Gönderi

240 syf.
·
Not rated
“Hiç kimse komşusuna muhtaç olmayacak kadar zengin değildir”*
Türkler, komşularını tanımıyor. Sözde okumuşları bile… Herkül Millas “Geçmişten Bugüne Yunanlılar” kitabıyla, parçası olduğu Yunanlılar’ı, yine parçası olduğu Türkler’e anlatıyor. Ancak anlattıkları, Türkler’in mürekkep yalamışlarına daha çok hitap ediyor. Kitapta yazan veya benim kitaptan anladığım şu bilgileri buraya parça parça aktarmak yararlı olur: > Bugünün Yunanlılar’ı ile Antik Yunanlılar arasında soy bakımından bir devamlılık bulunmuyor. Anladığım kadarıyla bu, günümüz Yunanlılar’ının kabul etmekte zorlandıkları bir gerçek olmuş. > Bugünün Yunanlılar’ı MÖ. 5 ve 4. yüzyılların dilini ve yazısını hiç anlamıyorlar. Yani Sokrates, Platon ve Aristo gibi büyük filozofların dili ve yazısı onlara tamamen yabancı. Ancak Yunanca, MÖ. 1. yüzyıldan itibaren büyük bir değişime uğruyor ve bugünün Yunanlılar’ı dilin ve yazının işte bu değişmiş (2000 yıllık) halini anlayabiliyorlar. > Kur’an ile Arapça arasındaki ilişki, Yunanca ile Yeni Ahit (İncil) arasında da mevcut. Yeni Ahit, Yunanca dilinde yazılıyor ve her yere de önce bu dilde yayılıyor. Yunanca’nın, Helenistik dönemden itibaren Anadolu ve Ortadoğu’da “lingua franca” (ortak dil) olduğunu da bilmeli. > Yunanlılar için, mensubu oldukları din (Ortodoks Hıristiyanlık) oldukça büyük önem arz ediyor. Başkenti İstanbul olan, bir süre sonra Yunanca’nın hakim olduğu ve tebaasına bizim Rum (Romalı) adını verdiğimiz Hıristiyan Bizans İmparatorluğu’nda ortaya çıkan Ortodoksluk, bunların etkisiyle “Rum (Greek-Yunan) Ortodoksluğu” olarak da bilinir. Merkezi hâlâ İstanbul olan Rum Ortodoks Patrikhanesi uzunca bir süre tüm dünya Ortodoksluğunun temsilcisi idi. > Hıristiyanlığın ilk zamanlarında Helenler (Yunanlılar bugün de kendilerine böyle diyorlar), Antik Yunanistan’ın mirasının etkisiyle putperestlikle özdeşleştirilen ve kötülenen bir halk. Yani Yunanlılar Hıristiyanlığı şevkle benimsedikleri zaman, bir yandan da putperest antik miraslarını gözden düşürmek mecburiyetinde kalıyorlar. Ancak Antik Yunan’ın mirası öyle bir değer ki, bir süre sonra bu mirası Hıristiyanlıkla bütünleştirmek eğilimine kayıtsız kalamıyorlar. > Osmanlılar döneminde Rumlar, her ne kadar Hıristiyan olmalarından dolayı ikinci sınıf bir cemaat olsalar da (Tanzimat’a kadar), Osmanlı ile başarılı bir biçimde bütünleşen bir unsur. Ortodokslar’ın başı olan Patrikhane, 1821 yılında başlayan ve Yunanistan’ın bağımsızlığı ile sonuçlanan Yunan isyanını çok geç bir tarihte desteklemeye başlıyor. 19. yüzyıldaki İstanbul’un kozmopolitliğini sağlayan en önemli unsuru da belki Rumlar sayabiliriz. > Osmanlı, İstanbul’un fethinden sonra Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin kuruluşuna önayak olmasaydı, bugün belki Katoliklik ve Ortodoksluk birleşmiş halde bulunabilirdi. Buna yönelik çabalar, fetihten önce iki taraflı olarak sürüyordu. Hatta Yunanlılar, kendilerini Katolik Batı’nın sergilediği gelişimden (Rönesans, vb.) mahrum bıraktığı iddiasıyla Osmanlı’yı sorumlu tutuyorlar. > Milliyetçilik çağında fazla bir etki doğurmamış olsa da, Osmanlı’nın son dönemlerinde bazı ileri gelen Osmanlı Rumları, ortak bir Osmanlı-Yunan devletinin hayalini kuruyorlar. Bugünden bakılınca ilginç bir öneri… > Rum nüfusu kaybetmek, Türkiye’ye çok şey kaybettirmiş maalesef. Kardeş komşumuzu daha iyi tanımalıyız. * Danimarka atasözü
Geçmişten Bugüne Yunanlılar
Geçmişten Bugüne YunanlılarHerkül Millas · İletişim Yayınları · 201411 okunma
·
99 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.