Dahil olmak istemediğim bir polemik. Tarih okumaktan, sosyolojinin loş dehlizlerinde agah yürüme iştiyakı taşımaktan, "millet" kavramını Fransız İhtilali bağlamından söküp aldıktan sonra üzerine derin derin düşünmekten ve mit, mitos, nüzul, inanç ve akide temelinde insan kavramını yeniden yorumlamaya çabalamaktan, iktisat felsefesini yaşamak merhununa mukayyet kılan lortların saman altından akıttığı kirli suya "bu necasettir" demekten mahrum kişi veya maskelerin maskaralık sahası olmuş edebiyata razı değiliz.
Atasözleri ve deyimler gıyabında yazılmış onlarca kitaptan birkaçını okumadan, Anadolu'nun 7 iklimini koklamadan, Fırat nehri gibi kesintisiz şekilde dünden bugüne akmakta olan irfan halkasını yoklamadan yani Dedem Korkut'u, Hocam Yesevi'yi, Aşık Yunus'u, Mevlana'yı, Karacoğlan'ı, Şeyh Galib'i anlamadan edebiyatta iz bırakan olma hevesine kapılanlardan razı değiliz.
Feminazi hakkında konuşmak, onu konuşmaya değer bir hadise olarak kaale almak olacaktır. "Bizde talih olaydı anamızdan avrat doğardık" deyimi ile bas silleyi çek git.
Kadincilik batı için makul bir ideolojidir -ikinci paylaşım savaşına kadar- biz de ise cukka meselesidir.
Bizler yanında kadın olduğu için dayak yemeği hak etmiş oğlanları dövmekten vazgeçen, "beyler kendinizi gelin, burada bayan var" diyerek tavrına cekiduzen veren, anneye "ana", kız kardeşe "bacı" demekle iktifa etmeyip, anamız yaşındakilere "ana" namahrem kişiye "bacım" diye hitap eden bir kültürün öz evlatlarıyız.
Erkeğin ibnesi, kadının kahpesi muhakkak vardır ve var olacaktır. İbneler yüzünden erkekleri cehenneme layık gören yobazların cehaleti yalnızca kadın düşmanlığı yapanların cehaleti ile yarışabilir.
Yazık ettik onca kelimeye, Vesselam.