_Evrimsel Psikoloji_
_Beynimiz evrimleşiyor. Artık, mağara adamları gibi kadınların başına vurup saçlarından sürüklemek yerine kulaklarına güzel saçmalıklar, boş şeyler fısıldıyoruz. Çağ’a uyum sağlayamayan medeniyetsizler ise doğal seçilimle elenmeye başlıyor.
_Evrimsel psikoloji, insanın sinir sisteminin doğurduğu davranışların evrimsel süreçlerin ürünleri olduğunu ileri süren bir ilkeler bütünüdür. İnsanın zihni ve davranışları bir takım tabii ilkeler doğrultusunda, rastgele değil belli bir amaca yönelik ve kendi içinde tutarlı şekilde oluşmuştur. İnsanın hangi psikolojik özelliklerinin, ne tür bir uyum geliştirdiğini, yani doğal seleksiyon veya cinsel seçilimin işlevsel sonuçlarını tespit etmeye çalışır.
_Evrimsel psikologlar, insan davranışlarının birçoğunun, insanın atalarının yaşadığı çevre ve ortamlarda kendini tekrarlayan sorunları çözmek için evrilmiş olan psikolojik uyumların bir ürünü olduğunu savunurlar.
_Erkek olarak bir yılda yüzlerce kadını hamile bırakabilme kapasitemiz varken kadınların bir yılda sadece bir kişiden genetik miras (çocuk) yapabilme imkanı olduğu için kadınlar seçici. Evrimin kadınlara dayattığı yılda bir kez çocuk doğurabilirsin o yüzden en sağlam güçlü adamı bul ve sakın ahlaksız olma. Eğer itibarsız bir kadın olursan tercih edilmeyebilirsin. Erkeğe, yürü koçum dilediğin kadar kadına sahip ol, en güçlü sensin.
_Başarı, doğru eylemlerin sonucudur.
_Evrimsel gerçeklik, ancak üreme ve hayatta kalma başarısına katkısı oranında önemlidir. Mantığımız, doğru olanı değil, uyum sağlayan kanıyı doğru bulmak üzere evrilmiştir. Hataların, geçmişte insanların hayatta kalma ve üreme başarısına sağladıkları faydalar dolayısıyla, günümüzde hâlâ var olan adaptif eğilimlerden kaynaklandığı”dır.
__
_Çekicilik_
_Güzelliğin, bilimin inandığının aksine ‘bakanın gözünde değil, evrimsel bir bakışla ilgilidir. Kadınlar; zengin, itibarlı ve çalışkan erkekleri tercih ederken, erkekler de buna göre taktik geliştirir. Genç erkek, sosyal statü ve ekonomik açıdan henüz arzulanır vaziyette değildir, dolayısıyla kadınlar kendilerinden yaş bakımından daha büyük erkekleri tercih etmektedirler. Bir erkek her ne kadar bol ekonomik kaynaklara, yüksek sosyal statüye sahip olsa da, kadınlar söz konusu erkeğin bu durumunu gelecekte de devam ettireceğinin ve kaynaklarını paylaşacağının güvencelerini aramaktadırlar. Bu amaçla erkeklerin uzun vadede yeterli kaynaklara sahip olacağının güvencesi olarak hırs, çalışkanlık; bu kaynakları paylaşmaya istekli olacağının güvencesi olarak da güvenirlik, duygusal tutarlılık, aşk ve bağlılık gibi öğelerin varlığını uzun süreli eş seçiminde göz önünde bulundurmaktadırlar. Gündelik birliktelikler sonucu bir kadının hamile kalma riskinin bir hayli yüksek olduğu düşünüldüğünde, bu maksatla tercih edilen erkeklerde aranan tek kriterin ne olduğunu tahmin etmek zor değildir: Sağlıklı genler, ses tonu, beden yapısı, sakal…. Yüz çekiciliği beden çekiciliğinden daha önemlidir. Uzun süreli ilişkilerde kadınlar yavrularına kaynak sağlama ve onları destekleme konusundaki adaptif problemle daha şiddetli biçimde yüz yüze gelir. Erkekler fiziksek çekicilik, kadınlar ise zenginlik arıyor. Eşler alakart değil, sabit menü şeklinde bize geliyor. Güzellik bakanın gözünde, ama o göz biyolojik evrimin neresinde?
__
_Hata_
_Hatalı sonuçlar genel olarak iki çeşittir:
_1- Doğru olmadığı hâlde doğruymuş gibi kabul edilen pozitif hata.
_2- Doğru olduğu hâlde yanlışmış gibi kabul edilen negatif hata.
_Bu iki tip hatanın gerçekleşmesi neticesinde meydana çıkabilecek bedeller nadiren özdeş olmaktadır. Negatif hatanın, yani zehirli bir yılanla karşılaştığınızda ondan korkup kaçmamanızın bedelini ise canınızla ödeyebilirsiniz. Pozitif hata, zehirli olmadığı hâlde ondan korkmanıza ve alarma geçmenize sebep olmasıdır. İnsanlar –bugünün modern kent ortamında yaşayıp ömründe bu canlılarla hiç karşılaşmayanlar bile–, bu tür zehirli hayvanlara karşı son derece hızlı bir korku tepkisi göstermektedirler. Kişiler arası ilişkilerde de göze çarpıyor. Yabancılara daha az güvenmek gibi sonuçlar genellikle önemli değildir. Öte yandan, gerçekten düşmanca niyetleri olan kişilere yakın davranmak ciddi riskler doğurabilir.
_Karşı cinse yönelik hatalı algılar: Erkeklerin cinsel ilişkiye girme fırsatlarından azami ölçüde istifade etmeye yönelik evrilmiştir. Erkeklerin üreme başarısı cinsel ilişkiye girdiği kadınların sayısına bağlı olarak artmaktadır. Kadınlar ise erkeklerin bağlanma niyetleriyle ilgili şüpheci değerlendirmeler yaptıkları görülmüştür.
_Sosyolojik açıdan hata dediğimiz davranışların çoğu evrimsel açıdan başarıdır.
__
_Kuşlar düşünme becerisine sahip değildir. Onun yerine sanat eseri gibi yuva yapma becerisi vardır. Sapiens erkeği dişisini etkilemek ve onunla neslini sürdürmek için aşkı konu alan, aşka bir tanrısallık atfeden süslü şiirler yazabilir. Eşini saatlerce överek onun nasıl eşi bulunmaz bir güzellikte olduğunu dillendirebilir. Gözleri ile vücut dili ile ona olan ilgisini ve hayranlığını sürekli belli edebilir. Sapiens erkeğinin şiir yazması ile kuşun yuva yapması arasında ahlaksal bir fark yok. İkisi de doğa kendine ne meziyet verdiyse onu kullanıyor. Doğada sapiensten başka çocuk/enik yapma amaçlı cinsel davranışlarına kutsiyet/tanrısallık/doğaüstülük atfeden başka bir tür yok çünkü doğada kurgulama becerisine ve ifade edebilme kabiliyetine sahip başka bir tür yok. Seni sevdim çünkü sen vardın uygun olan. Seni sevdim çünkü kalan 4 milyar kadının 3.9 milyarını hayatım boyunca görmedim ve göremeden öleceğim. Ruh diye bir şey var olmadığı gibi ruh eşi de romantizmin sentetik icadı. Sevgi mekaniktir ve türleri vardır.
***********
***********
_Leonardo da Vinci:
_Ortalama insan, görmeden bakar, düşünmeden konuşur, duymadan dinler, hissetmeden dokunur, tat almadan yer, fark etmeden hareket eder ve kokuları ayırmadan nefes alır. İnsanlar beyinlerini kullanma şekillerine göre ikiye ayrılabilir; aktif kullanıcılar ve pasif kullanıcılar. Aktif kullanıcılar beynini kullanır, pasif kullanıcılar beyinleri tarafından kullanılır. Aktif kullanıcı olmak için, önce beynin nasıl çalıştığını iyice öğrenmek, sonra beynini kendi doğasına uygun bir şekilde çalıştırmak ve beynini farkındalığı yüksek bir şekilde kullanmak gerekir.
___
_Albert Schweitzer_ (1875-1965)
_Bazen ışığımız söner, ama başka bir insanla karşılaşmamızla tekrar parlayıverir bir anda.
_Büyük bir ilke için olan savaş, ulusu yüceltir. Sığ gerekçelerle ticari bir üstünlük sağlamak için olan savaşsa alçakçadır.
_Uygarlık maddi ve manevi ilerlemedir.
_Aya ulaşma umutları içindeki insanlar ayaklarının dibinde açan çiçekleri görmez oldular
_Bizde olmadığı halde başkalarına verebileceğimiz tek şey mutluluktur.
_Ahlak, sorumluluk demektir.
_Bütün dahiler göklere uzanır, mozart ise gökten inmiştir.
_Hayatın tüm hüzünlerinden tek kaçış müzik ve kedilerdir.
