Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

360 syf.
·
Puan vermedi
SESİN BENİ SEVDİĞİNİ SÖYLÜYORDU
“Kendi öyküsünü tamamlamak ve kendinden öte hayatlara bir el uzatmak fikriyle çıktığı bu yolda ona Ali Nesin, Sevinç Erbulak, Barbaros Şansal, Fırat Tanış, Enver Aysever, Serra Yılmaz, Ece Temelkuran, Filinta Önal, Mine Söğüt, Yekta Kopan, Bülent Ortaçgil, Nebil Özgentürk, Sevan Nişanyan, Fazıl Say, Ercan Kesal, Ezel Akay, Atilla Birkiye, Murat Ateş, Tansu Okan, Sait Ali Köknar ve babalarının kıymetli hikâyeleri eşlik ediyor. Kimiyle Gümüşlük’te, kimiyle Şirince’de, kimiyle Kuruçeşme’de kimiyle Yalıkavak’ta, kimiyle ofisinde, kimiyle rakı sofrasında sohbet ediyor. Baba Öyküler’deki her bir kahramanın eşsizliğinin hakkını verirken bizi kendi öykülerimizle benzerlikler kurmaya ve onlarla yüzleşmeye davet ediyor.” Yukarıdaki uzun alıntı aykırıakademi.com sitesinden alınmadır , kitabın yazarı ile yapılmış eseri hakkındaki içerikle ilgili. Sanat camiamız içinde dublaj sanatçıları,müzisyen, yazar, sunucu, heykeltraş, mimar olanların babaları bir şekilde ülke ya da dünya çapında tanınmış kişilerin oğlu kızı olmak nasıl bir hayat getirmiş onları anlamak, babaların çeşitli versiyonlarını görmek için belge niteliğinde 2017 yılında yayınlanmış bir kitap.. Kitabın yazarı Jehan Barbur’u tanınmış ve sevip takip ettiğim kişiler arasına koymadım hiç aklımda ona dair imge hep şu,gümüşi pullu ve kısa bir elbise giymiş,mikrofon önünde, piyano çalan bir müzisyen arkada,yüzü herkesten ayıramayacağım belirsizlikte birisi ,bu türden kitapları seviyor olmam kendisi ile yollarımızı kesiştirdi diyebilirim. Jehan Barbur Beyrut ‘ta dünyaya gelmiş, Arap asıllı ,Fransızca ikinci anadili olan bir Türk. Bir gün Erkan Oğur ile sohbet ederken böyle bir kitap yazma fikri doğuyor.Tanınmış şahsiyetlerin de bir babası vardı ve onları şekillendirirken hayatlarının tam olarak neresindeydi sorusunu soruyor belki de kendi baba kız ilişkisini tüm tanıdığı baba kız ilişkileri içinde bir yere yerleştirme ihtiyacındadır ,kendi kimliğini tamamlama çabası gibi geldi bana.. En beğendiğim en aklımda kalan baba öyküler ise şöyle oldu: Yekta Kopan’ı Buz Devri’ndeki dublajından bu yana severim zaten, babası onun hayatında önemli bir figür ve çekirdek ailesine düşkün bir adam… Barbaros Şansal nedense benim aklımda futbolu çağrıştıran bir isim olarak yer etmiş, bu kitap sayesinde zihnimde yanlış kodlanmış bir bilgiyi düzeltmiş oldum.Kendisi bir insan enkazı, nasıl çocuk yetiştirilmez ,bir çocuğu doğurur ve aile diye okullar, toplum içine olduğu gibi korumadan atar, kendi yetişkin dünyanızı hiç filtrelemeden karşınızda bir çocuk yokmuşcasına en şeffafından yaşarsanız,ya da BİR İNSAN NASIL YETİŞTİRİLMEZ? bu sorunun cevabı için okunması gereken bir bölüm olmuş bence. Ben insanları yargılamak için okumam tanımak anlatmaktır gayem ama eğitimle içiçe olmam nedeniyle mesleki deformasyon dedikleri şeyi yaşıyor olabilirim o yüzden bu türden çıkarımlarım. Barbaros Şansal’a bir gün babası o daha çocukken ‘ibne’ diyor. Geçmişini çapalarken bu kelime sorguladıklarından.Babam bana lafın gelişi mi dedi yoksa ibne olmaya meyilli olduğumu mu gördü.. İşte bu soru geçmişten çok sevdiğim bir öğrencimi çağrıştırdı ben çok sonraları öğrenmiştim akrabalarından birinin tacizine uğruyor çocukken (o sırada benim öğrencimmiş bu olayı yaşadıktan sonra da benim hep yakınımdaydı