Gönderi

384 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Lacan’a göre arzu nesnesi yitiktir ve hayatımız boyunca hep onu ararız. Adam Philps ise ‘Kaçırdıklarımız’ isimli eserinde arzuyu kendiyle ve kendinde tanımlar. Yani Lacan’ın aksine arzuyu bir nesneye yansıtmaz. Kendin varoluşunu kendinde tamamlayan arzu bir dünya yaratır ve bu dünya hergün gerçeklikle çarpışınca ortaya hüsran çıkar. Ve kaçırdıklarımız hep daima bu kurduğumuz dünyanın dışındadır. Hüsran ise çok büyük oranda bizi hayatta tutan tutunmamızı sağlayan itici güçlerden biridir. Pastoral bir tablo da yaşam daha yabanıl ve arzular ise bu hayata istinaden şekillenmiştir. Kırsal bir cobanlamadır “Pastoral”. Yaşama uyum sağlamamız için doğumsal aktarımla bedenimize geçen özellikler yanında toplumsal hayatı öğrenmemiz gerekir. Bazen bedensel özellikler kazanımlarımızın önüne geçer. Ve hayatta kalmak için bedeniniz yeter. Ne yazık ki büyük çoğunluğun böyle bir şansı yoktur. Ve biz kendimize bir kimlik biçmek zorunda kalırız. “Kendisi için bir sahte kimlik biçmişti ve kendisi sahte kimlik olmuştu.” Personamızın bir çok yüzü vardır ve gerçek kimliğimiz o maskelerin ardından sesini duyurmaya çalışır. Ve çoğu zaman bunu kendi çıkarı için susturur. Cılız bir sestir arka fonda duyulan. Seçimler yaparken yazgıyı yoldaş edinsek de aslında yazgıya hayır istemiyorum deme hakkımız hep vardır. Ama gördüğümüz bir gölge oyunundan ibarettir ve no tiyatrosu hiçde gerçek dışı değildir. “Birbirimizi görme biçimimiz. Katman katman yanlış anlama. Kendimizi görme biçiminiz. Faydasız. Küstahça. Bütünüyle çarkına sıçılmış. Sadece ilerleriz ve bu görüntülerle yaşarız.” En yakınımızın bile sessiz çığlıklarına sağırızdır. Kardeşinize ve çocuğunuza bile yabancısınızdır ve her zaman yanlış anlar ve anlaşılırsınız. Çünkü “Yaşamak insanları doğru anlamaktan ibaret değildir. Yaşamak onları yanlış anlamaktır, onları yanlış, yanlış, yanlış anlamak ve sonra dikkatle yeniden düşündükten sonra onları yine yanlış anlamaktır. Hayatta olduğumuzu böyle anlarız: Yanılırız.” Pastoral bir tablonun bu kadar karışık olmasından çok daha çok huzur veren dinlendiren ilkel duyguların yükseltiği bir zeminde olmasını bekler insan. Oysa doğa bilinenin veya romatiklerin düşündüğünün aksine ne müşfiktir ne de gaddar. Doğa sadece kendiyle vardır. Tıpkı arzu gibi. Amerika vahşiliğini asla yitirmemiştir. İlk keşfedildiğinde neyse hala odur. İlerleyen teknoloji ve toplumsal yapı bu vahşiliği ortadan kaldırmadığı gibi daha da içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. O ülkede varlık ile yokluk arasında ince bir çizgide kimseye çok temas etmeden dans etmek zorundasınızdır. Bu dokunmadıklarınız arasında en yakınlarınız bile vardır. Eşiniz, kardeşiniz, çocuğunuz. hepsine yabancı bir kabusun ortasında ayakta durmaya çalışırsınız. Ve bizi bu kabustan kurtacak hiç kimse yoktur. Bir dost elin size dokunarak kendinize gelmenizi sağlamaz. Her şeyin farkında olup kendinize dokunmanız ve kabus bu uyan demeniz gerekir. Amerika da her zaman “sarıkafa”lar “güzellik kraliçeleri” vardır. Bunların yolların bazen kesişir bazen de kesiştirilir. Ortaya çıkan ise pastoral bir senfoniden çok pastoral bir kabustur.
Pastoral Amerika
Pastoral AmerikaPhilip Roth · Ayrıntı Yayınları · 200877 okunma
··
2 artı 1'leme
·
906 görüntüleme
Dağlar okurunun profil resmi
Emeğine sağlık Pelin’cim👏🏼👏🏼🥰harika bir inceleme 📚🥰🎄
Derida okurunun profil resmi
Süper bir inceleme, hatta inceleme kitaptan daha iyi🙄
Pelin okurunun profil resmi
Ah çok teşekkür ederim 😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.