Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

.... Ne işe yarıyor bu yaratıcılık? Yöneticiler, CEO’lar, hükümetler, kanaat önderleri ve medya “yaratıcı” olmamız gerektiğini söyleyip duruyor. Görünüşe bakılırsa, modern ekonominin yeni can damarı yaratıcılık oldu. “Yaratıcı olma” telaşı, çalıştığımız işyerinden yönetim biçimine kadar etrafımızdaki her şey üzerinde büyük etkiler yaratıyor. Geleneksel şirket hiyerarşisinin de yaratıcı faaliyetleri baltalayan, artık kullanılmayan sistem olduğunu duyuyoruz. Hükümetler fazlasıyla bürokratik olduğundan, yenilikçi politikalar geliştirmeyi engelliyorlar. Regülasyonlar da esnek, çevik ve yaratıcı çalışmanın düşmanına dönüşüyor. Sosyal hizmetler ve hayır kurumları, fonları büyük oranda kesildiği için değil yeterince yaratıcı olamadıkları için sınıfta kalıyorlar. Batan hastaneler, okullar ve üniversiteler de yeterince girişimci olmadıkları, hızla değişen piyasaya ve dijital teknolojilere uyum sağlayamadıkları için iflas ediyorlar. “Yaratıcı endüstriler”, “yaratıcı ekonomi” ve “yaratıcı sınıf” gibi terimlerle kurumsallaşan bu dilin ortaya çıkmasının ardından ekonomik büyümenin en önemli paradigması “yaratıcılık” oldu. Fakat şu soru neredeyse hiç sorulmuyor: Ne yaratmamız gerekiyor? Yaratıcılığın bu yeni versiyonunun ürettiği şey, aslında maruz kaldığımızın daha fazlasıdır; yani eşitsizlik, adaletsizlik ve mülksüzleştirme. Güncel kapitalizm, kendi büyümesini sağlamak, ürettiklerinin merkezileşmesini ve parasallaşmasını sürdürmek için yaratıcılığa el koydu. Marx, kapitalizmin kendi sınırlarını sınırlardan ziyade aşılması gereken engeller olarak kabul ettiğini öngörmüştü. Sömürülecek yeni kaynakların ve seçkinler için üretilecek zenginliğin durmaksızın peşinde koşması, kapitalizmin sahip olduğu tek yaratıcılığın alternatifleri ortadan kaldırmak, daha fazla büyüme için alternatifleri verimli ve istikrarlı bir zemine dönüştürmek olduğu anlamına gelir. Toplum kuramcıları Luc Boltanski ve Ève Chiapello, Kapitalizmin Yeni Ruhu (The New Spirit of Capitalism) adlı kitaplarında Paris’teki Mayıs 1968 eylemlerinden (daha genel olarak 1960’ların karşı-kültür devriminden) sonra kapitalizmin büyümesinin büsbütün yağmacı hale geldiğini öne sürdüler. Kapitalist büyüme, kendisine doğrudan karşı olan insanları, fikirleri ve hareketleri yağmalayarak beslenir. Reklamcılık ve halkla ilişkiler gibi yaratıcı endüstrileri harekete geçiren güncel kapitalizm, kendisine karşı olanları aktif biçimde arayıp bularak, onlara şöhret ve servet sunar. Esasen kendisinin “dışında” olan bu hareketlere, insanlara ve fikirlere atıfta bulunarak onları stabilize eder, “anaakıma” çeker ve geniş toplumsal bilince taşır. Hepsini de onları ticarileşmeye hazırlamak için yapar. Hippi kültüründen punk ve kaykay kültürüne kadar pek çok karşı-kültür hareketi, kapitalizmin parasal ödül cazibesine yenik düşmüştür. 21. yüzyılda, bu ele geçirme süreci son derece süratli, hatta bazı durumlarda incelikten fazlasıyla yoksun bir hal almıştır. Örneğin 2017’nin başında kısa bir süre yayınlanan Pepsi reklamı etrafında koparılan gürültüyü hatırlayalım. Bu reklam, katılımcıları “sohbete katıl” ve “aşk” gibi sloganlar içeren pankartlar taşıyan, gülünç derecede jenerik bir protesto yürüyüşüne odaklanıyordu: Kendall Jenner’ın canlandırdığı manken, yakınlarda bir fotoğraf çekimine katılır ve kendisini baştan çıkarıcı bir şekilde yürüyüşe katılmaya çağıran bir erkeği (elbette elinde bir Pepsi kutusuyla) görür. Sarı