Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

️️Artık her şeyi duydum, geriye dönemem. İnsanlara kaptırma kendini, durmadan koşuşma, onlara uyma, insan bir makinedir, bir yerde bozulur, yavaş kullan aklını, şimdi biraz dinlen, şimdi hep birlikte saçmalayalım, aklımızı dinlendirelim, mantığımızı dinlendirelim, rüyada yaşayalım. (Aman dikkat et, kafanı bir yere çarpma. Deliler uzun yaşar, budalalar uzun ömürlü olur, aptallar rahat eder.) Artık dursana... Bir insanla olsun tanışırken, kısa bir süre için, kendini korumasını öğren. Bizlere uygun görülen kadere her yerde karşı çıkmalıyız. Küçük oyunlara gelmemek için bu gecekonduya taşındık, büyük oyunlar oynayacağız. Çevremizdeki eşyayı basitleştirdik, sade bir dekor içinde vereceğiz temsillerimizi. Pahalı yaşantıların yüksek soğukluğundan kurtardık kendimizi; dört renkli ve resimli bir hayatmn içindeyiz. İşte hürriyet budur. Artık her şeyden kuşku duyuyordu. Çünkü bu işin de sonunu getirememişti. İşte gene son anda kuruntular içindeydi. Oyunun sonunu merak edecek gücü kalmamıştı, her zaman olduğu gibi. Bir merak etseydi, sonumuz böyle olmazdı. Biz onları kafamızdaki oyunlara uydurmaya çalışırken onlar -kafaları olmadığı için- bizi hayata uydurmaya çalışırlar. Oysa bizim hayatla görülecek hesabımız vardır. Eşya ile birlikte yaşamasını bilemiyorum. Eşyanın sürekliliginden çekiniyorum. Bu sürekliliğin kendisine bulaşmasından korkuyordu. Yaklaş onlara, dokunmaya çalış. Onlarla uyuşmaya çalış. Hayır, kaybolurum sonra, eşyanın içine düşerim. Hayallerinde bile korkar mı insan? Hayallerine bile hükmedemez mi insan? Hayallerimin düzeni bozuluyordu. Pusuda bekleyen kötü hayaller, eziyet eden görüntüler birden saldırıyordu üstüme. Yarım kalmış işkenceler, artık sıralarının geldiğini düşünerek ortaya çıkıyordu. Oysa birikmiş alacaklarım vardı bu dünyadan. Çünkü kötü bir yaşantıydı. Kötü bir yaşantı fakat iyi bir oyun. Ben de benden önce gelmişlerin ve geçmişlerin bütün tecrübelerini hiçe sayarak sahneye çıkıyorum. Yeni sözlere güveniyorum. Gözlerinde, henüz yaşamadığı elemli bir geleceğin solgun lekeleri, aynı mütereddit ıstırabı paylaşmak isteyenlerin hemen farkedebilecekleri bir ifade ile yerleşmişti. Uçuk pembe dudaklarından gözlerine yayılan tebessümün geçiciliğini görmeyenler, ondaki bu elim istidadı kolayca gözden kaçırabilirlerdi. Bazı haksızlıklar oldu. Bazı haksızlıklara uğramıştı. Başka söylenebilecek bir şey yoktu. Bütün insanlığı kucaklamak isterken, neredeyse bu dünyanın altında eziliyordu. Başkaları gibi yaşamasını bilmeyenler başkalarını taklit etmeliydi. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. İnsanlık öldü. Belki de hiç yaşamamıştı. Belki de benim insanlığım diye bir şey yoktu. Ben hücremde yanlış hayallere sürüklenmiştim. Korkaklığımı insanlık sanmıştım. Yalnızlığı insanlık saymıştım. Batıda böyle şeylere önem vermiyorlar albayım. Biliyorlar bütün bunları: İnsanın ruhunu okuyorlar. Fakat onlar da mutlu değil albayım. Ne var ki, boş hayallere kapılmamayı biliyorlar. Kalabalıktan hoşlanıyordum eskiden, herkese yetişmeye çalışıyordum. Hiç bir karışıklığın farkında degildim. Düşüncelerle, duygularla, olaylarla oynayabilirdim. Benim de gerçek dışı yaşantılarım oldu. Gördünüz mü? Bazı olaylar vardır ki, onları gerçekten yaşamış olsaydım hiç dayanamazdım. Kaderimizi değiştiremiyoruz albayım. Tam anlamıyla bir trajedinin içine düşüyoruz. Ben şahsen melodramdan yanayım. Fakat ne yazık ki, insan hayatında trajedi daha çok albaym. İnsan, çarkları tersine çeviremiyor. Ah, ne olurdu bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım! İyi romanların okuyucusu olmaktansa, kötü romanların kahramanı olmak istiyordu. Bütün ümidini buna bağlamıştı. Karşılıklı susarak oturuyoruz. Konuşmamak