Gönderi

280 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 26 hours
Wittgenstein’ın Metresi, sıra dışı ve bir o kadar lezzetli bir deneysel roman. Baştan sona bir kadın anlatıcının içsel monoloğundan oluşuyor ve öyle bir anlatıcı ki bu, onunla ilgili hiçbir şeyi kesin olarak bilemiyoruz; gerçekte kim ve o zaman gerçek ne, işte bunu irdeliyoruz roman boyunca anlatıcının zihninin labirentlerinde. Oğlunu kendi ihmalinden de kaynaklanan bir şekilde kaybeden bir kadın muhtemelen anlatıcımız. Bir ya da birkaç evini yangında kaybetmiş yine muhtemelen. Ama şunu net olarak söyleyebiliyoruz: Belli ki seyahat etmeyi seviyor ve sanat ve mitoloji konularında oldukça bilgi sahibi. Bizle, aklına estiği sırada, laf lafı açtıkça konuşan biri gibi zihninin doğal akışını takip ederek biraz geçmişini, yolculuklarını, çokça da mitoloji ve sanatla ilgili fikirlerini paylaşıyor. Yazar, her şeyden önce bu bilinç akışını muhteşem kotarmış; hakikaten bir fikirden diğerine çağrışımlarla atlaya zıplaya bir zihin nasıl çalışırsa öyle kurmuş cümlelerini. Aslında okuması da takip etmesi de kolay olmayan bir metin fakat öyle bir ahenk var ki, belirli bir olay örgüsü olmaksızın kopuk kopuk oradan oraya zıplayan cümleleri okuduğunuzu düşünürken okuduğunuz tüm cümleleri hatırladığınızı fark ediyorsunuz. Keza konudan konuya geçişler de pürüzsüz. Anlatıcıyı çözmeye çalışmak ise ayrı bir keyif, zira deli mi ‘normal’ mi anlamaya çalışmanın yanında epey renkli bir karakter olduğu belli. Kimi zaman oldukça makul ve tutarlı, öyle ki herkesin kendi gerçekliklerinin olduğunun ve bunların insanı çok yanıltabileceğinin bile son derece farkında. “Değişen algımın resimde hiçbir şeyi değiştirmeyeceği gerçeği değişmez.” diyor mesela (s. 63). Kimi zamansa dedikleri mantık dışı ama şu da çok ilginç ki böyle zamanlarda bile kendini yalanlamıyor. Ezcümle, gerçekliği muazzam irdeleyen romanlardan birisi Wittgenstein’ın Metresi. Ortak kabulleri nasıl ‘gerçek’ kabul ederiz, kafamızın içinde kendi gerçekliğimizi nasıl yaratırız ve her ikisi de aslında ne kadar göreceli ve yanıltıcıdır, bunu muhteşem işliyor. Anlatıcının entelektüel birikimiyle konu başka bir boyut daha da kazanıyor: Aslında kişisel olarak tanımadığımız yazarlar, ressamlar, sanatçılarla eserleri aracılığıyla dünyalarına girerek kendi kafamızda onlara ve onlarla olan bağımıza dair gerçeklikler inşa etmemize de dönüp bir göz atıyoruz. Hayatta olduğu gibi kitap boyunca da çözmeye çalışıyoruz ama belki de nafile bir çaba olduğuyla yüzleşiyoruz çünkü en nihayetinde kendi algılarımız, dilimiz ve zihnimizin sınırları içinde bir gerçeklikten bahsetmek mümkün ancak. “Hangimiz neyi gerçekten biliyoruz ki?” (s. 109). Çok ama çok beğendim. “Leonardo defterlerine ters yönde, sağdan sola doğru yazdı, bu yüzden aynaya tutup okumaları gerekti. Bir bakıma, Leonardo’nun defterlerinin görüntüsü, defterlerin kendisinden daha gerçekti.” (s. 78).
Wittgenstein'ın Metresi
Wittgenstein'ın MetresiDavid Markson · Jaguar Kitap · 201794 okunma
·
2 plus 1
·
2,357 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.