Gönderi

.... Çalınan mutluluğumuz için ne yapmalı? Bizim yalnızca toplumsal belleğimiz değil, kolektif mutluluğumuz da çalındı. En son ne zaman hep birlikte mutlu olmuştuk? Toplum olarak bizi umutlandıran şeyler nelerdi? Alelade sorular gibi görünseler de kolektif mutluluk bizi birbirimize bağlayan en önemli unsurlardan biri. Belki bir anda değil, ama yıllar içinde elimizden alındı. Yaşadığımız deprem felaketini ağırlaştıran yıkımlardan biri de yitip giden belleğimizdi. Yüzbinlerce insanın yaşadığı kentler, kahve içmeyi sevdiği köşeler, okuduğu okullar depremlerle yok oldu. Bu insanların kişisel tarihleri, bellekleri de yıkıldı. Edip Cansever “Mendilimde Kan Sesleri” şiirinde “İnsan yaşadığı yere benzer / Evlerine, sokaklarına, köşe başlarına” diyordu. Bildiğimiz, tanıdığımız ve benzediğimiz ülke yerle bir oldu. Son 20 yıldır toplumsal belleğimize yönelik ağır bir saldırı altındayız. Karşımızda toplumsal belleğimizle, tarihimizle ve kurucu değerlerimizle savaşan bir iktidar bloğu var. Yeni milli bayramlar icat ediliyor, kentlerin dokuları bozuluyor, sokakların adları değiştiriliyor. Mesela Antalya’nın simgelerinden Kesik Minare’ye restorasyon adı altında külah takılabiliyor. Tarihi Sur ilçesi yerle bir edilebiliyor, Hasankeyf sular altında kalabiliyor. Örnekler saymakla bitmez. Bunlar yetmezmiş gibi, belleğimize yönelik saldırıya eşlik eden yolsuzluk deprem felaketini getirdi. Şiire tekrar dönelim: “Dağılmış pazaryerlerine benziyor memleket.” Berkin Elvan öldü, annesi yuhalatıldı. 10 Ekim’de Ankara’da barış için toplandık, bombalar patladı. Depremde binlerce insanımız hayatını kaybetti. Onca felaketin ardından samimiyetle özür dileyeni, hata yaptık diyeni bile görmedik. Toplumsal belleğimizin kaybolmasının bedeli olarak kolektif mutluluğumuzu, umudumuzu da yitirdik. Birlikte sevinmeyi, üzülmeyi, kutlamayı, yas tutmayı unuttuk. Bölündük, yoksul bırakıldık, dağıldık, sokaklardan çekildik. Her şeyle kavgalı hale getirildik, kavga edeceğiz diye mutluluğumuzu ve hayallerimizi yitirdik. Peki, nasıl kazanacağız mutluluğumuzu? Nasıl inşa edeceğiz toplumsal umudu? Yeniden nasıl hayal kuracağız? Lenin’in Ne Yapmalı? kitabında hayalcilik konusunda ne yazdığını hatırlayalım: “Eğer hayal gören insan, hayaline ciddi ciddi inanırsa, eğer gözlerini dört açıp hayatı dikkatle gözler, gözlemlerini gökte kurduğu şatolarla kıyaslar ve eğer, genel manada söylemek gerekirse, hayalinin gerçek olması için kendini vakfederek çalışırsa, hayaller ile gerçek arasındaki farkın kimseye zararı dokunmaz. Hayallerle hayat arasında bir bağ varsa, her şey yolunda demektir.” Umudu dürtmemiz, umutsuzluğu yatıştırmamız gerekiyor. O halde hayaller ile hayat arasında bağ kurmanın, hayatın sesine kulak vermenin tam zamanı. Hayatın sesine kulak verirsek toplumsal umudumuzu yeniden inşa edebilir, elimizden alınan mutluluğu geri kazanabiliriz. Balıkçı Adem ile Yaren Leylek’in 12 yıllık dostluğu mesela, bir umut hikayesi değil mi? Şu karanlık günlerin sonunda yine çıkıp geldi hayatımıza. Bunca saldırının ve yıkımın ardından yeni bir siyaseti, ekonomiyi, kültürü ve toplumu birlikte örmeliyiz. Kaderci veya gerçekdışı bir umut yerine, örgütlenmiş ve sınıfsallaştırılmış bir umut fikri bize tünelin sonundaki ışığı gösteriyor. Sömürünün ve yabancılaşmanın ortadan kalktığı, mutluluğun ve umudun tekrar inşa edildiği, hayata sıkı sıkıya bağlı bir gelecek hepimiz için mümkün. Artık toplumsal hüsranın yerine kolektif mutluluğu koyma vakti. Yaraları sarma, hayal etme, umudu dürtme, hayat ile hayaller arasındaki boşluğu elbirliğiyle doldurma vakti.
·
1 plus 1
·
1,013 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.