Gönderi

Lisede o fene, ben edebiyata ayrılmıştık. Teneffüslerde ve böyle arada okula gelirken görüşüyorduk. Gülsüm'ü gördükçe büyüdüğümüzü, daha hızlı kirlendiğimizi kavrıyordum, ortaokulda, aynı sınıftayken, eline omuzuna dokunduğum, itiştiğimiz, arada saçını bile çektiğim delişmen kızdı. Durmadan, durmadan konuşurduk, iddialaşırdık. Şimdiki gibi temkinli günaydın ile buğulu karşılıktan sonra susarak yürümezdik. Masumiyetimiz hesapsızlık da demekti, ki elimizden alınıyordu, hissediyorduk. Kuyucu Murat Paşa'yı, ardından Dördüncü Murat'ı anlatırken coşku dolan tarihçiyi hissediyorduk. Solucanların sindirim sistemini çizdirirken uzun bir cetvelle sıraların arasında dolaşan biyoloji hocasının ağır gövdesini hissediyorduk. Alabildiğine kapalı bir gök altında, bir ikindide, müzik odasında, "İzmir'in Kavakları"nı iki sesli olarak çalışırken, uzun bir es esnasında, Müdür'ün koridordan geçişini, biraz durup bizi gizlice izleyişini, hep ensemizde olduğu duygusu uyandıran soluğunu hissediyorduk. Onların bilgileriyle kirleniyorduk. Belki de onların bilgileri yalan yanlıştı ama derya içre olup deryayı bilmeyenlerin doğal yüzgeç devinimleri, kuyruk sallamalarıyla kendilerinden memnundular. Bilmeden ve istemeden, sadece görev yaparak, hatta görevlerini fedakârane yaparak, aşk u şevkle, hevesle ve şefkatle... hırpalayıp olgunlaştınyorlardı bizi. Eee, daldın gittin dedi Gülsüm, bu kez biraz akide şekeri bulaştırılmış bir sesle, bir yandan da omuzuna astığı çantasından bir defter çıkarıp içini araştırırken. Sonunda aradığı kâğıdı bulup uzattı: Duvar gazetesi için bir şiir yazmıştım, ben de seni bulup verecektim, iyi oldu rastlaştığımız diye ekledi. Kâğıdı aldım, biraz şaşırmıştım, Gülsüm'ün şiir yazdığını bilmiyordum, demek söylentiler doğruydu, yani Muhittin'e tutulduğu söylentileri. Bir an bu şenlikli, anaç arkadaşımı birilerine kaptırmaktan üzüntü duydum, masumiyetimizi ihlal edenlerin arasına Muhittin'i de katsam mı diye düşündüm. Sonra vazgeçtim. Çünkü sene başında, eylülde, eylülün on sekizinde, yine bir perşembede, hava yağdı yağacakken, okulun penceresine bakmağa hüküm giymiş yarı çıplak bir kavağın dibinde, Aysel'le tanışmıştım.
Sayfa 102 - DağKitabı okudu
·
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.