Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

148 syf.
8/10 puan verdi
·
33 saatte okudu
Sotakis’i daha da keşfetmek için çıktığım okuma yolculuğunda üçüncü durağım “Romanyalıyı Yiyen Yamyam” oldu. Açıkçası şu ana kadar yazarın en sevdiğim kitabı bu oldu. Az çok anladığım kadarıyla yazar bir düzen eleştirisi derdinde ve bunu son derece basit olaylar üzerinden aktarıyor. Bu kitapta da diğer kitaplarında olduğu gibi bir kapitalizm eleştirisi karşımıza çıkıyor. Başlamadan önce bu kitaba dair sevmediğim iki kişi söylemek istiyorum: Biri kitabın adı diğeri de kapağı. Bu ikisi meraklı okurlar için fazlasıyla spoiler içeriyor. Ben de bundan cesaret alarak bu yazıda spoiler niteliğinde bilgiler vereceğim ama aslında yazar zaten en başta bunu yapmış. “Benim için olay değil, kitabın vermek istediği mesaj daha önemli” diyenler okumaya devam edebilir. Zerin orta yaşlı, varlıklı bir adamdır. Malikânesinde hiçbir maddi kaygısı olmadan tek başına yaşamaktadır. Zerin’in sıra dışı bir saplantısı vardır: Romanya. Romanya hakkında göllerine ve nehirlerine kadar her şeyi bilir. Ancak çelişki odur ki hayatında hiç oraya gitmemiş, dilini de bilmemektedir. Zerin’in sahil kasabasındaki sıradan yaşamı bir gün oraya Romanyalı göçmen bir ailenin yerleşmesiyle hareketlenir. Zerin için bu haber inanılmaz bir mutluluk kaynağıdır ve bir an önce o aileyle tanışmak ister. Başlarda bu aileyi uzaktan izlemeyi tercih etse de zamanla içindeki dürtüye karşı koyamaz ve yanında getirdiği cömert hediyelerle bir gün bu ailenin kapısını çekinerek de olsa çalar. Kapıda onları evli bir çift ve iki çocuk karşılar. Bu şekilde olaylar başlamış olur. Zerin kendini tanıttıktan sonra bu aileyi sık sık elinde cömert hediyelerle ziyaret etmeye devam eder, ancak zamanla ziyaretleri sıklaşır ve evin bir parçası olur, adeta kanser gibi o evdeki mutluluğu ele geçirir. Göçmen aile pek çok göçmen ailenin sorunlarıyla baş etmek zorundadır. Bunlardan en önemlisi iştir. Zerin bu sorunu evin erkeğine bir iş bularak çözer. Bu sayede evin kadınıyla daha çok baş başa kalmaya başlar. Zerin güzel hediyelerle sadece çocukları kendine hayran bırakmaz, evin kadınını da baştan çıkarır. Zamanla ikisi arasında romantik bir ilişki gelişir ve bu ilişkinin önündeki en büyük engel evin beyidir. Sotakis işte tam bu noktada sorulmayan soruyu soruyor: İnsan mutluluğu için ne kadar ileri gidebilir, neyi göze alabilir? Zerin aslında herkesin istediğini ister: mutluluk. Şunu da iyi biliyoruz ki birinin mutluluğu bitti yerde başkasının mutluluğu başlar. Herkes önce kendini düşünür. Zerin de öyle. Bir aileyi yok etmek için, kendi çıkarları için elindeki tüm gücü kullanmaktan çekinmez. Aslında olayların bu dereceye geleceğini Zerin bile tahmin edemezdi, ortada planlı bir şey yoktu. Her şey zamanla gelişmeye başlar. Böyle de olsa hiçbir şey Zerin’i haklı çıkaramaz. Burada yazar her şeyi gerçeküstü bir anlatımla anlatıyor, biraz da büyülü gerçekçilik var işin içinde. Anlatılan her şey gerçek hayatta herkesin başına gelebilecek türden bir olay. Zerin içindeki aşkı daha fazla tutamaz ve bir akşam evin erkeğine her şeyi itiraf eder. Karısıyla yattığını, onu ve çocukları çok sevdiğini söyler ve aradan çekilmesini ister. Zaten evin erkeği zamanla evde istenmeyen biri haline gelmiştir. Çünkü çocuklar Zerin’le vakit geçirmekten çok memnundurlar. Babanın aralarına katılmasıyla herkesin neşesi kaçar. Zerin evin erkeğine aradan çekilmesi karşılığında çok güzel bir teklif sunar: iki çocuğuna da birer ev alacağını ve hayatları boyunca maddi sıkıntı çekmeyeceklerini vaat eder. Kendimizi sevdiklerimizin ya da başkalarının mutluluğu adına feda ederiz. Evin erkeğinden de beklenen budur aslında: herkesin iyiliği için kendini feda etmesi. Yalnız kendisinden istenen fedakârlık çok sıra dışıdır. Zerin’in umutsuz bir şekilde mutluluk arayışı onu çılgınlığa ve çılgınca şeyler yapmaya sürükler. Evin erkeğinin fiziki varlığı ortadan kalkmalıdır ve bunun için Zerin’in çözüm önerisi onu yemektir ibarettir. Evin erkeği sadece Zerin’e değil, tüm aile üyelerine bir akşam yemeği olmak zorundadır. Burada gerçek bir yamyamlığın dışında aslında sembolik bir yamyamlıkla da karşı karşıyayız. Birinin hayatını ele geçirmek, onu mahvetmek de bir çeşit yamyamlıktır. Psikolojik yamyamlık her zaman şahit olduğumuz bir şey değil mi? Doğada güçlünün güçsüz üzerindeki egemenliği söz konusudur. Burada maddi olarak güçlü olan hayatta kalmayı hak ediyor. Zerin sahip olduğu güçle bir aileyi duygusal olarak sömürüyor, bir kadını kullanıyor, çocuklarının sevgisini suistimal ediyor. Elbette tüm bunları paranın verdiği güçle yapıyor. Kaderimiz başkalarının elinde mi? Rüyalarımızı ve hayallerimizi gerçekleştirmek için ne kadar riski göze alabiliriz ya da ne kadar ileri gidebiliriz? Bir aileyi yok etmek ya da daha da ötesi bir insanı yemek pahasına bile olsa yine de hayallerimizi ve mutluluğumuzu gerçekleştirmeyi göze almalıyız mı? Tüm bunların cevabı bu kitapta. Keyifli okumalar diliyorum.
Romanyalıyı Yiyen Yamyam
Romanyalıyı Yiyen YamyamDimitris Sotakis · Dedidolu Yayınevi · 201937 okunma
·
2 artı 1'leme
·
520 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.