Gönderi

336 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 5 days
Gökdelen İncelemesi
Gökdelen
Gökdelen
romanıyla ilk kez
Ali Lidar
Ali Lidar
’ın
Hayata Rağmen Edebiyat
Hayata Rağmen Edebiyat
isimli kitabında karşılaşmıştım. Kitabın
Tahsin Yücel
Tahsin Yücel
kısmında özellikle
Gökdelen
Gökdelen
üzerinde durmuştu
Ali Lidar
Ali Lidar
.
Gökdelen
Gökdelen
, Türkiye’den çıkan nadir distopya eserlerinden biri. Sırf bu sebeple bile benim için okunması gereken bir kitap olarak değerlendirebilirim. İlk olarak kitap 2006’da yazılmış. Bu tarih önemli. Neden önemli diyecek olursanız, bu dönem Türkiye’de bir özelleştirme çılgınlığının yaşandığı, Kemal Unakıtan’ın Maliye Bakanı olduğu sıralarda Türkiye Cumhuriyeti’ne ait varlıkların tek tek bazen yok pahasına satıldığı (misal Türk Telekom, Lübnanlı Hariri Ailesine ederinin çok daha altına bir fiyata satıldı, bir kısmı peşin ödendi, büyük bir kısmı ise banka kredisi alınarak ödendi, ama Hariri ailesi banka borcunu kapatmadan Türkiye’den kaçtı), bazılarının ise kar etmesine rağmen yine de elden çıkartıldığı zamanlar. Tüpraş, Petkim, Seka aklıma ilk gelen özelleştirilmiş firmalar. Kemal Okutan, yapılan eleştirilere, “Babalar gibi satıyorum” şeklinde bir cevap vermişti, hala aklımda. Neden bu konuya girdin diye sorarsanız, romanın konusu da özelleştirme ile ilgili. Ve muhtemelen
Tahsin Yücel
Tahsin Yücel
bu özelleştirme furyasından bir nebze de olsa etkilenmiş. Konuyu kitabının merkezine taşımış. Ancak özelleştirilecek olan bu kez bir kamu iktisadi teşebbüsü değil, yargının özelleştirilmesi. Yıl 2073, insanlar artık 550 metrelik gökdelenlerde yaşamaya başlamışlar. Topraktan mümkün oldukça uzak olmak istemekteler. Zira insanlar topraktan ya da yerden korkuyorlar mikroplar, virüsler sebebiyle. İstanbul büyük bir dönüşüm içerisinde. Bu dönüşümün mimarı da ünlü müteahhit Temel Diker. Temel Diker tüm İstanbul’u yıkıp yeniden inşa etmek istemektedir. Kendine örnek olarak New York’u almıştır ve bu amaçla sabah akşam çalışmaktadır. Ancak bir pürüz vardır. Cihangir’de yaşayan Hikmet Bey isimli emekli bir öğretmen arsasını satmamaktadır. Bu da bütün planlarını bozmaktadır Temel Diker’in. Hem avukatı hem de dostu olan Can Tezcan ile bu sorunu çözmeye çalışmaktadırlar. Ancak ellerinden pek de bir şey gelmemektedir. Hikmet Bey arsasını inatla savunmaktadır. Can Tezcan’ın aklına bir fikir gelir bu arada. Madem her şey özelleştirildi (dağlar, denizler dahil) neden yargı özelleştirilmesin? Aslında Can Tezcan yargının özelleştirilmesindeki amacı Hikmet Bey’in arsasına çökmek değil, yargıyı iktidarın keyfi uygulamalarından kurtarmak. Zira en yakın arkadaşı Varol Korkmaz iktidarın baskısı sonucu 13 arkadaşı ile beraber suçsuz bir şekilde içerde tutuluyorlar. İktidarın daha doğrusu Başbakan Mevlüt Doğan’ı amacı Varol Korkmaz’ın servetine çökmek (bu dava da bana Aydın Doğan’ın başına gelenleri hatırlattı). Bunun için de yargıyı bir silah olarak kullanmakta. Can Tezcan ne yaparsa yapsın hangi savunmayı uygularsa uygulasın arkadaşını beraat ettirememekte. Bunun