Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
Yiyeceklerin kardeşliği adına
Mide yoluyla felsefeye nüfuz etmek mümkün mü? Yiyeceklerin sağlık, sağlığın da düşünce üzerine etkisi sanırım tartışmaya açık olmayacak derecede kabul edilebilir bir önermedir. Yiyecek veya yeme stilinin kişilerden öte türleri şekillendirdiği mesela etçil türlerin keskin dişler ve güçlü çenelere sahip olduğu canlı kalıpların devingenliğini enerjinin türü ve özelliği yoluyla açıklamamızı sağlıyor. Homo sapiens üzerine yiyecek düşünce üzerinde ateşin kontrol edilip pişirilen besinlerin tüketimi ile güçlü çenelere duyulan ihtiyaç azalmış, anatomimizde çenenin küçülmesi ile büyük bir beyin geliştirmek için yeterli alan, enerji ve zaman sağlanmıştır. Ateş ile değişen diyetimiz ateşi uygarlığın anahtarı konumuna getirmiştir. Ne kadar uygar olduğumuz tartışma konusu olabilir elbette! Kitap besinin türler üzerine etkisi ile ilgilenmiyor sadece bu konunun eksikliğini kitapta hissettiğim için incelememde bikaç cümlelik yer ayırmak istedim. Felsefe tarihinde özellikle Diogenes, Rousseau, Kant, Fourier, Nietzsche, Marinettice ve Sartre'nin besin üzerine düşünceleri ve beslenme stilleri üzerine duruyor. Birbirinden farklı stillere sahip bu filozofların fikirlerinden beni en çok etkileyen Diogenes, en çok şaşırtan Kant, en çok mutlu eden ise ise Rousseau oldu. Diogenes kinik bir filozoftur. Uygarlığın tetikleyicilerinden ateşe karşı olduğu için pişmiş yiyecek tüketimine karşı bir tavır takınmaktadır. "Kinik diyetetiğin baş ilkesi çiğ yiyecek tüketimidir." Ateşe karşı takınılan olumsuz tavır medeniyetin gelişminde kilit rol oynamış olması ve medeniyetin de insanın doğadan kopuşunun ve huzursuzluğunun temel sebebi olduğuna dair düşüncedir. Bu fikrin özellikle Stoa felsefesi üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu düşünüyorum insan doğasına uygun olmayanın yapılmasını kınayan Stocaların temelleri kinik filozoflar olabilir.Çünkü stoa felsefesinde akıl doğadır. Ve akla uygun olan doğaya uygun olandır. Bu naturel çerçevede şekillenen kinik diyetetiği yaşayarak öğreten Diogenes çiğ bir ahtapotu yerken düşmanı olduğu medeniyete de veda etmiştir. Sanırım fazla idealist olmamak gerek. Rousseau'cu diyetetik ise kinik diyetetik kadar idealist ve kuralcı olmasa da özellikle çiğ besin, et, uygarlığın diyetetiğe etkisi yönünden bazı konularda kinik öğretilere yakındır. Özellikle süt ürünleri ve sebzelere ilgi duyan filozofumuz sosyalist öğretinin diyetetiğe uygulanmasında da etkin ve kullanılabilir bir öğreti oluşturur. " Fazla besin isteği tarih içinde ortaya çıkan bozulmanın nedenidir" görüşü diyetetiklerinin temel yapısını oluşturur. Nasıl ki sosyalistler, burjuvazi ve burjuvazi tarafından sömürülen proletaryadan oluşturulan sistemi tarım devrimi ve bireysel mülk edinimi ile başlatıyorlar ve bu sistemi yıkmak için kapitalist sistemin bir parçası olup sembolik bir mücadele veriyorlarsa sosyalist diyetetik de ne kadar akla uygun olursa olsun uygulanması insan yapısına uyumlu olmadığı dolayısıyla başarılı olmayacaktır. Elbette bu fikrin değerinden hiç bir şey eksiltmeyecektir. Rousseau'cu diyetetiğin sosyalist diyetetiğe benzer fikirsel altyapısı olan " Bedensel gereksinmenin ötesindeki her şey kötülüğün kaynağıdır, Yemek yemek yaşamı sürdürebilmek için zorunludur zevk almak için değil." Söylemleri türk eğitim sisteminin aptal çarklarından geçmeden önce aklıma ilişen düşüncelerden idi. Buna rastgele okuduğum bir kitapta denk gelmek çok hoşuma gitti. Kant'ta beni şaşırtan Kant'ın beslenme üzerine çok düşünmüş olduğu ve bu konuda derin fikirlere sahip olduğu değildir. Onun bizzat bireysel beslenme şekli tuhaflıklarla doludur. Onun yaşam öyküsünü ele alanlardan Königsberg "Belki de hiç kimse kendi bedenine ve onunla ilgili her şeye bu kadar dikkat etmemiştir." demiştir. Örneğin sevgili Kant eti uzun uzun çiğner sadece suyunu yutardı. Av eti yemezdi. Asla bira içmezdi ama şarabın bazı türlerine (Macar, Rhin) bayılırdı. Neredeyse her yemeğe hardal koyardı. Yemek kültürünü oldukça katı ritüellere bağlamıştı. Bunların dışında Fourierci sağlıklı beslenmenin temel ölçütü, hazmedilebilirliktir. Nietzscheci diyetetik ise ölçülü olma birimidir deyip içerik ile ilgili bol spoiler içeren kısmı burada bitiriyorum. Kitabın dili son derece anlaşılır ve akıcıdır. İçerisinde birçok felsefi terim olduğu için de eğitici bir potansiyeli mevcuttur. Açıkçası bikaç düşünür dışında beslenme konusunun düşünülmemiş olması felsefenin ontoloji, teoloji, epistemoloji gibi birkaç alanda belirginleşmesi felsefenin eksik bir tarafıdır. Kitapla ve güzellikle kalın...
Filozofların Karnı
Filozofların KarnıMichel Onfray · Can Yayınları · 201025 okunma
·
246 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.