Gönderi

211 syf.
10/10 puan verdi
Orhan Pamuk- Kırmızı Saçlı Kadın İnceleme
Hayatım boyunca hiç inceleme yazmadım. Ama bu kitabı bitirdiğimde içimden sadece ve sadece bu kitap üzerine bir şeyler yazmak geçti. O yüzden buradayım ve hayatımın ilk incelemesini yazıyorum. İyi veya kötü olmasını beklemeden sadece yazmak istiyorum. Başlayalım! Öncelikle okuduğum ilk Orhan Pamuk kitabı, okuduğum incelemelerde Orhan Pamuk'un kendi tarzının dışına çıkılması konuşulmuş, bununla ilgili herhangi bir fikrim yok çünkü diğerlerini okuma fırsatım olmadı ama ben Kırmızı Saçlı Kadın'ı çok sevdim. Kitap üç kısımdan oluşuyor. İlk iki kısım başkarakterimiz olan Cem'in ağzından, son kısım ise Cem'in ilk aşkı, kitaba ismini veren Kırmızı Saçlı Kadın tarafından anlatılıyor. Kitapta üzerinde durulan temel bir konu var: "baba-oğul ilişkisi" ve bütün kitap aslında bu konunun üzerinde şekilleniyor. Kitap, Cem'in babasının evi terk etmesiyle başlıyor. Ve Cem para kazanmak amacıyla bir kuyucu ustası olan Mahmut Usta ile birlikte Güngören adlı bir kasabaya kuyu kazmaya gidiyor ve olaylar bu şekilde devam ediyor. Kitapta olacak olan her şeyin başlangıcı aynı zamanda bitişi bu kasaba. İlk kısımda Cem'in Mahmut Usta ile birlikte kuyu kazmalarını, aralarındaki ilişkiyi ve Cem'in bir gün kasabada rast geldiği seyyar bir çadır tiyatrosunda esrarengiz hikayeler anlatan kendinden yaşça epey büyük olan bir kadına, yani kırmızı saçlı kadına olan uzaktan aşkını okuyoruz. Mahmut Usta tam olarak Orta Doğu'da yaşayan bir babanın özelliklerine sahip: Otoriter, güçlü, aynı zamanda şefkatli ve korumacı. Cem, kendi babasının tersi özelliklere sahip olmasına rağmen ustasını babasının yerine koyuyor. Ve onların arasındaki ilişkiyi okurken tanıdık bir baba-oğul ilişkisi okuyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz: Seven, koruyan ama otoritesini kaybetmemek için bunları fazla göstermeyen Mahmut Usta; bir yandan onun kolları ve koruması altında olmaktan güven duyan, ama aynı zamanda onun otoritesi altında olmaktan nefret eden Cem. Birinci kısım, ikinci kısma göre oldukça durağan. Yukarıda bahsettiğim iki durum üzerinde ilerliyor ve neredeyse hiçbir olay olmuyor. Kitabın ilk kısmının sonlarına doğru, iki can alıcı olay gerçekleşiyor. İkinci kısımda sizin içine çeken şeyler ise zaten bu olayların üstünden dönüyor. Bunların tabii ki ne olduğunu söyleyemem, benim okurken yaşadığım şaşkınlığı ve hazzı herkesin yaşamasını isterim. Kitapta değinmek istediğim bir diğer konu kitapta oldukça sık bahsedilen iki efsane: Bunlardan birisi Sophokles'in Kral Oidipus'u (kaderin oyunları sonucu babası olduğunu bilmediği babasını öldüren ve annesiyle evlenip, annesinden dört çocuk dünyaya getiren bahtsız kralın hikayesi). Diğeri ise İranlı Firdevsî'nin Şehnamesinde geçen Rüstem ve Sührab'ın öyküsü (yine kaderin oyunları sonucu oğlu olduğunu bilmediği Sührab'la bir savaş meydanında karşı karşıya gelen ve oğlunu öldürerek "kahraman" olan Rüstem'in hikayesi). Kitabın dikkatimizi çekmek istediği bir ayrıntı da şu ki bu efsanelerden birinin Batı'yı temsil ederken diğerinin Doğu'yu temsil etmesi ve buna rağmen ortak bir konunun üzerinde yazılmış olmaları. Kanımca burada vurgulanmak istenen şey: Baba-oğul ilişkilerinin temelinin aslında uygarlık,kültür, coğrafya tanımadan benzemesi(Çünkü insan,her yerde insan ve aynı güdülere sahip).Tabii ki kitapta uygarlıklardan kaynaklı farklılıklara da değinilmiş ancak ben burada bundan bahsetmeyeceğim. Biz Kral Oidipus efsanesini kitapta ilk bir gece yarısı Mahmut Usta'ya anlatırken, Mahmut Usta'yla birlikte Cem'den dinliyoruz. Rüstem ve Sührab efsanesini ise Cem'in çadır tiyatrosuna aşık olduğu Kırmızı Saçlı Kadını izlemeye gittiği sırada ilk kez görüyoruz. Kitabın temeli aslında bu iki mit üzerine oturtulmuş ve karakterimiz kitap boyunca bu mitlerle yaşıyor ve en nihayetinde bu mitleri yaşıyor. Kitapta iddia edilen ve defalarca vurgulanan şey: Eski efsanelerin aslında şimdiki basit hayatlarımıza nasıl tezahür ettiği ve hepimizin aslında farklı çağlarda ve farklı versiyonlarda bu efsaneleri yaşadığımız. Ve kitabın bir yerinde bununla ilgili şöyle bir söz geçiyor: "Çünkü eski masal ve efsanelerdeki şeyler en sonunda gelir başınıza. Ne kadar çok okur, efsanelere ne kadar çok inanırsanız, o kadar çok gelir." Aslında kitap boyunca anlatılmak istenen şeyin bu cümleyle özetlendiği kanısına vardım kendimce. Kitapta şaşırdığım çok şey oldu; hiç beklemediğim anlarda hiç beklemediğim olayları okurken şekilden şekile girdim ve en nihayetinde yazarın bu olaylar dizisini birbiriyle bu kadar güzel bağlamasına, bir de üstüne bu olayları mitlerle harmanlamasına (metinlerarası tekniği gerçekten çok ustaca kullanılmış) hayran kaldım. Kitap üstüne söylenecek irdelenecek daha çok şey var ama ben daha fazla uzatmadan kısaca şunu söylemek istiyorum: Okunması çok zevkli, sürükleyici ve sürüklerken size fazlaca şey katan bir kitap olduğunu düşünüyorum. Şahsen ben çok etkilendim ve sonucunda bu yazıyı yazdım. İyi veya kötü olmasını umursamadan... Sizin de bir şans vermenizi öneririm. Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Kırmızı Saçlı Kadın
Kırmızı Saçlı KadınOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 201951k okunma
31 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.