çıkış yolu olarak da yargının devlet kontrolünden çıkartılması gerektiğini düşünmektedir. Bu fikir ile yola çıkar ve tabi ilk durağı bir medya kuruluşu olan Küre gazetesidir. Gazetenin baş yazarı olan Cüneyt Ender’e konuyu anlatır ve destek talep eder. Cüneyt Ender de bir gökdelen dairesi karşılığında (!) bir yazı yazmayı kabul eder. Bundan sonrası ise çorap söküğü gibi gelir. Neden özelleştirilmesi gerektiği bile tartışılmaz, nasıl özelleştirileceği tartışılmaya başlanır. Muhalif olan birkaç ses de hemen bastırılır. Tasarıyı destekleyenlerin en önemli argümanı, yargının kötü işlediği ve devlete külfet olduğudur. Özelleştirme sayesinde devletin birçok masraftan kurtulacağı hem de sistemi profesyonellerin işleteceği için daha verimli olacağıdır. Üstüne üstlük dava açmak artık para karşılığı olacağı için herkes dava açamayacak bu sebeple yargılamalar daha hızlı sonuçlanacaktır. Ancak bu noktada bazı bilinmezler vardır. Özelleştirme tüm sorunları ortadan kaldıracak ve yerine yeni sorunlar mı getirecektir? Özel bir şirkete ait olan yargının amacı adaleti sağlamak mı yoksa kar elde etmek midir? Peki dava açmaya parası olmayanlar ne yapacaktır? Özelleştirme kısmını burada kesip
Tahsin Yücel
Tahsin Yücel
’in 2073 tasvirine biraz değinmek istiyorum. İstanbul’un ve tabi Türkiye’nin nüfusu artmamış aksine azalmıştır. İstanbul’un nüfusu sadece 2 milyondur. Organik besin bulmak artık neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Gerçek bir ekmek yemek isteyenler çok ciddi paralar ödemek zorundadır. Bu sebeple sadece çok zenginler bu tür gıdalar tüketebilmektedir. Hali vakti yerinde olanların kendilerine ait uçakları vardı ve şehir içi ulaşımı da bu uçaklarla yapmaktalar. Her şey özelleştirilmiştir. Tüm gıdalar yabancı firmalar tarafından seralarda üretilmektedir. Denizler artık insanların girmesine uygun değildir. Sadece balık çiftliklerinin üretim alanı haline gelmiştir. Kargalar ve kara sinekler haricinde şehirde yaşayan hiçbir hayvan kalmamıştır. Doğa bitme noktasındadır. Bir de bu düzene tutunamayanlar vardır. Yılkı insanları denmektedir bu gruba. İş bulamayan, durumu şehirde yaşamaya elverişli olmayanlar doğaya sığınmıştır. Burada gruplar halinde yarı aç yarı çıplak vaziyette yaşamaya çalışmaktadırlar. İktidar bu insanların toplum tarafından bilinmesini istememektedir. Hiçbir şekilde yönetimde söz hakları yoktur. Vatandaş bile kabul edilmezler. Yok hükmündedirler adeta. Ve her geçen gün bu insanların şartları daha da ağırlaşmaktadır. Zira besin bulabildikleri tek yer olan doğa, günden güne yok olmaktadır. Burada kritik bir soru sormak istemektedir
Tahsin Yücel
Tahsin Yücel
; her ilerleme aslında bir gerileme midir? Yılkı insanların haline bakacak olursak, ileri seviye makineleşme sonucu işsiz kalan bu insanlar, devletin neredeyse her alandan eline ayağını çekmesiyle kaderleriyle baş başa kalmışlardır. Sadece yetişkin insanlar değil, çocuklar hatta bebekler de bu kaderi yaşamaktadırlar. Kitap bu şekilde ilerlemekte, para ve güç hırsının bir sonu olup olmadığını çözmeye çalışmaktadır.