_Nobel Barış Ödülü sahibi Alman humaniter doktor, filozof, müzisyen, teolog. Felsefe, teoloji ve tıp okudu. Gabon'da bir hastane kurdu ve yaşamını yöre halkının sağlığına adadı. Geliştirdiği "yaşama saygı felsefesi" ile günümüzdeki çevreci ve hayvansever hareketlerin öncüsü kabul edili. Avrupa'nın en iyi orgcuları tarafından eğitildi.
___
_Gilbert Chesterton:
_Akıllı bir adam bir çakıl taşını nereye saklar? - Kumsala. Akıllı bir adam bir yaprağı nereye saklar? - Ormana. Eğer bir adam bir cesedi gizleyecekse, onu gizlemek için ölülerle dolu bir meydan yaratır.
_Herkesin bir felsefesi vardır. Kişilik yapısı felsefe yaparken belirleyici olan bir faktördür. Rasyonalistler ve ampiristler. Yumuşak zihinliler ve katı zihinliler. İnsanların çoğu hem olguları hem de dini ister. Ampirizm dini görmezden gelerek olguları sunar. Rasyonalizm olguları görmezden gelerek dini sunar.
_Peri masalları, çocuklara, ejderhaların var olduğunu öğretmez. Çocuklar ejderhaların var olduğunu zaten bilirler. Peri masalları, ejderhaların öldürülebildiğini öğretir.
_Kağıda dokunan kalem, kibritten daha çok yangın çıkarır.
___
_Hipokrat _(iyonya. MÖ 460).
_Platon onun tıbba felsefi bir yaklaşım getirmiş ünlü bir Asklepiades olduğunu ve insan vücudunu bir bütün olarak ele aldığını anlatır. Hipokrat'ın temel hastalık kuramı; yanlış beslenme sonucunda sindirilemeyen bazı artıkların buhar çıkardığı, bu buharların vücuttan atılamayarak hastalıklara yol açtığı şeklindedir. Hekimliği, mitolojiden ve dinsel düşüncelerden tamamen kurtarıp, gözleme ve deneyime dayanan, akılcı bir doğa bilimi durumuna getirmiş.
_“Hekim, geminin kaptanı gibidir. Güzel havada yanlış bir yola saparsa ilkin fark edilmez. Fakat bir fırtına esnasında bu yanlışlık, bir felakete neden olabilir.” Hekimin görevi hastayı nadiren iyileştirmek, çok kere ağrısını gidermek, fakat her zaman için teselli etmektir.
__
_Schopen – Cinsellik_
_Çağının çok çok ilerisini görebilen büyük bir düşünür. Aşkın metafizik bir zırva olduğunu açık yüreklilikle ve yüksek bir deha ile anlatmı ama kadınların yarım insan olduğu, mantıklı düşünemediği, erkeğe muhtaç olduğu, şiir, müzik ve sanattan aslında hiç anlamadığı, tıpkı antik yunanlıların yaptığı gibi aslında tiyatroya bile sokulmamaları gerektiği ve insanlığa kayda değer bir ürün vermeyecekleri konularında çok yanıldı.
_Doğada her canlı kendini hayatta tutan bir takım silahlara sahiptir, fillerin iri cüssesi, kalın derisi ve dişleri, aslan ve kaplanların pençesi ve kartalların da geniş kanatları ile muazzam gözleri vardır. sapiensin kendi içindeki dengesinde ise kadının sadece gençlik döneminde sahip olabildiği "güzellik" silahı vardır. Kadınlar erkeklere bir şeyler yaptırabilmek için kendi güzelliklerini ve erkeklerin merhamet duygularını manipüle etme yöntemini kullanırlar. Nihai emel neslin devamıdır, bütün sahne ve dekorlar, karakterler ve metinler sadece en kolay hayatta kalabilecek en gürbüz çocuğu elde edebilmek içindir. Bu uğurda bir erkek peygamber devesi nasıl ki çiftleşme sonrası dişisine yem olmayı ve çiftleştikten sonra ölüp gitmeyi göze alabiliyorsa sapienslerde erkek ve kadın da epeyce şeyi göze alabilir. _Kadın bacağı erkek için tahrik unsurudur. Çünkü yasaktır. İki anlamda. Birincisi, karşısındaki kadın normu esnetmiş, "kapanmalısın" talimatının, egemen güç el verdiği ölçüde sınırlarıyla oynamıştır.
_Moda, kadının arzusunu belirler, kadının arzusu da erkeğin arzusunu belirler. Kıyafet, kadın için ele geçirilmesi gereken bir meta iken, kadın da erkek için ele geçirilmesi gereken bir metaya dönüşür. Erkek, bu yasak arzuya sahip olmak için artık çalışmak zorundadır. Çalıştığında sisteme dahil olur. Bu mikro-yasa alanlarının çalışarak ele geçirilmesiyle, sistem kendini yeniden ve yeniden üreti.
__
_Tolstoy - Kadın ruhu_
_Biz erkeklerin bilmediğimiz, daha doğrusu bilmek istemediğimiz, fakat kadınların çok iyi bildiği bir nokta var: En yüksek şairane dediğimiz aşkta bile manevi değerlerin etkisinden çok, maddi yakınlığın, elbisenin renk ve biçiminin rolü vardır. Erkeği elde etmeye azmetmiş deneyimli ve cilveli kadına, tuzak kurduğu erkeğin karşısında yalancılıkla, zalimlikle, hatta ahlaksızlıkla suçlanmayı mı, yoksa iyi dikilmemiş, zevksiz bir elbiseyle görünmeyi mi tercih ettiklerini sorun. Hepsi birinci şıkkı terci edecektir. Her kadın dem vurduğumuz yüksek hislerin yalan dolandan ibaret olduğunu, sadece onların vücudunu istediğimiz ve bunun için her türlü densizliğe göz yumacağımız halde giyinişlerindeki en ufak zevksizliği affedemeyeceğimizi bilir. Cilveli kadın bunu bilinçli olarak bilir. Saf kızda ise bu, hayvansal içgüdüdür. Kadın, ahlaklı bir cariye rolü oynar. Erkek de, güvenilmez bir esirci.
_Kadınlar, 'bizi sadece şehvet aleti olarak mı görmek istiyorsunuz; öyleyse size şehveti kullanarak hükmedeceğiz' demektedir.
_Şehvetin tatmininden sonra aşkımız da sona ermişti. Artık karşı karşıya duran, birbirinden alabildiğine zevk almaya bakan iki bencil insandık.
_Kadın biricik emeline ve dolayısıyla mutluluğa ancak erkeği eline geçirdiği anda kavuşur. Bundan başka iç bir amacı yoktur. Bu hep böyleydi, böyle olmaya devam eder. Kızken koca bulmak, evlenince kocayı boyunduruk altına almak için hep bu çarelere başvurulur.
_Hatalı hayat yaşayan insanlar, durumların kötülüğünü görmemek için gözlerini yumarlar.
_Kadınlardan birinin daha çok matematik bilmesi, bir başkasının daha ustaca harp çalması bir şeyi değiştirmez. Bir erkeğin başını döndürdüğünde mutludur kadın, istediği her şey elde etmiştir. Bu nedenle onun en önemli sorunu karşısındaki erkeği kendine tutsak etmektir
**********
**********
_İDEALİZM - Düşüncecilik_
_İdealizm, varlığı düşünceye bağlayan öğretilerin genel adıdır. İdealizme göre madde, gerçek değildir ve evrendeki her şey salt zihinseldir. Dolayısıyla düşüncemizin dışında herhangi bir gerçeklikten söz etmek mümkün değildir.
_İdealistler; doğadaki şeyleri, her şeyin özünü oluşturan tek bir gücün ya da enerjinin geçici görünümleri olarak görür; varoluşu tek bir birlik olarak algılar; düşüncenin dışında gerçekliğe ulaşmanın olanaksız olduğunu öne sürer; gerçekliği "idea" olarak belirleyip maddeyi bunun bir yansıması sayar.
_Ruh, maddeyi yaratır. Bu, idealist felsefenin ilk biçimidir ve evrenin ruh tarafından yaratıldığını kabul eden bütün dinlerde kendini gösterir. Evren, düşüncemizin dışında var olamaz. Özelliklerin ancak zihnimizde var olduklarını, ve böyleyken onları şeylerin kendilerine atfetmekle yanılgıya düştüğümüzü kabul eden idealistlerin ispatlamaya çalıştığı şey budur. İdealistler için, şu masa ve sıralar vardır elbette, ama sadece düşüncemizde. Çünkü şeyleri yaratan fikirlerimizdir. Başka bir deyişle, düşüncemizin yansısıdır şeyler. Gerçekten de, madem ki zihnimiz tarafından yaratılmaktadır bizdeki madde fiksiyonu, madem ki madde kavramı zihnimiz tarafından bize verilmektedir; ve madem ki şeylerden aldığımız duyunun nedeni düşüncemizdir, öyleyse bizi çevreleyen şeylerin hiçbirinin bizim zihnimizin dışında bir varlığı yoktur. Ve de bunlar, düşüncemizin yansıları olmaktan öteye geçemezler. Demek oluyor ki, ruhumuzun yaratıcısı olan ve bize evren hakkındaki bütün fikirleri empoze eden daha üstün bir ruh vardır. Buysa, kendiliğinden de anlaşılabileceği gibi Tanrıdır.
