Gönderi

Yapışkanlar ve yalıtanlar
Birçok çocuk çok önemli gelişim aşamasında engellenir (frustrated). Bakımlarını üstlenen kişilerin bir kısmı onların ba­ğımsızlığını engeller. Aslında, çocuk gözden kaybolduğunda kendini güvensiz hisseden o değil, onun anne-babasıdır. Birtakım neden­lerden dolayı, (bunlardan biri ebeveynlerin kendi çocukluklarında yaşadıklarıdır) ebeveyn çocuğunun kendisine bağımlı kalmasına ih­tiyaç duyar. Küçük kız odanın dışına çıkıp dolaşmaya başladığında, kendini güvensiz hisseden annesi, “Yan odaya gitme! Canın yana­ bilir!” der. Bunu duyan çocuk sadakatle annesinin kucağına geri dö­ner, fakat bu uyumlu kabuğun içinde o endişelidir. Özerkliğe dair içsel dürtüsü görmezden gelinmiştir. Her defasında koşarak anne­sinin kucağına dönerse, bu kucağın onu yutacağından ve bu simbi- yotik (ortak yaşama dair) bütünleşme içinde sonsuza kadar kapalı kalacağından korkmaktadır. Çocuk farkında olmaksızın, bu yutulma korkusu onun karakte­rinin anahtar unsurlarından biri haline gelir ve daha sonraki yıllarda benim “yalıtan” (isolater) olarak adlandırdığım, diğerlerini ken­dinden bilinçsizce uzaklaştıran bir insan olur. Bu tür insanlar, et­raflarında “biraz boş alana” ihtiyaç duydukları için, diğer insanlarla aralarına mesafe koyarlar. Onlar istedikleri zaman uzaklaşıp ya­kınlaşma özgürlüğüne sahip olmak ister, bir tek ilişkiye “çakılıp kalmak”tan hoşlanmazlar. Bütün o havalı dış görünüşün altında, iki ya­şındaki kız çocuğunun doğal bağımsızlık ihtiyacını doyurmasına izin verilmeyişi yatar. Evlendiği zaman, bağımsız bir “özü” olma­sına ilişkin hissettiği gereksinim, gizli ajandasının en önemli notu olacaktır. Bu davranış biçiminin tam tersini uygulayan ve kendilerine doğru koşarak gelen çocuklarını rahatlamak için yanlarından uzaklaştıran ebeveynlerle büyüyen çocuklar da var: “Çekil buradan, işim var”, “Git oyuncaklarınla oyna”, “Bana yapışmayı kes!” Ebeveynler, kendi işlerinin yanında, her türlü gereksinimi karşılayacak donanıma sahip olmayabilirler ve bu yüzden çocuklan kendilerini duygusal an­lamda terkedilmiş hissederek büyür. Bunun sonucunda da büyü­yünce benim “yapışkanlar” dediğim yetişkinlere, yakınlaşmalara karşı doyumsuz bir ihtiyaç duyan insanlara dönüşürler. Yapışkanlar her an “her şeyi birlikte yapmak” isterler. Diğer insanlar randevula­rına gelmeyi beceremediklerinde, onlar kendilerini terkedilmiş his­sederler. Boşanma düşüncesi onları dehşete düşürür. Fiziksel şefkat ve rahatlama için deli olur, her zaman sözel bağlantı kurabilecek ya- kınlıkta kalmaya ihtiyaç duyarlar. Bütün bu yapışkan davranışların altında ise, ebeveynlerinin kucağında biraz daha fazla zaman geçir­ meye ihtiyaç duymuş olan küçük bir çocuk yatmaktadır. “yapışkanlar” ve “yalıtanların” bir diğerini büyütüp, birbirleriyle ev­lenmeleri ise oldukça ironiktir. Böylece eşleri çileden çıkartan bir kaçma-kovalama oyunu başlar ve bu oyun hiç kimseyi mutlu etmez.
·
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.