bir gariplik sezmiştim ama bana yıllar sonra karşılaştığımızda anlattı tabii bir suçluluk duygusu bana geldi keşke bilebilseydim destek olabilseydim ama o benim o zamanlar ona iyi geldiğimi söyleyerek beni bir parça vicdan azabımdan kurtarmıştı) Bu öğrencim de acaba ben öyle olduğum için mi başıma bu olay geldi yoksa bu olayı yaşadığım için mi öyle oldum..Tam olarak böyle söylemişti.Kim bilir… Yetişkinler özellikle ebeveynler, çocukları ile konuşurken kullandıkları kelimeleri özenle seçmeliler çünkü onları hayat inşa ederken bizim kelimelerimizi de harç,tuğla,plan olarak istemsizce kullanıyorlar. Ebeveynlerin çocukları üzerinde kimlik inşa sürecinde etkisi çok mühim seviyede, bir kez daha farkettim. En kendimden izler bulduğum , baba hikayesi bana benzer olan Ece Temelkuran’ınki oldu. Türkiye’nin ‘80 darbesini yaşayan ailelerinden birinin yetiştirdiği, ailede ciddiyetin, gerginliğin, duyguların ifade edilmeden sessizlikle geçiştirildiği ,okumanın bir kurtuluş bileti olarak ailelerin empoze ettiği günler. ‘80 kuşağı hayati en ciddi algılayanlardan, komedi ve mizahı , hayatı hafifletme ihtiyacı duyduğunda aklına getiren ve hayatına bazen dahil eden, siyasetten korkan ve uzak duran çünkü insanları inciten bir şey olarak tanımış görmüş bir nesil..Ece Temelkuran ile benzer duygularımızdan birisi de bizimle en konuşulmasına ihtiyaç duyduğumuzda sevdiğimiz insanların suskunluklarına maruz kalışımız.Sessizlik büyük bir güç ama bunu gerçekten sevdiğiniz insanlar üzerinde uygulamayın zararı tahmin edemeyeceğiniz ölçüde..Okuduk ve yaşadık.. Ahmet Arif’in ve Aziz Nesin’in babalığı en babacan olanından ve gerçekten kendilerini lanse ettikleri gibi iki aydın, duygusal birer baba ve namuslu adamlar.. Mine Söğüt ile aynı ülkenin yetiştirdiği ama neredeyse ortak hiçbir noktamızın olmadığını düşündüğüm bir yazar oldu kendisi.Hiçbir eserini okumadım şu ana kadar radarıma takılmama sebebini de anlamış oldum AŞIRI SOLCU bir gelenekle yetişmiş insanlar ile gönül bağı kuramıyorum ben.İçinde büyüdüğü toplumun kültürünü , geleneklerini bu kadar iğreti bulan, yabancılayan insanlar bana sahici gelmiyor bir fanus içinde büyütülmüş köksüzlüğü kimlik bellemiş, bu yönüyle barışmamış insanlarla gönül bağı kuramıyorum ben.Doğrudan varlığıma bir aşağılama, küçümseme, yok sayma olarak algıladığım için..Bana göre bu kadar güzel ve zengin Anadolu coğrafyasında Arap aşı hamuru gibi kalabilmiş olmak büyük talihsizlik, onlar için sadece üzülüyorum.. Fırat Tanış’ın geçenlerde sosyal medyada AHISKA TÜRKLERİ konulu bir videosunu izlemiştim kendisiyle bir bağlantı kuracak kadar üzerinde durmadığım için ( sosyal medya işte izleyip geçiyoruz) bu kitapta SÜRGÜN AHISKALILAR tarihi olayını bizzat yaşamış bir babanın oğlu ve hayatındaki etkilerine okuyarak tanıklık etmiş oldum. Bu kitaplar hepimizi Dostoyevski ‘nin şu sözünü hissederek söyleyecek bir âna getiriyor ben çoktan geldim de, İNSANLARI ANLAMAK BİR HASTALIKTIR..Toplum birbirini okuyarak anlayabilir, olabilecek yakınlaşma okuyarak tanıklık ettiğimizde olabilir.. Bu makale tadındaki incelememin altına dinlemek istersiniz diye bir şarkı bırakıyorum izlediğim en güzel filmlerden birinin son sahne müziğiydi ve çarpılmıştım.. Keyifli okunmalar.. youtu.be/K30p8gvUDEA?si=...
Baba Öyküler
Baba ÖykülerJehan Barbur · Ot Kitap · 2016233 okunma
·
366 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.