_İdealist sanat: Gerçekçilik anlayışının karşı, sanatın en son amacını doğada bulunduğu varsayılan gerçekliklerin öykünme yoluyla yeniden yaratılmasında değil de ideaların gövdelenmesinde bulan görüşe karşılik gelmektedir.
_Metafizikte idealizm: Bütün fiziksel nesnelerin zihne bağımlı olduğu.
_Felsefi idealizm: Dünyanın yalnızca düşüncelerin, zihnin, ruhun ya da fiziksel dünya varolmadan önce varolan İdeanın bir yansıması olduğu görüşünden hareket eder. Duyularımızla bildiğimiz maddi şeyler, kusursuz İdeanın kusurlu kopyalarıdır. _Platon'a göre "gerçek varlık idea, 'düşünce varlığı'dır." Platon "düşünülür dünya" (idealar dünyası) ile "duyulur dünya" (görüngüler dünyası) ayrımına gitmiş; Aynı fikir Kant'dan önce İrlandalı rahip ve filozof George Berkeley ve David Hume tarafından ileri sürülmüştür. İdealar, doğuştan zihnimizde var olan doğru kavramlardır. Descartes, Locke ve Hume‘da ideler, varlık dünyasının insan bilincindeki doğru tasarımları idi. İnsanların sübjektif olarak oluşturdukları tasarılara dayanan bu idealizm, ideleri tanrısal kaynaktan ayırıp insan psikolojisine bağlıyordu. Leibniz, evrenin, “monad” adını verdiği bu enerji birimlerinden ibaret olduğunu savunmuştur monadlar onu idealist bir atomculuğa götürmüştür.
_İdealizm 2’ye ayrılır: 1. Öznel idealizm; 2. Nesnel idealizm. Yine metafızik açıdan 2’ye: 1. Metafizik idealizm(Bütün gerçekliğin idealara dayandığını savunur) 2. Bilgikuramsal idealizm: (Zihnin yalnızca tinsel olanı kavrayabileceğini öne süren. İnsan bilincinin, zihnin dışında ve bundan bağımsız olarak var olan nesneleri gerçekte oldukları gibi görüp kavradığını öne süren gerçekçiliğin karşıtıdır.)
_Idealizmin neliğini, felsefe tarihi içinde nasıl biçimlendiğini ve nereye oturtulması gerektiğini kavramak için yürünebilecek en iyi yol, kimi filozoflarca "ilk felsefe" olarak adlandırılıp felsefeyle bir tutulan, kimilerince de felsefenin omurgasını oluşturduğu düşünülen metafıziğin tam ortasından geçmektedir.
__
_Metafizik_
_Metafizik, fizik ötesi, duyularla kavranamayan varlıkları konu edinen felsefe. Aristoteles’in metafiziği “ilk felsefe” olarak nitelemiştir.
_3’e ayrılır:
_1- Zihin temelli metafizik.
_2- Fiziksel varlık temelli metafizik.
_3- Hem zihni hem de maddeyi aşan en yüksek varlık temelli metafizik.
_Bu metafizik düşünme üçlemesi, felsefe tarihinde İdealizm, Maddecilik ve Aşkıncılık diye anılan üç ana metafızik düşünce okulunun ana öğretilerinin oluşumuna da kaynaklık eder.
_Maddecilikte bilinç, maddi olmayan kaynaklarda değil, ancak sinir sistemindeki birtakım fızyo-kimyasal süreçlere odaklanmak yoluyla açıklanabilirdir. Metafizik maddecilikte, fıziksel nesneler ile bunların birbirleri arasındaki değişik ilişkilerinden meydana gelir. Dünya bütünüyle zihinden bağımsızdır.
_Maddeci bircilik, metafizikte, bütün gerçekliği tek bir maddesel tözden türetir. Öte yanda bircilik anlayışı içinde yer alan zihin-madde birlikteliği kuramı, zihin ile maddenin eşdeğer varlık kategorileri olduğunu, birinin ötekinin yalnızca bir görünümü olduğunu ileri sürmektedir. Metafızik maddeciliğin çok büyük ölçüde Darwin'in "evrim öğretisi"nin etkisi alana girerek bu kuram içinde özümsenmiş olduğu söylenebilir. Bu iki anlayışa (Idealizm ile Maddecilik) seçenek olarak ortaya atılan bir üçüncü metafızik yaklaşım olan Aşkıncılık (transendentalizm; deneyüstücülük), felsefede genel anlamıyla, hem duyulara dayalı deneyimden elde edilen gerçeklikten hem de insan usuyla ulaşılabilir olduğu öngörülen gerçekliğin bilgisinden çok daha yüce ve yüksek bir gerçeklik olduğunu öne sürmektedir. Tanrı'nın doğanın dışında varolması anlamında aşkın olması düşüncesi Hıristiyanlık, Yahudilik ve Müslümanlık dinlerinin, özellikle de bu dinlerin ortodoks anlayışlarının en temel ilkesidir. Kimi düşünürler felsefi idealizm ile ahlâki idealizm arasında bir ayrıma giderek, felsefı idealizmin düşünce ile varlık arasındaki ilişki üzerine ortaya konan belli bir öğreti olduğunu, buna karşı ahlâki idealizmin ise davranışlarımıza yön veren, eylemelerimizin altyapısını oluşturan, tüm yapıp etmelerimizi belirleyen etik bir tutum olduğunu dillendirmişlerdir.
__
_İdealizmin başlangıcı_
_Doğadaki nesneleri, her şeyin özünü oluşturan tek bir saltık gücün ya da enerjinin geçici görünümleri olarak gören; varlığın tüm görünüşlerinde tek bir anlamın yattığını düşünen; varoluşu bedeni doğa, ruhu Tanrı olan tek bir birlik olarak algılayan; evrenin usa bağımlı olduğunu savlayıp hiçbir olgunun amaçsız, karmaşık ve de bizim için bütünüyle bilinemez olmadığını savunan; usun sağladıklarının dışında gerçekliğe ulaşmanın olanaksız olduğunu öne süren; gerçekliği "idea", "us", "tin" olarak belirleyip maddeyi tinin bir görünüşü sayan ve "Saltık" olanı bulgulamaya yönelen bit öğreti olarak idealizmin başlangıcı m.ö. VI. Ksenophanes'e değin uzanır. Ksenophanes, çok olanı Bir'e indirgemiş ve bu Bir'i "tüm düşünme" olarak belirlemiştir. Ksenophanes'in öğretisi günümüzde metafıziğin kurucusu olarak gösterilen öğrencisi Parmenides'in kurduğu Elea Okulu eliyle daha bir gelişim göstermiştir: "Varlık, değişmez ve birdir; özne ve nesne bir ve aynıdır." M.Ö. V. yüzyılda Anaksagoras, kaos'tan (karmaşa) kosmos'u (düzen) oluşturan ve belli bir telos (erek) taşıyan nous (düşünce gücü) kavramını birincil töz, yani arkhe olarak öne sürmüştür. Ona göre maddeyi yaratan Nous, düzenleyici ilkedir. Böylece felsefe tarihinde ilk kez Anaksagoras maddenin karşısına usu (nous) koymuş; usun "yaratan", maddeninse "yaratılan" olduğunu dillendirmiştir. Yine de, felsefede pek çok konuda olduğu üzere, idealizmin dizgeli biçimini Platon'da görürüz. Buna göre "gerçek varlik idea, `düşünce varliğı'dır." Platon "düşünülür dünya" (idealar dünyası) ile "duyulur dünya" (görüngüler dünyası) ayrımına gitmiş. İdealizmin felsefede izlenebilecek daha sonraki gelişim serüveni bir anlamda Platon'a düşülen bir dipnottan ibarettir.
__
_İdealizm – Kant – Hegel – Fichte…
_Fichte, Schelling ve Hegel farklı biçimlerle de olsa dünyanın ancak ve ancak uygun yeri zihin olan kavramların somut gerçekleşimi olduğu kavranarak anlaşılabileceğini savunurlar. Bu onları Kant'a bağlasa da, oalar ilgili kategorilerin niçin oldukları gibi olduklarını ve görünüşte farkli zihinler için ortak bir deneyim bütünlüğünün niçin söz konusu olduğunu açıklayarak-sonuçta dünya evrensel zihin ya da usun inşasıdır- Kant'ı aşmaya çalışırlar. Bu saltıkçı idealistlerden oldukça ayrı duran, yalnız ama etkili düşünür Schopenhauer ise "kendinde şeyleı"i kendisini bir öznenin nesnesi olarak gösteren tekil bir evrensel istencin boyudan olarak kavrayarak, kendinde şeyler olarak doğasını keşfettiğini iddia eder. XIX. yüzyılın ikinci yansında Alman felsefeciler idealizmden uzaklaşırken İngiliz filozoflarla devam etmiştir. Green, insan yaşamını gelişiminin; Darwin'in dogal ayıklanma kuramı aracılığıyla, hatta doğalcı bir biçimde bile açıklanamayacağına inanmaktadır. T.H. Green'e göre, insan yaşamının gelişiminin evrensel bir tinin yaşamının aşamalı bir açılişı olarak kavranması gerekir her birimizin onda vücud bulduğumuz tekil bir evrensel tinin (Tann'run) kendini dışavumıasıyla olanakhdır.
