olmalı, ve her biri kendi kendinde kendi oz eylemi yoluyla ve yine otekinin eylemi yoluyla bu arı kendi-icin-varlık soyutlamasını başarmalıdır.
_ikili bir eylem: başkasının eylemi ve kendi kendisinin eylemi. Bu otekinin eylemi olduğu surece, her biri otekinin olumunu amaclar
_İki ozbilincin ilişkisi oyleyse kendi kendilerini ve birbirlerini bir olum kalım kavgası yoluyla tanıtlamaları olarak belirlenmiştir. Bu kavgaya
girmelidirler, cunku kendi kendilerinin pekinliğini, kendileri için olmayı, gercekliğe yukseltmelidirler, hem otekinin durumunda, hem de kendi durumlarında. Ve ancak yaşamın tehlikeye atılması iledir ki ozgurluk kazanılır; ancak bu yolla tanıtlanır. Yaşamını hic tehlikeye sokmamış birey hic kuşkusuz kişi olarak tanınabilir; ama bağımsız bir ozbilinc olarak tanınmışlığın gerçekliğine erişmiş değildir. Benzer olarak, her biri kendi yaşamını tehlikeye attığı gibi, otekinin de olumunu amaclamalıdır; cunku oteki onun kendisinden daha değerli değildir; ozu kendisini ona bir ‘başka’ olarak sunar, kendisinin dışındadır, ve kendi-dışında olmayı ortadan kaldırmalıdır; oteki cok yanlı ilişkilere dolaşmış ve varolan bir bilinctir; kendi başkalığına arı kendi-icin-varlık ya da saltık bir olumsuzlama olarak bakmalıdır. Yaşam nasıl bilincin doğal koyuluşu ya da olumlanışı ise, saltık olumsuzluk olmaksızın bağımsızlık ise, gene oyle, olum de bilincin doğal olumsuzlanması, bağımsızlık olmaksızın olumsuzlamadır.
_Aralarındaki değişim oyunundan ozsel kıpı, yani karşıt belirlenimli uclara ayrılma kıpısı yitmiş olmaktadır; ve orta terim olu bir birliğe duşmektedir—bir birlik ki, olu, salt varolan, karşıt olmayan uclara bolunmuştur; ikisi de birbirlerini karşılıklı olarak bilinc yoluyla birbirlerinden geri vermez ve almazlar, tersine birbirlerini yalnızca ilgisizce, şeyler olarak, ozgur bırakırlar. Edimleri soyut olumsuzlamadır, ama bilincin olumsuzlaması değil; onun olumsuzlaması oyle bir yolda ortadan kaldırır ki, ortadan kaldırılanı saklayıp korumakta ve boylece kendi ortadan kaldırılışında sağ kalmaktadır.
_İki kıpı da ozseldir;—ilkin ozdeş değil ama karşıt oldukları ve bir birliğe yansımaları henuz ortaya cıkmış olmadığı icin, iki karşıt bilinc şekli olarak vardırlar; biri ozu kendi-icin-olmak olan bağımsız bilinc, oteki ise ozu bir başkası icin yaşamak ya da olmak olan bağımlı bilinctir; birincisi Efendi, İkincisi Koledir.
_Efendi kendi icin varolan bilinctir, ama artık bu bilincin yalnızca Kavramı değildir. Daha doğrusu kendi icin varolan bilinçtir ki bir başka bilinc yoluyla, e.d. ozu bağımsız varlık ile ya da genelde şeylik ile bireştirilmiş olmayı imleyen bir bilinc yoluyla kendisi ile dolaylıdır. Efendi kendisini bu iki kıpı ile, isteğin nesnesi olarak genelde bir şey ile, ve onun icin şeyliğin ozsel olduğu bilinc ile, ilişkiye koyar; Efendi Kole ile bağımsız bir varlık [emeğin nesnesi olarak şey] yoluyla dolaylı olarak ilişkidedir; cunku Kole ancak bununla kole olarak tutulmaktadır; bu onun zinciridir, kavgada ondan kurtulamamıştır, bu yuzden kendini bağımlı olarak, bağımsızlığına şeylikte iye olarak tanıtlar. Ama Efendi bu varlık üzerindeki guctur, cunku kavgada bunun onun icin salt bir olumsuz olarak gecerli olduğunu tanıtlamıştır; Efendi varlık uzerinde guc ve bu varlık ise oteki [e.d. kole] uzerinde guc olduğu icin, Efendi böylece bu tasımda otekini kendi altında tutar. Kole de genelde ozbilinc olarak şey ile olumsuz olarak ilişkidedir ve onu ortadan kaldırır; ama aynı zamanda şey onun icin bağımsızdır ve
onun olumsuzlaması bu yuzden şeyin butunuyle yokedilmesine dek gitmez; başka bir deyişle, kole şey uzerinde yalnızca calışmaktadır. Ote yandan Efendi icin dolaysız ilişki bu dolaylılık yoluyla şeyin arı olumsuzlanması, ya da Yararlanım olmaktadır. İsteğin başaramadığını şeyin işini gorerek ve yararlanmada doyumunu bularak o başarmaktadır. İstek bunu şeyin bağımsızlığı nedeniyle başaramamıştır; ama Efendi, Koleyi şey ile kendisi arasına koyarak, bu yolla kendisine şeyin yalnızca bağımlı yanını almakta ve ondan salt yararlanmaktadır; bağımsızlık yanını ise onun uzerinde calışan Koleye bırakmaktadır.
