Gönderi

Bu gün kızım mutfak tezgahına tırmanırken düştü, çenesi yarıldı. Acı, ağlama, sızlama ardindan: 'baba canım çok yanıyor' diye haykırdı. Hemen apar topar acile kaldırdık. Dikiş atmak için önce uyuşturdular, iğne yaparken ve dikiş atılırken korkuyla: 'canım yansın istemiyorum' diyerek ağladı, e nasıl ağlamasın yavrucak, can bu; insanın sahip olduğu en tatlı şey. Her tarafta kan ve pansuman kokusu, diğer yanda içeri getirilen beyin ölümü gerçekleşmiş kadın ve onun etrafında feryad figan eden yakınları. İnsan bu hailelere ömründe en az bir kaç defa denk gelir. Sizlere bundan bahs etmemin amacı kızım üzerine hassasiyet oluşturmak değil. Olabilir, kaza ve kadere iman etmiş fertler olarak; Allah beterinden korusun der geçeriz. Peki şimdi bize neyi anlatmak istiyorsun, genç yazar kardeşim der gibi olduğunuz hissediyorum. Öyleyse gelin gelelim benim her zaman taze gündemimde olan ve tüm dünyanın da gündeminde olmasına rağmen göz ardında tutulan Filistin meselesine. 7 Ekim'de başlayan Filistin İsrail savaşının dördüncü ayına geldik, hala hergün yüzlerce, binlerce insan vahşice katledilip; onursuzca, haysiyetsizce ve şerefsizce hastaneleri bombalanıyor. Ben kendi çocuğumun ufaktan incinen canı için hemen hastane yolunu tutup, tedavi ettirdigimde orada ki insanlar bir an bile aklımdan çıkmadı. Korkunun pençesinde, ölümün kıskacında yaşayan yavrucakları düşündüm. Acaba onların da canımız yanmasın demek gibi bir lüksleri var mı diye. Beyin ölümü gerçekleşen hastanın feryat edenleri gibi Filistin'de katledilen insanların ardınan feryat edecek birileri kaldı mı? Kalmış ise kaybettikleri yakınlarının hangi birine feryat edecekler ve yaratılarını tedavi ettirebilecekleri bir hastaneleri kaldı mı? Kaldi ise içinde tedavi edecek doktor kaldı mı? Diye düşündüm ve müthiş bir zihin yorgunluğu ile insanlık adına duyduğum utanç eşliğinde bunları yazdım. Şimdi de, bunları bizler de biliyoruz elden ne gelir, ne yapabiliriz der gibi olduğunuzu hissediyorum. En başta dualarda kendi nefsimizden önce o mazlumlara yer vermeliyiz. Ondan sonra herkes yaptığı vazife de bu şuuru kaybetmemeli alışverişinde ve işinde, sanatında ve eğitiminde bu mesele göz ardı edilmemeli. Sanatçılara ve eğitimcilere bu konuda çok büyük bir rol düşüyor. Şiir yazan şair bütün mısralarını çiçeğe böceğe ve bir çok mücerret olguya ayırabiliyorken, iki dizesini mazluma ayıramıyorsa kendisine ben şairim demesin. Roman yazan sayflarca hikaye yazıpta, iki sayfa, yetim için insanları bilinçlendirme mesajı yazamıyorsa kendisine ben yazarım demesin. Resamlar, müzisyenler ve bizleri yetiştiren eğitimciler, eger çevrenizdeki insanların gözü önünde mesleginizi icra ederken sürekli sahne de ve tahtada siz varken bu katliam gözünüzün ardindaysa; topluma zalimle mazlumu ayırt edecek bilinci veremiyorsanız kendize sanatçıyız ve eğitimciyiz demeyin. Çünkü sanat ve eğitim toplum içindir. Toplum bilincsizse bunun sorumlusu bu kanaat önderleridir.
·
151 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.