__
_George Berkeley_(1685 -1753)
_Dünyada yalnızca ruhların ve bu ruhların idelerinin varolduğunu, buna karşılık maddenin varolmadığını öne süren İngiliz düşünür. Berkeley, “hiç bir zaman tasarımlarımızdan başkasını bilmediğimize göre, niçin, onların herhangi bir şeyi temsil ettiklerini varsayıyoruz” diyordu. Herhangi bir şeyin varlığı, onun algılanmasından ve zihinde bir tasarım olmasından ibarettir. Bir nesnenin bilinçten bağımsız olarak varolduğunu söylemek, boş şey söylemektir. Varlık dünyası sadece düşünüp tasarlayabildiklerimizdir. Doğa veya evren dediğimiz şey de Tanrı’nın algısının bütününden ibarettir. Berkeley'in öznel idealizmi, Kant 'ın transendental (deneyüstü) idealizmi ve Hegel 'in saltık idealizmiyle birlikte üç temel idealizm biçiminden biri olarak anılır. Fiziksel nesnelerin varoluşunun algılanmak olduğunu, fıziksel nesnelerin yalnızca idealar olarak varolduklarını ileri sürer. Berkeley 'in fızıksel şeylerin, onları algılayan kimse olmadığında da var gözükmeleri sorununa yanıtı, onların Tanrı'nın zihninde varolduklarıdır.
__
_Kant_
_İdealist düşünce asıl gelişimini Kant 'la birlikte göstermiştir. Kant 'a göre, dünya hakkındaki bilgimize ilişkin yalnızca transendental idealizmin açıklayabileceği iki çarpıcı gerçek söz konusudur. Birincisi dünyaya ilişkin çok miktarda "sentetik a priori" bilgiye sahibizdir. Ikincisi ne a priori (önsel) ne de a posteriori (sonsal) bilgi, insanın yazgısına ve geleceğine ilişkin, Tanrı var mıdır, yok mudur ya da ölümden sonra yaşam var mı yok mu türünden "büyük" sorulara yanıt verebilir. Hatta zihinsel dünyalar konusundaki sentetik a priori bilgimizin tek olanaklı açıklaması, gerçekte kendi bilişsel doğamıza ilişkin bilgimiz olduğudur. Algısal sezgimizin formları uzay ve zaman ile nedensellik, töz, ilinek gibi kategoriler; daima bilgisiz kaldığımız şeylerden `noumena ben'e ulaşan, bilinçsiz uyarandan doğan gerçek ya da olanaklı deneyim dünyamızın birliğini oluşturduğumuz kategorilerdir. Kant şeylere ilişkin a priori bilgimizi, yalnızca zihnimizin şeylere uymak zorunda oldukları bir yapı yüklediğini varsayarak açıklayabileceğimizi savunur.
_İnsan zihni gerçeklere değil, yalnızca görünüşlere bir yapı yükleyebildiğinden bilgimiz görünüşlerle sınırlıdır. Görünüşler, gerçek ya da olanaklı deneyimimizin nesneleri olarak varolduklarından zihnimizin yüklediği koşullara uymak zorundadırlar yoksa bize görünmezler. Kant bu nedenden ötürü töz ve neden gibi kategorileri fıziksel dünyaya uyguladığımızı, bunun da metafıziğe yönelmemizi ve bu kategorileri insan deneyiminin ötesine uygulamamızı engellediğini düşünür. Kant bunun bilimi şüpheli duruma düşürmediğini, aksine bilimi kuşkuculuktan korumanın tek yolunun bu olduğunu savunur.
_Bilim bize doğruları ama yalnızca görünüşlere ilişkin doğruları söyler. Bilimin işlevinin bize gerçeklik hakkındaki doğruyu söylemek olduğunu iddia edersek, onun bütünüyle aldatıcı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Ayrıca Kant, gerçekliğin uzay ve zamanda olduğunu söylersek, belirli bir biçimde kendi içimizde çelişkiye düşeceğimizi savunur. Kant bu durumda uzay ve zamandaki dünyanın ya sonlu ya da sonsuz olduğunu iddia etmemiz gerektiğini ve her iki durum da bizi kendisiyle çelişen sonuçlara götürdüğünden tek çözümün gerçekliğin uzay ve zamanda olmadığını söylemek olduğunu savunur. Kendisini bir yandan "deneysel gerçekçi" öte yandan da "transendental idealist" diye adlandıran Kant, son çözümlemede duyuların ve deneyin verdiği bilginin yanıltıcı olduğunu; gerçeğin usun tasarımlarında yattığını; duyuların getirdiği verilerin ancak usun önsel (a priori) verileriyle biçimlendikten sonra bilgi haline gelebileceğini düşünmektedir. _Kant' tan sonra Alman İdealizmi üç koldan ilerler: Fichte'nin öznel idealizmi; Schelling 'in nesnel idealizmi; Hegel'in saltık idealizmi.
_Kant‘a göre, gerçi insan zihninden ve düşüncesinden bağımsız bir gerçek nesne dünyası vardır. Ama biz onu tam gerçek şekliyle bilemeyiz. Biz, sadece algıladığımız şeyi biliriz. Gerçek dünyanın da özünü (numen) algılayamayız, sadece görünüşleri (fenomen) algılarız. Algılarken de duyu organlarımız, anlama ve değerlendirme kategorilerimiz hem algılarımızı hem de bilgimizi düzenler. Bilgide, dış dünya kadar insanın iç dünyası da etkili olur. Kant, gerçek dünyanın var olduğunu kabul ediyor ama bizim onu tanımamız ve bilmemiz konusunda oldukça idealist davranıyordu. Kant 'la başlatılıp Hegel 'le zirveye çıktığı düşünülen buyruklar, Alman idealizmini de ahlâk anlayışları da ahlâksal açıdan birer idealizmdir.
__
_Fichte_
_Ben, Ben-olmayan değilim.
_Dış dünyayı ve zihin durumlarını bir kenara bırakır; doğrudan doğruya, hem zihindışı nesneleri hem zihinsel durumları kavrayan saltık, aşkınsal "ben" üstüne odaklanır. Bireysel, tek tek gözlemlenebilir benler bu aşkınsal ben'in sayısız öznelere bölünmesidir. Ona göre "Ben", bir şey ya da cisim değil salt etkinlik, "kendini ortaya koyma" (ya da kendinin farkına varma, kendi üstüne düşünme) etkinliğidir. Ben, kendi kendinin farkına/bilincine varması sayesinde vardır: "Ben, Ben'im (varım)." Ben'in bu kendini ortaya koyması "sav"dır. Bu ortaya koymanın belli koşulları, dolayısıyla belli içermeleri vardır. Ben'in kendini ortaya koyuşunu kabul eder, fakat koşulları ve içermeleri reddedersek bir çelişkiye düşeriz. Ben bu çelişkileri ortadan kaldırarak ilerler. Ben kendinin bilincine vararak çalışır ve böyle yaparak kendini sınırlar, bunu kendinden başka bir şeyi, kendi olmayan'ı, Ben- olmayan'ı ("karşısav' ortaya koyarak yapabilir: "Ben, Ben-olmayan değilim." Bu aşamada Ben, yeni bir çelişkiye düşer: "Kendini hem evetler hem yadsır." Bu çelişki de bir bireşim ile çözülür: Ben, bedenin tinin bir görünüşü olduğunu düşündüğü kesin olsa da algılanmayan nesnelerin değergesi hakkındaki düşünceleri pek açık değildir.
__
_Hegel_
_Düşünce ile varlığın aynı şey olduğunu söyler. Gerçeğe sadece düşünce ile varmak mümkündür. Varlık dünyası da düşünme de aynı aklın bir başka şekillenmeleri olduğu için; düşünce, dışarıdan bir desteğe veya onaya gerek duymadan, kendi kendisini besleyerek gerçeğe ulaşır. Duyumlar bizi gerçeğe götürmekten ziyade, gerçeğin çokluğu ve bölünmüşlüğü ile oyalanırlar.
