İspanya kralı Tunus’u alıp oradaki işleri düzene koyduktan sonra doğruca Roma’ya gidip papa ile görüştü. Ona:
“Sizlerin himmeti ile Tunus’u aldık. Hıristiyan düşmanı olan Barbaros pabuçsuz olarak kaçıp kayıplara karıştı, bir daha adı sanı duyulmayacaktır. Artık bundan sonra Hıristiyan duâcıların rahatça korkusuz ve kaygısız gelir giderler. Duyduğuma göre Mayorkin korsanları Barbaros’u Mayorka’da ateşe atmışlar. Eğer bu doğru ise ne güzel, ama henüz bu haberin doğruluğundan emin değiliz, umarız gerçek olur.” dedikten sonra Korona tacının kendisine verilmesini istedi. Papa da:
“Gerçi sen Barbaros’u hakikaten Tunus’tan pabuçsuz kaçırmışsın, ama senin elinde ölmemiş. Ölüp ölmediği de kesin olarak bell i değil. Şimdi sen bana yedi gün mühlet ver. Ben bu arada bir düşüneyim.” diyerek gönderdi.
Dördüncü günü sabah vaktinde Mayorka Adası’ndan şikâyetçiler geldiler. Papaya:
“Barbaros bizim vil âyetimize geldi. Mauna Kalesi’ni alıp yağmaladıktan sonra şu kadar Hıristiyanı da esir edip götürdü.” diyerek feryad ettiler. Bu şekilde İspanya kralının papa nezdinde yalanı ortaya çıkınca tâc istemeye yüzü kalmadı. Papa, krala dönerek:
“Ey kral! Birincisi, yalan söyledin. İkincisi ise bunca zamandan beri kılıç ve düşman görmedik bir şehri harâb ettirdin. Şimdi var onların kanını al, yoksa sen âhirette perişan olursun.” diyerek hayli ağır sözler söyledi. O da Cezâyir’i muhakkak alacağına dâir söz verdi.