_oteki bilinc kendisini kendi-icin-varlık olarak ortadan kaldırırken boylece birincinin ona karşı yaptığını kendisi yapmaktadır. Benzer olarak, ikinci kıpı da bulunmaktadır, şoyle ki, İkincinin bu edimi birincinin oz edimidir; cunku Kolenin yaptığı aslında Efendinin edimidir; Efendi salt kendi-icinvarlıktır, ve bu onun icin ozseldir; o arı olumsuz guctur ki onun icin şey bir hictir, ve oyleyse o bu ilişkideki arı, ozsel eylemdir; oysa Kole arı olmayan, ozsel olmayan eylemdir. Ama asıl tanınma icin şu kıpı eksiktir: Efendi otekine karşı yaptığını kendi kendisine karşı da yapmalı, ve Kole kendisine karşı yaptığını otekine karşı da yapmalıdır. Boylelikle tek yanlı ve eşitsiz bir tanınma ortaya cıkmaktadır.
_Bağımsız bilincin gercekliği oyleyse kole bilinctir. Bu hic kuşkusuz ilkin kendisinin dışında gorunur, ozbilincin gerçekliği olarak değil. Ama nasıl Efendilik kendi ozunun olmak istediğinin tersi olduğunu gostermişse, Kolelik de tamamlandığı zaman hic kuşkusuz dolaysızca ne ise onun karşıtına donuşecektir; kendi icine itilmiş bir bilinc olarak kendi icine cekilecek ve gerçek bağımsızlığa donuşecektir.
_Koleliğin ne olduğunu yalnızca efendilik ile ilişkide gormuştuk. Ama o bir ozbilinctir ve şimdi onun boyle iken kendinde ve kendi icin ne olduğunu irdeliyelim. İlkin, kolelik için Efendi ozdur; bu yuzden bağımsız olarak kendi icin varolan bilinç onun icin gercekliktir, ama bu gerceklik onun icin henuz onun kendisinde değildir. Oysa arı olumsuzluğun ve kendi-icin-varlığın bu gercekliğini gercekte kendisinde taşımaktadır; cunku bu ozu kendinde gorgulemiştir. Cunku bu bilinc ne bu ya da şu oğede, ne de bu ya da şu an icin değil, ama butun bir ozu icin korku duymuştur; cunku olum korkusunu, saltık Efendi korkusunu duymuştur. Bununla icten yıkılmış, kendi icinde tepeden tırnağa titremiş, ve icinde sağlam ne varsa sarsılmıştır. Bu arı evrensel devim, kalıcı herşeyin saltık eriyişi gene de ozbilincin yalın
ozu, saltık olumsuzluk, arı kendi-icin-varlıktır ki, boylece bu bilinçte ortuktur. Bu arı kendi-icin-varlık kıpısı kole icin ayrıca belirtiktir de, cunku efendide bu onun icin onun nesnesidir. Dahası, o kole bilinci salt genel bir yolda bu butunsel cozuluş değildir; ama o bunu hizmette edimsel olarak ortaya cıkarmaktadır; hizmet ederek doğal dışvarlığa bağlılığını tum tekil kıpılarında ortadan kaldırırken, calışmasıyla da bu dışvarlığı üzerinden atmaktadır.
_efendi korkusunun bilgeliğin başlangıcı olmasına karşın, bilinc orada kendisinin bir kendi icin varlık olduğunu bilmemektedir. Ama calışma yoluyla kole kendi kendisine gelir.
