Gönderi

Hipnoz, hastanın özel bir trans haline geçmesini gerektiren başka bir sembolik etkinlik yoludur. Telkin yoluyla etkili olur ve bu telkinler kısa sürede gerçekleşir. Hipnotizmacının etkili sözleri, ilgili kişinin bedensel açıdan hiçbir etki hissetmediği bir ağrı ya da acı durumu ortaya çıkarabilir. Hipnoz altındaki bireye madeni para verilir ve kendisine bu paranın yakıcı olduğu söylenir, söz konusu kişi çığlık atar ve parayı uzaklara fırlatır... Çok bilinen bir deneydir bu. Daha sonra vücutta yanık kabarcıkları oluşur. Bedende sadece bir telkinle ağrı ve acı oluşturan hipnoz, birey bu nedenle gerçekten acı çekmeye başlayınca bu ağrı ve acıları kolayca yok edebilir. Hipnoz altında gerçekleştirilen cerrahi müdahaleler tıp tarihinde çok eskiden beri yaygın bir uygulamadır. Sözgelimi 1829'da Jules Cloquet, altmış yaşlarındaki bir kadının göğsünü hipnozla uyutarak almıştır. "Ameliyatı bir ceset üstünde yapmıştım sanki" diyor Cloquet. Eter ya da kloroformla anestezinin bulunmasından önceki yıllarda birçok ameliyat bu koşullarda gerçekleştirilmiştir. 1842'de James Ward, derin bir hipnoz uykusuna dalan birinin bacağını kalçasından kesmiştir. Ve hasta, uyandığında hiçbir şey hissetmediğini söylemiş. ... Ancak bu yöntemin uç bir uygulama olması, istikrarsızlığı, herkese uygulanamaması (özellikle uygulayacak olanın kuşkucu olması durumunda) hipnozun, başarılı bir yöntem olmasına rağmen gözden düşmesine neden olmuştur. 1847'den başlayarak eter ve kloroform aracılığıyla anestezi, daha sonra bedenin bir bölümünü uyuşturabilme olanağı tıp alanına rasyonel ve hastayla ilişki türünden bağımsız bir yöntem argümanı getirirler. Sadece anatomik-fizyolojik bir çerçeve içinde kalarak hipnozu anlamanın olanaksızlığı çok sayıda mevcut tıbbi gerekçeyle, alaycı bir biçimde kuşkuyla bakılmasına yol açıyordu. Hipnoz, insanın koşullarını çok güçlü bir biçimde belirleme olanağına sahip olmasına rağmen tıp dünyasından kaybolmuştur. "Şubat 1860'tan başlayarak kimse hipnozdan söz etmemiştir artık" diyor Jules Rochard 1875'te. Hipnoz daha sonra özellikle akıl hastalıkları alanıyla sınırlı kalır ve Charcot'nun 1893'te ölümüyle bu yöntemden yararlanmaktan gene vazgeçilir. İkinci Dünya Savaşından sonra hipnotik uyuşturma yöntemi cerrahi müdahalelerde ya da doğumlarda düzenli biçimde uygulanmıştır. Ama anestezi ya da ağrı kesicilerin denenmiş yöntemler olması, uygulamalarının kolay olması, hastanenin yaygın ve gündelik koşullarına uygun olması hipnozu, tartışılmaz tedavi ya da ağrı kesici değerine rağmen, kenarda, kuşkulu bir zannatkarlık yöntemi olarak bırakmıştır.
·
73 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.