_Hegel 'in felsefesi, bütün kavramların en soyutu ve en boşu "varlık"tan başlayarak düşüncenin a priori süreciyle tinsel yaşamın en yüksek mantıksal kategorilerine dek ulaşabileceğimizi göstermeye çalıştığı diyalektiğe dayanır. Diyalektik yalnızca bir uslamlama olarak değil, düşüncenin ve uygarlığın gelişiminin bir açıklaması olarak da kavranır. Hegel bu düşünce sürecini hem mantıkta hem de etik ve siyasetin daha somut konularında başarıyla kullanır. Hegel'e göre "idea", us, tin ve diğer tüm varolanların temelinde bulunan ilkedir; varlık, bu idea'nın kendini açması, belli bir ereğe doğru gelişmesidir.
__
_Sonuç_
_Ana hatlarıyla resmetmeye çalıştığımız idealizmin bu "kaba" özetinin sonucunda, temel varsayımlarının şunlar olduklarını söyleyebiliriz. _I- İnsanların gördüğü ve duyumsadığı doğa dünyası bir görünüşler dünyasıdır. Doğa dünyasının "içinde ya da dışında zihinsel güçler vardır. Evrenin yasaları, insanın zihinsel ve ahlâksal doğasının istemleriyle uyum içindedir ve insanda maddeye indirgenemeyen bir şeyin bulunması anlamında insan tinsel bir varlıktır.
_II- İnsan, yalnızca bilinçle olanı bilebilir. Dış dünyayı bilmek, dünyanın bir bakıma zihinsel ya da zihne bağli olduğunu söylemek demektir.
_III- Tanrı, yaşam ilkesidir. Saltık’çı idealistler Tanrı’yı sonsuz ve tüm varlığın temeli olarak düşünür. İdealizme yöneltilen eleştirilerin çoğu terimcesinin belirsiz ve soyut olduğu ya da bilimsel bakış açısından yoksun olduğu konusuna odaklanmaktadır. Idealizm, salt düşünce ile varliğı, çevreyle bu çevreye ilişkin düşünen usu özdeşleştirme yanlişına düşmektedir
_Özetle, `Us'un doğanın dışına ya da ötesine yerleşip yerleşmediği (saltık idealizm); doğayı kapsayan bir güç olup olmadığı (kozmik idealizm); insanların kolektif toplumsal uslarının oluşturup oluşmadığı (toplumsal idealizm); bireysel usların bir toplamı olup olmadığı (kişiselci idealizm) sorularının her biri tartışmalıdır.
************
************
_MATERYALİZM - Özdekçilik - Maddecilik_
_Her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, a priori olan hiçbir metafiziksel kavramı kabul etmeyen felsefi kuramıdır. Bütün önermeler gözlem veya deney ile kanıtlanmalı ve doğrulanmalıdır.
_Tüm felsefi sistemlerin birbirlerine taban tabana zıt iki ana kategoride toplanabileceği söylenir: idealizm ve maddecilik.
_"Gerçeklik neyden meydana gelir ve aslı nedir?"
_Antik maddeciler, insan ruhunun beden dışı ve ölümsüz bir varlık olarak düşünülmesini kabul etmezler. Bütün bilginin gözlem veya deneyim sayesinde oluştuğunu savunur. Bilinç, kaynağını beynin işleyişinden alan bir görüngüdür. Anaksagoras, Epiküros ve Demokritos gibi Antik Yunan filozofları daha sonraki maddeciliğin temellerini atmışlardır.
_Var olan her şey madde ve hiçliktir ve bütün varlıklar "atom" adı verilen küçük parçacıkların hareketleri ve birleşmeleri sayesinde oluşmuştur.
_Hiçbir şey hiçlikten gelemez ve maddeye maddeden başka hiçbir şey dokunamaz. Lukretius
_Schopenhauer maddecilikten "kendini hesaba katmayı unutan felsefe" olarak bahseder. Maddecilik dolayımsız olanı dolayımlı olanla yani daha fazla bilineni daha az bilinenle açıklamaya çalışmaktadır. Zihin ve madde (yani sırasıyla özne ve nesne) karşılıklı olarak birbirine bağlıdır. Özne ve nesne farklı yanlardan görünen aynı şeydir. Ele alınan ve elde edilen dünya, düşünce ve yer kaplamaya, zihin ve maddeye bölünemez.
_Materyalist düşünceye ivme kazandıran bir diğer düşünür de Freud’dur. Freud, insanda bilinçaltına itilen ve tatmin edilmeyen arzuların bünyede rahatsızlığa yol açtığını belirtmiş, bu sebeple fert üzerindeki dinî baskıların kaldırılmasını ve cinsel içgüdülerinin serbest bırakılmasını istemiştir. Tanrı inancını insanın çocukluğunda yaşadığı korunma duygusuna indirgeyen Freud dinî inançları da gerçekleşmesi imkânsız olan hayalî bir yanılgı saymıştır.
_Canlıların oluşumu konusundaki mekanik açıklama tarzı yanında gaye ve düzen (telos) fikrini gayesiz maddî sebeplerle açıklama teşebbüsü Darwin’i materyalist yapan unsurlardır.
_ Karl Marx ve Friedrich Engels, Hegelin idealist diyalektiğini baş aşağı çevirerek iki ayrı kavramı ortaya çıkardılar: Diyalektik maddecilik ve tarihin akışına maddeci bir açıklama getiren tarihsel materyalizm. Marx'ın felsefesinin temelini üretici güçler ve bu güçlerin toplumsal hayata yansımaları olan ilişkileri(özellikle sınıf ilişkileri; serf-lord, işçi-işveren vb.) oluşturur. Bu temel toplumsal ilişkilerden bilimsel, ekonomik, hukuki, ahlaki ideolojik formlar ve değerler doğar. Bütün toplumsal değerler sınıf ilişkilerinin yansımasıdır ve toplumu şekillendiren bu değerlerin alt yapısını ekonomik çıkara dayalı sınıf ilişkileri oluşturur. Hegel mutlak ideyi veya ruhu varlığın kaynağı olarak görmüş ve eşyanın ondan yayıldığını ileri sürmüştü. Marx aynı formülü tersine çevirmiş, maddeyi esas alıp düşünce dahil her şeyin ondan kaynaklandığını savunmuş, böylece tabiatı, sosyal hayatı ve düşünceyi diyalektik bir yöntem kullanarak açıklaması yanında materyalizmin en köklü tarifini, yani diyalektik materyalizmi de ortaya koymuştur. Marx, diyalektik materyalizmin sonuçlarını insanlık tarihine taşıyarak sürekli değişen ve bazı evrelerden geçen toplumsal yapının insan bilincini belirlediğini, toplumda var olan ideoloji, din, felsefe, sanat, ahlâk ve hukuk sistemlerinin üretim gücüne hâkim olan sınıfların çıkar çatışması neticesinde şekillendiğini, bu süreçte proleter (işçi) iktidarının oluşabilmesi için burjuvaziye hizmet eden bütün dinî değerlerin (kilise) yıkılması ve Tanrı inancının ortadan kaldırılması gerektiğini savunmuştur. Eşitlik ve özgürlük adına yapılan devrimlerin ardından sınıf çatışması sona ermemiş ve bundan da en çok çalışan kesim zarar görmüş, burjuvazinin yerine topluma hükmeden yeni bir sınıfın hâkimiyeti (proleterya) doğmuştur. Beklenenin aksine devrim sanayii ileri durumda olan ülkelerde görülmeyip Doğu Avrupa, Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi duyguları sömürülen yoksul insanların ülkelerinde gerçekleşmiştir. Marksizm’in kendisi din haline sokulmuş, ileri gelenleri kutsanmış, ortaya her yönüyle tutarlı, kapsamlı ahlâkî bir sistem konulmamış.