_Emek durdurulmuş İstektir, geciktirilen yitiştir, başka bir deyişle, emek oluşturur ve şekillendirir. Nesne ile olumsuz ilişki onun bicimi ve kalıcı birşey olur, cunku nesne bağımsızlığını ancak emekci karşısında taşımaktadır. Emekci bilinc oyleyse bu yolda bağımsız varlıkta kendi oz bağımsızlığını gormeye başlamaktadır.
_Bicimlendirici etkinlik gene de salt bu olumlu imlemi, yani hizmet eden bilincin kendi-icin-varlığının varolan birşeye dönüşmesini değil, ama, onun ilk kıpısına karşıt olarak, olumsuz bir imlem de taşımaktadır: korku. Cunku şeyin biçimlendirilmesinde kolenin kendi olumsuzluğu, kendi-icin-varlığı, onun için ancak karşısında varolan bicimi ortadan kaldırması yoluyla nesne olmaktadır. Ama bu nesnel olumsuz oğe ise onunde titremiş olduğu yabancı ozden başka birşey değildir. Şimdi ise o bu yabancı olumsuzu yoketmekte, kendisini boyle bir olumsuz olarak [şeylerin] kalıcılık oğesine koymakta ve boylece kendi icin bir kendi-icin-varolan kendilik olmaktadır.
_Efendide kendi-icinvarlık kole icin bir başka ya da salt onun icindir [nesne]; korkuda,kendi-icin-varlık kolenin kendisinde bulunur; oluşturmada kendiicin- varlık onun icin onun kendisinin olmakta, ve kendisinin kendinde ve kendi icin olduğunun bilincine varmaktadır. Onun dışına koyulmakla bicim onun icin ondan başka birşey oluyor değildir; cunku bu bicimdir ki onun arı kendi-icin-varlığıdır, ve bu sonuncusu ise onun icin bu dışsallıkta gerceklik olmaktadır. Boylece kendisinin kendisi tarafından bu yeniden bulunuşu yoluyla, Kole kendi oz kafasını sozcuğun tam anlamıyla icinde salt yabancı bir kafa olarak gorunmuş olduğu calışmanın kendisinde kazanmaktadır.
_öz duşuncelerle dolu kafayı taşımak dikkafaltlık tır, bir ozgurluktur ki henüz koleliğin icersinde kalmaktadır.
_Özbilincin Özgürlüğü_
_Stoacılık, Kuşkuculuk ve Mutsuz Bilinç_130
_Bizim icin yeni bir ozbilinc şekli ortaya cıkmıştır; bir bilinc ki, kendi icin bilincin sonsuzluğu ya da onun arı devimi olarak ozsel varlıktır; bir varlık ki duşunmekledir, ya da ozgur ozbilinctir. Cunku duşunmek soyut bir Ben defti!, ama aynı zamanda kendinde-varhk imlemini taşıyan bir Ben olmak demektir; kendine nesne olmak, ya da nesnel oze kendini ılişkilendirmek ve bunu kendisi icin olduğu bilincin kendi-icinvurlığım imleyecek bir yolda yapmak demektir.
_ozbilinc şeklinin bu belirleniminde, onun duşunen bir genelde bilinc olduğunu ya da nesnesinin kendinde-varlık ve kendi-icin-varlığın dolaysız bir birliği olduğunu sıkı sıkıya kafada tutmak ozsel bir onem taşır.
_Kendisini kendinden iten kendine-benzer bilinc kendisi icin kendinde-varolan oğe olmaktadır.
_Ozbilincin bu ozgurluğune, cok iyi bilindiği gibi, Tinin tarihinde kendinin bilincindeki bir gorungu olarak ortaya çıktığı zaman, Stoacılık denmiştir. Bunun ilkesi bilincin duşunen oz olduğu, ve birşeyin bilinc icin onem taşıması ya da onun icin doğru ve iyi olmasının yalnızca bilincin burada duşunen oz olarak davranmasına bağlı olduğudur. _Dikkafalılık
kendini bir tikele bağlayan ve koleliğin icinde duran ozgurluktur; Stoacılık ise her zaman dolaysızca kolelikten gelen ve duşuncenin arı evrenselliğine geri donen ozgurluktur. Dunya Tininin evrensel bir bicimi olarak Stoacılık yalnızca evrensel bir korku ve kolelik cağında, ama ayrıca imgeyi duşunceye dek yükseltmiş bir evrensel ekin cağında ortaya cıkabilirdi.
*************
Devamı yorumda