Gönderi
Shuggie Bain
Kitap 2020 Booker Ödülü başta olmak üzere pek çok ödüle layık görüldü ve pek çok listede yer aldı. Başlangıçta kimsenin umursamadığı, farklı yayınevlerince yaklaşık otuz kez reddedilen bu romanın serüvenine geçmeden, yazarı Douglas Stuart’tan bahsetmekte fayda var. Zaten Shuggie Bain otobiyografik ögeler içeren bir roman. İskoçya’nın Glasgow şehrinde doğan Stuart işçi sınıfına mensup bir ailede büyüdü. Babası onları terk ettiğinde çocuk denecek yaştaydı. Aile ekonomik olarak zaten kötü durumdayken, bir de babanın onları bırakması işleri hepten zora soktu.Annesi alkolikti. (Buraya kadar herşey eserdeki hayatı gibi..) O da genç yaşında hayata veda edince Stuart, iniş çıkışlı bir eğitim hayatı geçirdi. Kitaplarla arası çok iyi olduğundan edebiyat okumak istiyordu, ancak öğretmeni onu bu sevdadan vazgeçirdi, çünkü Stuart’ın bunu gerçekleştiremeyecek kadar yoksul olduğunu düşünüyordu. O da moda eğitimi alıp İskoçya’dan çıktı, önce İngiltere’ye, sonra da Amerika’ya yerleşti ve çeşitli şirketlerde moda tasarımcısı olarak çalışmaya başladı. Kendi hayatından yola çıkarak yazmaya başladığı Shuggie Bain de işte bu sıralarda ortaya çıktı. Yaklaşık on yılda eseri tamamladı. Eserin konusunun ilk olarak çok ağır ve sarsıcı olduğunu söyleyebiliriz. Bir çok konuyu ve gerçekliği içinde barındıran bu roman bütün duygularımızı altüst ediyor. Öyle ki kimin haklı, kimin haksız olduğunu anlayamıyorsunuz. Herkes hem haklı hemde haksız. Olayların bu noktaya gelmesi kimin suçuydu anlamlandıramıyorsunuz. Eşcinselliği ve genel olarak cinselliği çokça ele alan bir kitap olduğu için belli bir yaşın üzerindekilerin okuması daha doğru olur. Cinselliğin yanı sıra alkol bağımlılığı,akran zorbalığı, toplumsal aile sorunları ve çokça yoksulluk barındırıyor. Kitabın adı her ne kadar Suhuggie Bain olsada kitapta ki bir çok karakterin pencerelerini aralıyorsunuz. Alkol bağımlısı bir anne, gözü hep başka kadınlar da olan bir adam ve bir çok şeyi, yaşı küçük olmasına rağmen sırtlanan Suhuggie. Kendi içinde bulunduğu zorbalığa rağmen annesine her türlü desteği veren, annesi için her şeyi göze alabilecek bir çocuk. Aynı zamanda işçi sınıfının hayatlarını da gözlemliyoruz. Yoksulların yaşadıkları küçük evler ve dolaştıkları tekinsiz sokaklar, eğlendikleri ucuz ve kirli barlar. Herkes bir üst basamağa çıkmak için birbirini ezmeye çalışır. Bunu besleyen bir diğer durumsa, artan işsizlik. Birde kendi aralarında hiç bitmeyen Katolik ve protestan çatışması. Eseri bir cümleyle özetleyecek olsak. Shuggie Bain’in kendini bulma ve bunu yaparken çok sevdiği annesini koruma, kollama hikayesi diyebiliriz. Stuart, “Yoksulluğu, işçi sınıfını anlatan bir roman yazabilmem için ne yazık ki yoksul olmaktan çıkıp bir üst sınıfa, orta sınıfa terfi etmem gerekti,” der bir röportajında. Romanı okuyunca Stuart’ın neden böyle dediğini anlarız. Zira “onca yoksulluk varken” insan bütün enerjisini hayatta kalmaya harcıyor..
·
1 plus 1
·373 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.