*****************
_Müze_
_Müze, sanat ve bilim eserlerinin saklandığı ve sergilendiği yapılardır. Türkiye'deki ilk müze çalışmaları Aya İrini'de başlamıştır. Ülkede müzecilik faaliyetleri 19. yüzyıl ortalarında Ahmet Fethi Paşa tarafından başlatılmıştır. 1846 yılında Sultan Abdülmecid'in emri ile bazı eski eserler ve eski silâhlar Aya İrini Kilisesi'nde toplanmış daha sonra 1868 yılında Ali Paşa'nın sadrazamlığı sırasında “Müze-i Hümayun” adı altında ilk müze olarak açılmıştır. 1881 yılında Osman Hamdi Bey'in müze müdürü olmasıyla eski eserlerin yurt dışına çıkışını önleyen “Eski Eserler Kanunu” nu hazırlamış, Anadolu'daki kazılar bu dönemde denetim altına alınmıştır. 1924 yılında Topkapı Sarayı, 1934 yılında Ayasofya müze olarak hizmete sunulmuştur. Mevlevî Dergâhı ve Mevlâna Türbesi 1926 yılında "Konya Âsâr-i Âtîka Müzesi" adi altında müze olarak hizmete başlamış, Cumhuriyet döneminde yapılan ilk müze binası Ankara Etnografya Müzesi olup, inşasına 1925 yılında başlanmış ve 1930 yılında ziyarete açılmıştır. Müzeler, toplumu eğitmek ve hizmet etmek için kalıcı kurumlardır. Müze çeşitleri: Doğal müzeler, Bilim ve teknoloji müzeleri, Tarih ve etnoloji müzeleri,
_Müzeler, kültürler için anlayış ve takdir sağlar. Ortak mirasımızın daha iyi anlaşılmasını teşvik ederler ve merakı ve kendini yansıtmayı teşvik eder. Dahası, gelecek nesillerin geçmişlerini anlamalarına ve onlardan öncekilerin başarılarını fark etmelerine yardımcı olurlar
_Aya İrini veya Azize İrini İstanbul'da bulunan, camiye çevrilmemiş en büyük Bizans kilisesidir. Eski kaynaklara göre, burada bulunan Roma döneminden kalma Artemis, Afrodit ve Apollon mabetlerinin kalıntılarından yararlanılarak, 4. yüzyılın başlarında I. Konstantin (324-337) zamanında yapıldı
_Lale Devri: Sultan III. Ahmed ve Damat İbrahim Paşa, barışçı bir siyasetten yanaydılar. Lale Devri de bu barışçı politikaların bir ürünü olarak ortaya çıkmıştı. Lale Devri'nde edebiyat, kültür ve sanat alanında gelişmeler olduğu gibi, teknik konularda da Avrupalı devletlerden etkilenilerek bazı yenilikler gerçekleştirildi. Bu dönemde Avrupa'ya ilk kez geçici elçiler gönderildi. Her tarafta birçok köşk, saray ve lale bahçeleri yapıldı yeniçerisi Patrona Halil ve yandaşları zevk ve sefahat devrinden memnun olmayan bu yapılanları israf olarak gören bir kitle oluşmuştu. Bu topluluk İran seferinden olumsuz haberler gelmesi üzerine, harekete geçmiş Lale Devri'nin önemli kişilerinden olan Damat İbrahim Paşa ve bazı devlet adamları idam edilerek isyancılara teslim edildi. İsyan sırasında şehir tahrip edildi. İsyancılar Sadabad Köşkü'nü yaktılar. Ayrıca dönemin ünlü Divan şairlerinden Nedim de isyan sırasında, isyancılardan kaçmak için damdan dama atlarken düşerek öldü. III. Ahmed, 1 Ekim 1730'da Osmanlı tahtını Şehzade Mahmut'a bıraktı.
_Geyşa: Japonya'da 17. yüzyıldan bu yana eğlence hayatında erkek müşterilere şarkı, dans, sohbet ve oyunlar ile eşlik eden kadınlara verilen ad. İlk geyşalar hokan ya da taikomoçi denen dansçı ve şarkıcı erkeklerden oluşuyordu. Daha sonra bu gruplara kadınlar da katılmaya başladı ve giderek sadece kadınların yaptığı bir meslek haline geldi. 1700'lerde geyşalık, vesikalı hayat kadınlığı ile aynı görülüyordu. İyi bir geyşa olmak için güzellik ve gençlikten çok, güzel sanatlara ve müziğe olan yetenek, tatlı dil ve müşteriyi iyi ağırlama gibi özellikler önemlidir. Her geyşanın duygusal, cinsel ve ekonomik olarak ilişkide olduğu bir koruyucusu vardır. Geyşalık seviyesine gelebilmesi için mizuage töreni yapılırdı. Mizuage töreninde geyşa, tam bir eğitim aldıktan sonra hatırlı bir müşteriye çok büyük paralar karşılığında bekâretini verir; çoğunlukla aldığı paranın büyük kısmını kendini yetiştiren geyşa evine eğitim masrafları olarak öderdi. Şikomi denen bu kızlar tüm ev işleriyle ilgilenir. _Bu onun nefret ettiğini söylemesinin diplomatik yolu. Erkeklerin yılanı kadınların mağarasında dolaşmak ister.
_Rejenarasyon: Yenilenme, Bazı doku ve hücrelerinin yenilenmesi ya da verilen kayıpların tekrar yerine konması
_Freud: Uçarak ulaşamadığına, topallayarak ulaş. Bütün dinler, ilkel bir cinayetten kaynaklanmıştır.
_Freud öldükten sonra Jung’a Freud’un bir mahremi sorulur. Jung’un cevabı: “Saygı, yaşamdan daha uzun sürer.”
_Hipertimezi,(Aşırı hatırlama) hiçbir şeyi unutmama, üstün otobiyografik bellek. Nadir bir nöropsikolojik durumdur. Kişi kendi kişisel geçmişi hakkında düşünmeye anormal miktarda zaman harcamaktadır. Olağanüstü bir kapasiteye sahiptir. Bu bireyler yaşadıkları günleri mükemmele yakın ayrıntılarla hatırlarlar. temporal lobun orantısız olarak gelişmesidir denmektedir.
_Dünyayı istediğin gibi görebilirsin ister bir böcek gibi ister bir kuş gibi.
_Dışlanma durumunda beyinde aktif olan bölgeyle, fiziksel acının hissedilmesini sağlayan bölgenin, çok benzer olması ufkunuzu açabilir. Dışlanma bir bireyin dört temel ihtiyacını karşılamasını engeller. Hayatını kontrol ihtiyacı, hayata anlam kazandırma ihtiyacı (varoluşu anlamlandırmak), bir yere ait olma ve benlik saygısını koruma ihtiyacı.
********
Felsefi Kavramlar
_Doğrusal zaman: Zamanı düz bir çizgi gibi düşünüp üzerinde bir nokta-an- ele alındığında geriye* doğru da ileriye* doğru da sonsuz şekilde uzandığını iddia eden zaman anlayışı.
_Katalitik dışa vurum fenomeni: Ruhsal enerjinin maddede vuku bulması. Frued şaşkınlık içinde Jung’un ne demek istediğini anlamaya çalışırken aynı ses bu kez çok daha yüksek şekilde tekrar eder. Jung “işte gördün mü sana olacağını söylemiştim.
_Morfik alan: insanları birbirine bağlayan bir enerji ağı olduğu gerçeği konu ile ilgilenen kişiler tarafından kesin olarak kabul edilmektedir ve tek bir kişinin başlattığı bir değişimin, zaman içinde diğer kişilere de sirayet etmesiyle ulaşılan Kritik Kütle sayısının tüm insanlığı etkileyen bir kuantum sıçrayışı etkisi yaratabildiğine düşündürdü. Frued’un sekülerizme dayanan bilimsel ilkeleri bu gün hala Psikoloji biliminin temelini ve vizyonunu oluşturmaktadır.
_Daimicilik, doğrulara yalnızca akıllarını kullanarak ulaşabileceklerini savunan bu anlayışın en önemli amacı, akıllı bireyler yetiştirmektir. Bu anlayışa göre bilgiler geçmişten gelmektedir. Bu eğitim felsefesi kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerin değişmez olduğunu ve bireylerin bilgilere ulaşmak için klasik eserler okumaları gerektiğini savunan bir felsefedir. Bireyler ancak bu yolla akıllı, entelektüel ve sağlam karakterli olacaktır. Daimicilik eğitim felsefeleri içerisinde en tutucu, geleneksel ve değişime karşı olanıdır. Onun görevi değişmeyen kültürel ve evrensel değerleri öğrencilere aktarmaktır. Bu eğitim görünüşü aynı zamanda idealistlerin birçoğu da destekler. Eğitimin evrensel nitelikteki belli gerçeklere göre şekillendirilmesi üzerinde dururlar. Bunlara göre insanın doğası ve ahlaki ilkeler değişmez. İnsanların bu değişmez ebedi gerçeklere göre yetiştirilmesi gerekir. Eğitim sağlam ve doğru karakterli insan tipi yetiştirme işiyle meşgul olmalıdır. İnsan doğasının en iyi yanı “akıl”dır. Bu nedenle, eğitimde insan zihninin gelişmesine (entelektüel eğitime) önem verilmesi gerekir__1. Değişmeyen, evrensel bir eğitim anlayışı olmalıdır. 2. Entelektüel eğitim savunulmalıdır. 5. Çocuk ve gençlere dünyanın hem manevi hem de maddi gerçeklerini tanıtacak bilgiler verilmelidir.
_Analoji – benzeşme: İki şey arasındaki benzerliğe dayanan analoji, bu iki şeyden birisi hakkında varılan hükmün ve ulaşılan yargının, diğeri hakkında da geçerli olması anlamına gelir. Bu durumda, bir nesne ya da olay hakkında ileri sürülen bir yargı, ona benzeyen başka bir nesne ya da olay için de geçerlidir. Dünya kendi ekseni etrafında döner ve Dünya’da gece ve gündüz oluşur. - Mars da kendi ekseni etrafında döner. - O hâlde Mars’ta da gece ve gündüz oluşur.