peruğunu fırlatıp, kusursuz sürülmüş rujunu elinin tersiyle silerek güzelliğinin zincirlerinden kurtulur ve protesto kalabalığına katılır. Sonra buz kovasından kendine bir Pepsi alır, protestocuların yanında nöbet tutan polise uzatır. Polis memuru ferahlatıcı içeceği yudumlar, olanı biteni onaylarcasına mankene ve polis arkadaşlarına başını sallar. Herkes alkışlar, birbirine sarılır ve ekran kararır: “Daha cesur yaşa. Daha yüksek sesle yaşa. Bu an için yaşa. Pepsi iç.” Reklam, yayımlanmasının hemen ardından sosyal medyada ve anaakım medyada yerden yere vuruldu. ABD’de Donald Trump’ın başkanlığına ve polisin kurumsal ırkçılığına karşı yürüyüşlerle yoğun bir öfkenin hissedildiği bir dönemde, bu reklam protesto estetiğinin arsızca kullanarak gazlı bir içeceğin işportacılığını yapıyordu. Pepsi, Ieshia Evans’ın 2016’da Baton Rouge’da çevik kuvvet polisleri tarafından kelepçelendiği meşhur görüntüden hiç de incelikli olmayan bir şekilde istifade ederek protestoyu sterilize etti, kent eylemlerinin güçlü imgelerini, eylemin düzeltmeye çalıştığı toplumsal adaletsizlikten uzaklaştırarak daha fazla içecek satmaya yönlendirdi. Gözaltında ölümler, protestolarda polisin şiddet kullanarak uyguladığı baskı ve haksız tutuklamalar kamuoyunun imgeleminde hâlâ canlıydı, Pepsi de kazanç elde etmek için protesto “görünümünü” taklit ettiğinde haklı olarak tepkilere maruz kaldı ve reklamın geri çekilmesi memnuniyetle karşılandı. Ancak böyle bir reklam, kapitalizmin muhaliflerini nasıl kendi destekçisine dönüştürdüğünün kusursuz bir örneğidir. Sosyal dünyayı henüz ticarileşmemiş imgeler, hareketler ve deneyimler için tarayan bir reklam ve teknoloji endüstrisinden faydalanan kapitalizmin “yaratıcı” tarafı, bunların alternatif sosyal dünyalar yaratmak için kullanılabileceğine dair görünümleri filtreleyerek ortadan kaldırır. Kapitalizmi istikrarsızlaştırmak isteyen her hareket (ister karşı-kültür grubu, ister protesto hareketi, ister eylemci ideoloji olsun) sömürülecek potansiyel bir pazar olarak görülür. Yani kapitalizmin “yaratıcı gücü” yaratmaz, el koyar. Muhalif seslere finansal teşvikler, şöhret, hatta sürekli mücadele etmenin duygusal ve fiziksel yorgunluğundan kaçınmaları için dinlenme fırsatı sunar. Böylece antikapitalistler kapitalizmi istikrarsızlaştırmaktan vazgeçer, bunun yerine daha fazla kâr elde edilecek verimli topraklara dönüşürler. Kapitalizmin el koyma yöntemleri hep başarılı olmuştur. Yaratıcılık söylemi aslında kişisel çıkar, piyasa mantığı ve rekabet eliyle beslenir. Sonra da bu yaratıcılık kapitalizmin en güçlü silahı olarak kullanılır. Piyasa tüm karşıt görüşleri özümseyip bunları satılık ürünler olarak yeniden paketledikçe, yaratıcılık kapitalizmin siyaset ve medya alanındaki destekçilerinin açık ya da örtülü bir şekilde savunabileceği bir araca dönüşür: “Başka alternatif yok.” Ancak bir alternatif olabilir; devrimci bir yaratıcılık, kapitalizmin farkında olmadığı yeni olgular yaratmakla ilgili olabilir. Toplumun çeperlerinde ve ticarileşmiş dünyanın çatlaklarında, kapitalizmin geleceğinin hasat edildiği zemini istikrarsızlaştıran güçlü bir kuvvet var. Yaratıcılık, kapitalizm tarafından ele geçirilmeye ve istikrara kavuşturulmaya direnen faaliyetleri, insanları ve şeyleri bulmakla ilgili olmalıdır; kapitalizmi destekleyecek yeni yollar bulmakla ilgili değil.
·
531 görüntüleme
Faruk okurunun profil resmi
Teşekkür ederim.🙏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.