ne iyi, bir bilsen. İnsan elbette konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor. Fakat kelimeler insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor. Kendinden nefret ediyor. Gerçeği, iyi oynanan bir oyun haline getirebilmek için hiç bir fedakarlıktan çekinmemek gerekiyordu. İnsanların arasına karıştığımız zaman da, sabırlı bir yönetmen gibi onlara oyunların kurallarını ögretmeliydik. İnsanlar, çok kötü oyunlar oynuyorlardı genellikle. Her şeyi ancak bir kere, o da prova yapmadan oynamak fırsatını buluyorlardı; üstelik, iyi bir oyuncuda bulunması gereken özelliklerden de haberleri yoktu. Böyle uzun bir oyunu, bu kadar sorumsuzca oynamayı, albayımın aklı almıyordu. Birçok insan da kendisine uygun olmayan rolü benimsiyordu. İyi bir yönetmenin varlığına büyük ihtiyaç vardı. 'Anladım albayım' diye bağırdım bir gün. 'Demek bunun için insanların arasında bulunmaya katlanamıyorum. Bu yüzden, onlar kötü oyunlarına başlayınca, kaçacak delik arıyorum.' "Yaşadığı hayat, onu hemen pratik sonuçlara götürdü. Ben korkuyordum. Bu korku, birçok oyuna başlamamı engellemişti. Yalnız bu sefer dikkat edelim albayım diye yalvardım. Bu sefer bir oyuna gelmeyelim. Son fırsatı da elimizden kaçırmayalım. Bütün ihtimalleri hesaplayalım. Göründüğümüz kadar olmayalım. Hiç olmasa, göründüğümüzden az olmayalım. Hemen tükenmeyelim. Bizden iyi bir oyun çıksın. Mış gibi yapmaktan usandım albayım. İsa'ya kimse ihanet edemezdi. İhanet eden aslında kaybedecekti. Nitekim Yahuda da bazılarına göre çevrenin baskısı, bazılarına göre de vicdan azabı yüzünden sonunda intihar etmek zorunda kalmıştı. İsa`ya ihanet etmek, kimsenin haddi değildi. Yahuda son yemeğe gelmeseydi bile ihanet etmekten kurtaramazdı kendini. Bu, onun kaderiydi; ihanete uğramanın da İsa'nın kaderi oluşu gibi. Yahuda, üstesinden gelemeyeceği bir işe girişmişti yalnız. Bunu anladıgı zaman, yani İsa' nın büyüklüğünün yükünü taşıyamayacağını sezince, kişiligini ortaya koymak için tek yol kalıyordu: İhanet! "İsa için üzücü olan, Yahuda'nın ihaneti değildi: Neden yaşadığını hiç bilemeyen bu zavallı hain, neden intihar ettigini de anlayamadan ölüp gitmişti. İsa, işte buna üzülüyordu. Yahuda, ölürken bir günahın kefaretini ödediğini sanıyordu. Aslında bir günah vardı ortada; fakat bu günah, Yahuda'nın düşündüğü gibi bir ihanet suçundan doğmuyordu. Aslında günah, isa'nin zahmetli ve katlanılmaz yolundan dönmekti. Belki tam bu bile değildi. İsa, Yahuda'nın bu ağır yüke katlanamayacağını biliyordu. Fakat dünyada bir kişinin - hiç olmazsa bir kişinin- kaldıramayacağı bir yükün altına girmesi gerekiyordu, bunu insanlara göstermesi gerekiyordu, dayanamayacağı yolda yürümesi gerekiyordu. Ne isa, ne de öteki havariler bu konuda insanlığa örnek olabilirlerdi. Çünkü onlar kuvvetliydi, çünkü onlar sorumluluklarını biliyorlardı, çünkü onların sonuna kadar dayanacağını herkes biliyordu. İnsanlığa bu konuda ancak Yahuda gibi bir zavallı örek olabilirdi. Bu yüzden bütün ümit, Yahuda'daydı. İşte Yahuda bunun için insanlığa ihanet etmişti ve önemli bir fırsat kaçırılmıştı. Bu kadar haklı olduğu halde, böylesine haksız görünmeye dayanamamıştır. Kaçmakla bir bakıma bütün dünyayı suçlamaktadır belki de. Böyle bir topluluğun içinde yaşayamayacağını anladığı için kaçmaktan başka çare bulamamıştır. Mesele çıkmasın diye elinizden geleni yapıyorsunuz. Saçma sapan toplantılar için de hiç bir fırsatı kaçırmıyorsunuz. İşte bu iki yüzlülüğünüze dayanamıyorum! Temize çıkmak için çocukça didinmeyin; zaman her şeyi halleder. ️Neden geri dönemiyorum? Aşağı da bakamıyorum. Gözlerini kapa. Buraya takıldım kaldım. Beni duymuyor musunuz? Bir şey yapamaz mısınız? Düşünüyorum.
·
98 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.