_Bilinçli farkındalık: Temel tutumlar: yargılamama, sabır, güven, hırslanmamak, kabul ve oluruna bırakmak olarak sıralanabilir. Her bir
_Kapitalizme göre; toplumda iki sınıf bulunmaktadır: Yönetenler ve Yönetilenler. Büyük balık küçük balığı yer. Tek pasta var ve önce kuralsızca sermaye sahibi yiyecek .Yönetici sınıf, oyunu kendi çıkarlarına göre oynar ve devletin müdahalesi söz konusu olmadan, ister çatalla ister eliyle isterse de hile hurdayla pastayı yiyebilir. Üniversitelerde tamamen büyük şirketlerin hizmetinde çalışacak robotlar yetiştirilir.
_İzmir iktisat kongresinde, kapitilasonlar reddedildi, yerli sanayi teşviki, milli bankaların kurulması, sendikalaşma. Nuri efendi, ilk şeker fab.
_Biyopsi, mikroskop altında incelenmek üzere canlıdan belirli bir doku parçasının çıkarılması
_Duygusal zekâ- EQ, insanın, duyguları anlama, sezinleme, yönetme yetisi ve becerisinin ölçümünü tanımlamaktadır.
Duyguları davranışları yönetmenin anahtarı duygusal zekadır. Duygusal zeka, bilişsel zekadan farklı olarak gelişebilen bir zeka türüdür. Duygular, mantıklı karar almayı olumsuz etkiler. Ancak duygusal açıdan künt olmak, duyguyu hissedememek ya da ifade edememek de mantık yürütmeyi olumsuz etkileyebilir. Beklenenden farklı düzeyde ve makul olmayan bir duygu yaşanıyorsa yaşanan duygunun yalnız o an yaşananlarla ilgili olmadığı unutulmamalıdır.
_Önyargı: Yeterli bilgi edinmeden, önceden, peşin bir karara varmış olma durumudur. Kalıplaşmış ve koşullanmış bir duygusal tutumu yansıtan sığ inanç. Eğer önyargılar davranışa dönüşür ise, artık bunun adı dışlamadır. Bir iki tecrübeden hemen genelleme yapar ve bir hükme varırız. Yabancı bir ülkeye gideriz ve ilk karşılaştığımız kişinin bize olan davranışına göre bütün o ülkeyi değerlendiririz. Her toplumun belli başlı inançları, önyargıları ve klişeleri vardır. _Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan zordur”Einstein _Birçok insan düşündüğünü sanır, aslında yaptıkları sadece önyargılarını yeniden düzenlemektir.” William James _Önyargı dediğim, bazı şeyleri bilmemek değil, kendi kendini bilmemektir. Montesguieu.
************
_Karışık Sözler_
_Entelektüellik, aşk yapma becerisini engeller. Akla fazlaca yatırım yapmış insanlarda görülen ortak nokta, aşk yapma konusundaki tutukluklarıdır.
_Deforme olmuş insan, her zaman kendini güzel gösteren aynalar bulur. Marki de Sade
_Çin: Ağaç yıkılınca maymun kalmaz. Kimse boğulma ihtimalinden dolayı yemek yemeyi bırakmaz.
_Niçe: Ahlaka uymak ahlaklılık mıdır?
_İnsan her şeyi tüketen bir leş yiyici.
_Prikiyatristimin tedavisini uyup düzenli ilaç kullanıyorum. Geçen gün sevgilimi bir başkasıyla gördüm yakışır kardeşime dedim.
_Cortezi dünyaya tekrar gelen tanrıları tüylü yılan sanmış.
_Bertrand russell: sarhoşluk geçici bir intihar.
_İnanna aşkına karşılık vermeyen işuallayı köstebeğe dönüştürmüş
_İllumunati, düşmüş meleklerin devamı aile derler sadece kendileriyle evlenirler. ahlak uydurmadır. irade ve sonuç önemlidir. Mesih de düşmüş melektir
_Ahlaksız insan en vahşi hayvandır. Sağduyusu olmayan insan ne kadar cesur, ne kadar kudretli, ne kadar güzel konuşursa konuşsun işe yaramaz apta bir yurttaştır. Ahlaksızlık, aynada kendini görmeyip. özgürlükle küstahlık farklıdır.
_Şaman herkesin ruhuna girebilir. Tütsüye ruh girer ve onu boşaltırlar. Şamar oğlanı. yuhum gelmiyir, bana ne. atatürk büyük ikramiye, epilepsi hipokampus hasarı, katharlar
_Tevfik Fikret: Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden. Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü. Kara bir kinle karanlık pusudan çıktı yine. Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü.
_Simitçi çok bağırıyor ama sadece simit satıyor
_Timur: Adaletin olmadığı ev kapısız penceresiz eve benzer. İtibarı olmayan birine benzer
_Azdıran yol cini Azmıç. En sevdiği kişi kılığında görünerek insanları peşine takıyor; dağdan, uçurumdan, ırmaktan düşürüyor.
_Antik Yunan’ın yarı insan yarı at Sentorlar, yarı keçi Satirler, efsanevi güzellikteki deniz canlıları Sirenler, yılan saçlı kadın Medusa’ya, kanatlı at Pegasus, çok başlı canavar Hidra.
_Erol köse bu ülkede her şey olabilirsiniz ama rezil olamazsınız. Eskiden keranede basılanların çoğu şimdi ünlü oldu ve hanımefendi rolündeler. Hırsızlıktan suçüstü yakalananlar millete kanaat önderi oldu. Ünlülerin çoğu rezil olarak ünlü olan kişiler.
_Cicero: kötülükler devlet yetkililerinin üstlenmesi gereken sorumluluğu üstlenmemesinden ve halkın da buna kayıtsızlığından kaynaklanır.
_Bekaret, şempanze, at, balina, kobay, köstebek, lama vs. gibi bir çok memeli hayvanda da mevcuttur.
_Tarihteki ilk tecavüz sümer mitolojisinde geçen, bir bahçıvanın tanrıça inanna'ya tecavüzüdür.
_İçten gelen bir efendim diyen kişi kim olursa olsun köledir. epiktetos
_Nipplegasm: Kadınların meme ucundan tahrik edilerek orgazma ulaşabilmeleri. kadınlar için mastürbasyon kibar bir dilde kızıl deniz'i ayırmak ve şeftali sıkmak gibi terimlerle ifade edilir. Kraliçe kleopatra'nın, uğultulu arılarla dolu içi boş bir kabak ile kendini tatmin ettiği söylentileri va
_Karadul örümceği günde 20 erkek örümcekle ilişkiye girip hepsini de yiyebilir
_Kızlık zar, ruhani bir canavar tarafından ısırılma şeklinde hayal etmişler.
_Göktürk soyu varken vahabi aşırı dinci bir kimliğe yönelmeseydik
_Prof. Osman Turan. 12 hayvanlı Türk takviminin Türklerin olduğunu savunan ve Avrupalı tarihçilerce desteklenen. Cumhuriyetin ilk doktora tezi.
_Dinciler zamanında birçok kütüphaneyi yakmıştır çünkü kuranda tüm bilgiler mevcuttur.
_Emre atature - ışığın sesini keşfetmiştir.
_Fayton: Babası Helios'un yerine bir gün için güneş arabasını süren Phaeton büyük bir karmaşaya sebep olmuş, sonunda da Zeus'un fırlattığı yıldırımla can vermişti. İşte o Phaeton faytonların isim babasıdır.
_Halley Kuyruklu Yıldızı: papa türk yıldızı diye aforoz etti.
_Schopen: Delilik bir savunma mekanizmasıdır.
_Toprak sahiplerine, junker, gemi sahiplerine de marki denirmiş..
_Colette: Gülümsemesi bulutların arasından yüzünü göstermesi gibiydi. Kötü bir insana benzemiyorsunuz. Eyvah. Bu iyi niyet gösteriyor ki aramızda aşk olmayacak. —Madam! Madam! Çiçekleri, hangi çiçekleri severseniz? —Mösyö! Mösyö! Beni rahat bırakın! Ben size hangi şairleri sevdiğinizi, denizi, dağlara değişip değişmediğinizi soruyor muyum? Haydi gidin!
Aziz Bonaventura: " Çok kereler güldüğüm için beni kiliseden attılar, dua etmek istediğim için de kerhaneden."
_Zeus'un sofrasından "ölümsüzlük içkisi"ni çalan Tantalus, çenesine kadar suyun içine sokulur ve başının üzerine türlü meyveler veren bir ağaç konur. Tantalus su içmek istediğinde çenesine kadar dolu su aniden çekilir, acıktığında meyve dalları kaçışır.
_Eric Fromm: "Bize çiçekleri sevdiğini söyleyen bir kadının, çiçekleri sulamayı unuttuğunu görürsek, onun çiçek ‘sevgisi’ne inanmayız. Sevgi, sevdiğimiz şeyin büyümesi ve yaşaması için gösterdiğimiz ‘etken ilgi’dir." der
_Halide Edip, Çakırlı Efe'ye sordu: "Ahaliye neden zulmediyorsun?" Cevap: "Tebayı yönetmek ya ilimle olur ya zulümle. Ben de ilim yok!
