Gönderi

Sana kitap hediye edeni unutma, sana kitap okuyanı hiç unutma." demişti Zarifoğlu. Peki ya bize kitap yazanlar? Hem de her biri, yalnız doğru yolu gösteren pusulalar gibi kitaplar. Sadece hatırlamak, haklarını ödemeye kafi midir? Salih Selefimiz, eserlerini bir miras olarak değil, bir sorumluluk ve bir dava olarak bıraktı. Zira her miras paylaştırılır ve harcanır. Sorumluluk ise üstlenilir. Bu ilimleri bize getirmek için, çöllerde yolunu kaybedince susuzluktan ölmemek için beş kez idrarını içmek zorunda kalan Ebu Muhammed Abdurrahman Yusuf'un hakkını nasıl ödeyebiliriz? Ahmed b. Nasır el-Huzai'nin başı, kale surlarında neden asılıydı? İlim yollarının şiddetli soğuklarında parmaklarını kaybeden Ebu'l-Fityan'ın? Zemahşerî'nin bir ayağı neden tahtaydı? Borcunu son kıyafetinden başka bir şeyle ödeyemeyecek durumda kalınca, kıyafetini alacaklıya verip evde çıplak olarak oturan İmam Buhârî'nin? İmam Ebu Hanife neden evinde ölmedi? Uzun yıllar süren rıhlesini, topladığı binlerce hadis, fetvalar ve kitaplarla Akdenizin derin sularında tamamlayan Abdullah b. Hammud ez-Zübeydi el-Endelüsi'nin? Annesi, İbrahim et-Teymi'yi neden tanıyamadı? Talebelik yıllarında bir kağıt alacak parası olmadığı için bazen deve kemiklerine bazen de eliyle toprağa yazmak zorunda kalan İmam Şafii'nin? İmam Ahmed'in ölü bedenini yıkayan adamın, Ahmed'in sırtını görünce ürperişi nedendi? İsimleri ve ödenen bedelleri dile getirmek günler, haftalar sürebilir. Yolumuzun sönmez kandilleri, Allah hepinize rahmetiyle muamele etsin. Bunlar, tarihi, romantik bir takım ibretlik hatıralar değil, üstlenmen gereken sorumluluğun hatırlatıcısıydı. Kitap okuma alışkanlığın olmayabilir, ama davayı yaşatma sorumluluğun olmalıdır. Zira biz sadece raflara kitapları değil, bizler uğruna feda edilmiş hayatları da koyarız. Hayatımızla ve nice hayatlarla buluşturmak için.
··
176 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.