Gökdelen
Gökdelen
ile alakalı bir diğer önemli konu ise sürekli olarak
Karamazov Kardeşler
Karamazov Kardeşler
’den bahsedilmesi. Özellikle Smerdiakof karakteri üzerinde çok durmuş
Tahsin Yücel
Tahsin Yücel
. Yani hem aptal hem de üç kağıtçı insan tipolojisi. Neredeyse her 10-15 sayfada bir karşınıza çıkıyor bu isim. Son olarak
Tahsin Yücel
Tahsin Yücel
bir Fransız edebiyatı uzmanı (ve Fransızca kitap çevirmeni) olmasına rağmen Türkçe konusunda çok hassas. Size kolaylık olması açısından bazılarını aşağıda yazdım. Kenter: Burjuva Tecim: Ticaret Artsüremlilik: Artzamanlılık Eşsüremlilik: Eşzamanlılık Köşemen: Kılavuz Sonuç olarak benim beğendiğim bir kitap oldu. Hem distopya olması hem de bu distopyanın İstanbul’da geçmesi benim için çok değerli. Fırsat bulursam
Tahsin Yücel
Tahsin Yücel
’in diğer eserlerini de özellikle
Yalan
Yalan
’ı okumak istiyorum.
Gökdelen
GökdelenTahsin Yücel · Can Yayınları · 2022989 okunma
·
1 plus 1
·
153 views
Engin Mavi okurunun profil resmi
Konusu ve kurgusu böylesi orjinal bir kitabın biraz arka planda kalması üzücü. Daha bilinir olması gerekirdi diye düşünüyorum.
Tahsin Yücel
Tahsin Yücel
‘in entelektüel donanımı ve Öz Türkçe’yi nakış gibi cümlelerine işleyen usta kalemiyle böylesi bir kurgunun buluşması iyi olmuş ama çok parlatıl(a)mamış bir kitap gibi duruyor. Bu incelemeden sonra okunacaklar arasına alıyorum. Çok teşekkür ederim incelemeniz için aydınlatıcı bir içerik olmuş.🙏🏻
Özgün Coşkun okurunun profil resmi
Evet maalesef dediğiniz gibi daha çok tanınır bir kitap olması gerekiyordu
Gökdelen
Gökdelen
'in. Sonuç olarak Türk Edebiyatında distopya türüne dair eser çok az.
1984
1984
'ün her daim en çok okunanlar listesinde yer aldığı bir ülkede,
Gökdelen
Gökdelen
'in de daha fazla okunması gerekiyordu.
Engin Mavi okurunun profil resmi
Burada biraz da Yayınevleri'nin çabaları ve hatta mümkünse lobisinin olması bile gerekiyor. Ancak bizde en çok satanlar listesine giren birkaç parlatılan popüler yazar dışında cilalama işlemi yap(a)mıyor Yayınevleri. Yurtdışında bu zaten mümkün değil. Yurtdışında sadece popüler okur kitlesi tarafından
Orhan Pamuk
Orhan Pamuk
ve aydın kitle tarafından da biraz
Yaşar Kemal
Yaşar Kemal
biliniyor. Dediğiniz gibi en azından
1984
1984
ve hatta
Körlük
Körlük
romanlarının en çok okunan ve satan romanlardan olduğu ve sayıca distopik romanlara ilgi duyan okurların çokça olduğu ülkemizde böylesi bir konuyu işleyen usta bir kalemin distopyasının en azından bir tık daha ön saflarda görünür halde olması gerekirdi. Böylesi bir eseri , ön plana çıkarıp okuyup değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim.
Özgün Coşkun okurunun profil resmi
Benim de gördüğüm kadarıyla bazı yazarların (yerli ya da yabancı farketmiyor) elinden tutuluyor. Bu yazarlar yeteneksiz olmasına rağmen parlatılıyor demek istemiyorum. Ama onlar kadar iyi yazan onlar kadar yetenekli diğer yazarlara verilmeyen şans bu kişilere veriliyor. Görünmez bir güç tarafından yelkenleri şişiriliyor bu kişilerin. Mesela Elif Şafak.
Yusuf Atılgan
Yusuf Atılgan
gibi bir yazarın eserleri yabancı bir dile çevrilmezken,
Elif Şafak
Elif Şafak
eseleri neden çevriliyor? Aynı şekilde
Paulo Coelho
Paulo Coelho
'ın kitapları bu kadar satmayı hak ediyor mu? Edebiyatta pazarlama tabi önemli ama sattığınız şey bir düşünce, bir yazım. Çoğu kitap ayakkabı, bir Nike bir Adidas pazarlanır gibi pazarlanıyor Türkiye'de ve dünyada.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.