_Pasif a mücadele yöntemleri: Mantığı unut_10 kişilik öv_onunla değil kendinle mücadele et_değer ver ve asla suçlama_değiştirmeye çalışma_
_Megalomani kişinin kendisinde bulunmayan ve gerçekle uyuşmayan üstün özellikleri kendisinde olduğunu zannetmesidir.
_90 sonrası kuşağı artık ev, araba almak, kendini 30 sene tek bir işyerine bağlamak istemiyor. Aksine dünyayı gezmek, farklı kültürleri tanımak yani yaşamak istiyor.
_Nellie Bly, (Elizabeth Jane 1864-1922 ABD ) farklı kimliklere bürünüp haber yapmasıdır. En büyük örneği 1887 yılında Kadınlar Akıl Hastanesi ile ilgili bir haber yapmak için heyeti kandırıp hastaymış gibi hastanede kalmasıdı. Akıl hastanesinde 10 gün filmi.
_Nursu: Bişeyleri başaran insanlar nasıl başarıyorsunuz ya benim önüme 276272837 tane engel çıkıyor engel çıkmasa canım istemiyor
Bunu utanarak anlatıyorum) Az önce kendi gölgemden korkup çayı döktüm:(
_Hitler Almanyadır. Hitlerin görüşleri almanyanın görüşleridir._ Almanları yaratan hitler değil, hitleri yaratan alman ulusunun deliliğiydi. Ülkelerdeki milyonlarca insanın tuh hali, yaşadıkları kültüre göre benzerlik gösterir ve aynı tepkileri verirler.
_Hiçbir zaman başınızı eğmeyip her zaman dik tutun. Hayatınızı karşınıza alın ve tam gözünün ortasına bakın. Helen Keller
_Dora vakası – Freud: Ruhsal alanda aşk nesnesiyle olan çatışmalar bedende devam etmektedir. Dora, o kadar fazla öksürüyordu ki bazı kelimeler boğazında düğümleniyord ancak bu öksürük mikrobik değildi. Dora'nın öksürüklerle ağız bölgesinin erojen hale getirmesini babaya olan tutkusunun sonucu olduğunu düşündü.
_Titreşim, bardağı bile kırabilirken insana neler yapmaz.
_Tao: Gök baba, toprak ana, gök gürültüsü kudretli büyük oğul, su gizemli ortanca, dağ inatçı küçük oğul. Rüzgar hareketli büyük abla, güneş cilveli ortanca, göl uysal küçük kız…
_Sun tzu: "Yemle ve kandır, kargaşa çıkart ve ele geçir, dirençliyse ona göre hazırlan, güçlüyse ondan sakın, sinirliyse onu kızdır, tevazu göster ki gerçek sanıp mağrurlaşsın, dinleniyorsa rahatsız et, aralarında birlik varsa ayır, ona hazırlanma fırsatı vermeden saldır, beklemediği anda ortaya çık. Bunlar savaş erbabının başarı sırlarıdır, önceden kestirilemez."
_Crab Mentality – Yengeç anlayışı: Ben sahip olamıyorsam başkaları da sahip olmasın anlamına geliyor. Sebebi ise; bir kova içine bir sürü yengeç konulduğunda, kaçmaya çalışan bir yengeçin diğer yengeçler tarafından kovaya geri çekilmesidir.
_Aç kalmak göze alınmadıkça, bağımsızlık hayalleri ile avunmaktan öteye gidilemez.
_Terapistimin tavsiyelerine uyuyorum, ilaçlarımı düzenli kullanıyorum, Erkam'ı kızla gördük dediler yakışır kardeşime dedim.
_Şeref ve inceliği, dans hocaları değil, insanın bizzat kendi ruhu öğretir. Dostoyevski
_Kendi başına olmak ve sıradan basit bir hayat yaşamak
_Rezidans: Her şey içinde; lüks apart, geleceğin güvenli evi. Sineması, havuzu, otel gibi temizlikçileri, bekarlar için ideal.
_Enok: Konstantin, enokun kutsal kitabını sapkın olarak nitelendirip apokrif hale getirmiş ve bir çok kitap yok edilmiş. Ölü deniz yazmalarında.
_Edebiyat veya yazın; olay, düşünce, duygu ve hayalleri dil aracılığı ile estetik bir şekilde ifade etme sanatıdır.
_Başarılı ilk köle devrimi: Fransız kolonisi olan Haiti'deki köleler 1791 yılında ayaklandı ve 1804 yılında başarıya ulaşan ilk ve tek köle isyanını gerçekleştirerek tarihe geçtiler.
_Strateji, kendinizi yarına koyarak dünü anlamak. Mütercimler
_Beyincik- serebellum- Denge organı. Hareket koordinasyonu. Hareketleri yumuşaratak hassaslaştırır. Bardağı yumuşak şekilde almak için. Sinir sisteminden gelen bilgileri beyne iletir. Hata varsa düzeltilir. Düzgün konuşma, gözler, hareketler beyincikle ilgili.
_Beyni geliştirmenin tek yolu hiçbir fikre saplanmamak ve tüm yeniliklere açık olmaktır. john keats
_Kaçacak yeri kalmayan korkmaktan vazgeçer. Hükümdar yol vermeden eşkıya yol kesemez. şirazi
_Vulcan Point Adası: Okyanusun içindeki adanın içindeki gölün içindeki adanın içindeki gölün içindeki ada.
_Redüksiyonizm (İndirgemecilik): Olayların, onları oluşturan daha basit olguları çözümleyerek anlaşılabileceğini savunan felsefi akım. Varlıklar daha küçük ve basit oluşumların toplamıdır.
_Anakronizm, herhangi bir olay ya da varlığın içinde bulunduğu zaman dilimi ile kronolojik açıdan uyumsuz olması.
_Eleştiri, bir kişi ya da konuyu, doğru ve yanlışlarını göstererek anlatmak amacıyla analiz edilmesi.
_Babacılık – Paternalizm: Kararların rehber kabul edilen kişilerce alınmasını öngören yönetim. Sokrat ve Platon'a göre; toplum içinde, yönetilmeye ihtiyacı olan aciz kimseler için rehberlik edecek bir grubun bulunması gereklidir. Aile yönetimi, devlet yönetiminin bir modelidir. Paternalizm, toplum içerisinde seçkin bir grup oluşmasına ve dolayısıyla bir soyluluk durumuna sebebiyet verir.
_Deizm – yaradancılık: Dinsel bilgiye sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahye dayalı tüm dinleri reddeden bir Tanrı inancıdır. Evreni yaratan, işleyişi için doğa kanunlarını koyan, ayrıca insanlığa ve evrene müdahalede bulunmayan; doğruları keşfetmeleri için insanlara akıl veren bir tanrıya duyulan inanç deizmi ifade etmektedir. Kehanetlerin, mucizelerin, dinsel dogmaların, demagojilerin ve kaynağı ilahi ilan edilen dinlerin reddinden dolayı peygamberler, kutsal kitaplar, sevap, günâh, ibâdet, dua, vahiy, melek, cin, şeytan, cennet, cehennem, ahiret ve kader gibi kavramların bu inanışta yeri yoktur.
_Depresyon bir koruma mekanizmasıdır. Başa çıkamadığın stres yüzünden beyin seni depresyona sokuyor ki o stresi artık algılayamayasın
_Doğaya meydan okumak; Tanrı'ya meydan okumaktır. Tanrı, doğaya yasalar koyar. Bunlara meydan okursanız, karşılığını alırsınız.
_Şener eruygur: Örgütsel çıkar peşinde koşanların istismar ettiği temiz dindar insanımızı, Cumhuriyet ve temelde demokrasi düşmanlarının tasarrufundan korumak hepimiz için yurttaşlık görevidir. 2008de tutuklandı. Sonra merdivenlerden düşüp beyin kanaması geçirdiği söylendi ve beyin ölümü gerçekleştiği için hiçbir şeyi anlamıyor, insanları tanıyamıyor, düşünemiyor, yazamıyor. Pırıl pırıl beynini mahvettiler ve yaşayan ölüye çevirdiler.
_Atatürk zamanı katıldığımız olimpiyatlardaki amacımız başarı değil, yeni karakterli Türk ulusunu dünyaya tanıtmaktır.
_Freud: Tırnak yemek, ağıza birşeyler götürmek vb dudakları içiren durumları penis kıskançlığına yormuş. Esprinin görevi başlangıcından beri içe tıkmaları kaldırmak ve içe tıkmaların yasakladığı zevk kaynaklarının kapağını yeniden açmaktır. Araştırmalarım ile ilgili olarak nereye gittiysem benden önce bir şairin oraya uğradığını gördüm._Sevgili anna, en güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen, güçsüz biri olduğun anlamına gelmez. Fizik kurallarına göre: sırtını dayadığın bir nesne birdenbire giderse, sen de o yöne doğru devrilirsin. Yani bunun güçsüzlükle alakası yoktur."
**********
Devamı yorumda