Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

495 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Derviş ve ölüm. Bir idam ile başlayıp başka bir idama değin süren derin iç hesaplaşmanın ve değişimin hikayesi bu. Kahramanın devlete isyan eden bir derviş olduğu bu hikayede, konunun kendi başına çekiciliğinin yanısıra, aktarılanların bizzat Meşa Selimoviç’in öz yaşam öyküsünden parçalar içermesi de etkiliyor okuyucuyu. Hatta tam da bu yüzden, özellikle ilk 200 sayfada, en yakının kaybından, hem de haksızlığa uğrayarak katledilmesinden doğan o anlatılmaz acı satırlardan akıyor. Romanın baş kişisi, mevlevi tekkesi şeyhi Ahmet Nurettin. Ailesinden ve köyünden uzun yıllar önce ayrılmış, toplumla ilişkilerini büyük ölçüde koparmış ve kendini Allah’a adamış bu orta yaşlı şeyh, kardeşinin kalede hapsedildiği haberini alınca, kendine acı veren büyük bir iç hesaplaşma içine giriyor. O zamana kadar cemaatine, sabrı, isyankar olmamayı, yalandan uzak durmayı, tevekkülü, yönetime biat etmeyi, kurallara uymayı öğütleyen, her söylediğini ayet ve hadislerle destekleyen şeyh; acı kendi yüreğine düşünce anlıyor söylediklerini uygulamanın ne kadar zor olduğunu… Başlarda, ailesiyle uzun yıllar önce kopmuş ilişkilerinin de etkisiyle, “vardır bir suçu kardeşimin“ diye düşünürken, kendinden çok emin gittiği devlet kapıları cüppesine hürmetten açılmaz ve hapsin sebebi bile açıklanmaz olunca, o saf inancına ilk kuşku tohumları düşüyor: -“Tanrı’ya, O'nun Resulüne ve işlerinizi yönetenlere boyun eğiniz.“ der Kuran-ı Kerim’de. Bu bir Tanrı buyruğudur. Çünkü Tanrı için hedef, sen ve benden daha önemlidir. Bu duruma göre, zorba kimdir? İktidardakiler midir? Yoksa biz miyiz?- Yaşadığı her hayal kırıklığında, yeni bir aydınlanma yaşıyor şeyh. İtaati öğütlediği o devletin hiç de zannettiği gibi adil olmadığını, yücelttiği doğruluk ve dürüstlüğün gerçek hayatta zayıflık sayıldığını, yerine ve adamına göre davranmayan ya da duruma uygun konuşmak yerine inandığını açıkça söyleyenlerin bu toplumda fazla ömrü olmadığını acı içinde öğreniyor. Aynı zamanda anlıyor ki o ve onun gibiler, yani kendi içlerine kapanıp devekuşu misali kafasını kuma gömmeyi bilgelik sayan, yıllardır benzeri bir çok suç ve idamı umursamayanlar da sorumlu yaşananlardan. Ortalarda boş boş dolaşan, aydan aya maaşını almaya bakan, suçluları görmezden gelen, hatta onlardan kaçmaya çalışan bir bekçi ile resmediyor bu kesimi Selimoviç: Hepsi de vazifelerini, güya, gözlerini kapayarak yapmak istiyor ve ancak çamur üstlerine sıçradığında kaçamayacaklarını anlıyorlar. Selimoviç’in kardeşi de, aynı hikayedekine benzer şekilde, haksız yere idam edilmiş. Acısını satırlara dökebilmek için uzun yıllar beklemiş ve edebi yönünü geliştirmeye çalışmış yazar. Nitekim hedeflediği gibi bu benzersiz büyük acıyı okuyucusuna aktarmayı başarabilmiş. Yine de tekniğine dair çekincelerim var: Tüm hikayeyi Ahmet Nurettin’in ağzından aktarmayı seçmiş yazar. Halbuki okuyucunun; çevresinden ve ailesinden kopuk, içine kapanık, çelişkilerinde boğulan ve sevimli bir tarafı olmayan Ahmet Nurettin ile kendisini bağdaştırması oldukça zor. Acısını anlıyor, onunla üzülüyor ama yine de onu benimseyemiyoruz. O uzun uzun aktarılan düşünceler bir müddet sonra sıkıcı geliyor, tekrarlara düştüğünde rahatsızlık veriyor. Hatta yazar da bunu farketmiş olacak ki: “İyi niyetli okuyucum bana: fazla uzatıyor, fazla bilgiçlik taslıyorsun, diyebilir. Bunun cevabını hemen vereyim: Biliyorum. İçinde bir damla bile su bulunmayan boş bir bardağı süzer gibi, yoksul bir düşünceyi alabildiğine genişletiyorum.“ diyor romanda. Naçizane, yazarın kendi ağzından aktarılsaydı hikaye, böyle bir açıklamaya gerek kalmazdı diye düşünüyorum. Bosna’dan, zamanı ve mekanı belirsiz bir dönemden bu iç hesaplaşma hikayesi ilginizi çektiyse; buyurun.
Derviş ve Ölüm
Derviş ve ÖlümMeşa Selimoviç · Varlık yayınları · 19731,742 okunma
·
187 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.