Gönderi

İşte Rupperath'ta bir tekstil müzesi kurmuş, eski bir öğretmen olan Robert A. Esser'in bu konudaki yazısı:  Yıkama Aracı Olarak İdrar Her yerde, her zaman çeşitli biçimlerde, renklerde ve durumlarda kir vardır. Sokak tozu olarak minicik kum tanelerinden, isten, bitki artıklarından ve yağlardan oluşur. Giysilerimiz içerden de, ter ve vücut yağı ile kirlenir. Ter içerisinde başka şeylerin yanı sıra, biraz da tuz, ürin, ürikasit, yağ asitleri, amino asit ve kolesterol bulunur. Ter vücuttan çıktığı anda tamamen kokusuzdur. Ancak protein bileşiklerinin bakteriyel parçalanması sonucu nahoş ter kokusu oluşur. İnsan cildi kıl dibi ve deri altı bezlerinden, sürekli olarak beyaz renkli, yağımsı bir maddeyi dışarı atar, buna da genel olarak cilt yağı denir. İçindeki mantarlar ve bakterilerle birlikte bu yağ, çamaşırlara ve giysilere bulaşır. Vücudun sağlığı için bu pislikten kurtulmak şarttır. Suya ek bir temizlik maddesi, deyim yerindeyse "ilk deterjan" olarak, evlerde odun külünden elde edilen bir bulamaç kullanılırdı. Bu külün içinde potasyum karbonat biraz soda ve sodyum karbonat bulunur. Her iki tuz da alkali reaksiyonu verir ve soda etkisi ile suya temizleme gücü katar. Çok eskiden kül sadece sıcak suda eritiliyordu, sonraları kaynatılıp suyu uçuruldu ve alkali tuzlan kuru olarak saklanır hale geldi. Bu iş kazanlarda yapılıyordu. Her iki tuzun yıkama gücüne, külün içindeki karbon maddesi de kir çözücü olarak eklenir. İpekkökü ve atkestanesi gibi bazı bitkilerin özünde saponin denen karışık kimyasal bileşimler vardır, bunlar su içinde köpürürler. Saponin ismi Latince sabun manasına gelen sapo sözcüğünden türetilmiştir: Eski bir Germen veya doğu dilinden aktarılmış olmalıdır. İngilizce'deki soap sözcüğü de, Almanca'daki Seife de (Türkçe'deki sabun da) Latince'deki kökü hatırlatan seslerdir.  Fakat kül tortusu da, bitki özleri de eski çağların biricik temizlik maddelerideğildi. Örneğin Roma İmparatorluğu'nda, öyle garip bir temizlik maddesi vardı ki, hiç hoş olmadığı halde çok tutulmuştu: İdrar. İsa'dan 2500 yıl önce Asurlular ve Sümerler küllü su ve yağdan yapılmış sabun kullanırlarken, son derece gelişmiş Roma'da sabun İsa'dan çok sonraları bile bilinmiyordu. Burada insan ve hayvanların idrarı toplanıyordu. Avrupa'da bu usul zamanımıza kadar gelmiştir, zira 1966 yılında İngiliz Hükümeti'nin bir izin belgesinde bile, Britanya Adaları'nda üretilen "Harris Tweed"lerinin idrar ile yıkanmasına izin verildiği yazılmaktadır. İdrar, doğuda ve Yunanistan'da Roma'dan çok önceleri dokumacılıkta ve yapağı yıkamada temizlik maddesi olarak kullanılıyordu. İdrar birkaç günde bozuluyor ve amonyak oluşuyordu. Bu amonyak, yıkama sırasında giysilerdeki veya yündeki yağ ile birleşerek amonyaklı bir sıvı sabuna dönüşüyordu. İdrar bol miktarda kullanıldığından, eski Roma'da sadece idrar ve çamaşır toplamakla uğraşan bir iş kolu doğmuştu. Bunlara, fuller veya fullones deniyordu. Bu işte çalışanlar Roma'daki bütün semtlere ve mahallelere küpler yerleştirirlerdi, şehir halkı çişlerini bunların içine yapardı. Sonra çişler fuller tarafından toplanır ve arabalarla kent dışındaki çamaşırhaneye taşınırdı. Burada yaklaşık 4 m2 büyüklüğünde taş teknelere boşaltılır ve ayakla devamlı çiğnenerek, tepilerek çamaşırlar yıkanırdı; çünkü evlerde çamaşır yıkamak âdeti yoktu. En sonunda çamaşırlar dere veya nehirlerin berrak sularında çalkalanır, çimenler üzerine serilerek kurutulur, sonra da kükürtle renkleri açılırdı. Böylece tertemiz, kıvrım kıvrım dökülen bir toga'ya bakarken kimsenin aklına o iğrenç işlem gelmezdi.  Fuller veya fullones'in yaptığı bu hoş olmayan işe karşı iyi para ödenirdi ve bunlar zengin insanlardı. Derken bir gün Roma İmparatoru Titus Flavius Vespasian (69-79) bu varlıklı çamaşırcılara kasayı gösterdi ve çok yüksek vergiler getirdi. Fullerler imparatora yakındılar ve yaptıkları işin iğrençliğini pis kokusunu anlattılar. Fakat imparator şöyle cevap verdi: "Pecunia non olet!" (Para kokmaz!) 
·
82 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.