Gönderi

Hisar’ın beyaz kuzgunları, siyah kuzenleri gibi mesajlar taşımazdı. Eski Şehir’den çıkmalarının bir tek amacı vardı: Mevsimin değiştiğini haber vermek. “Kış,” dedi Sör Kevan. Kelime, havada beyaz bir sise dönüştü. Kevan pencereden döndü. Sonra, göğsündeki kaburga kemiklerinin arasına bir şey çarptı, bir devin yumruğu kadar sertti. Sör Kevan nefessiz kaldı, geriye doğru sendeledi. Beyaz kuzgun havalandı, kuşun solgun kanatları Kevan’ın başını dövmeye başladı. Sör Kevan devrilircesine pencere sekisine oturdu. Ne... kim... Bir ok, neredeyse sapına kadar Kevan’ın göğsüne gömülmüştü. Hayır. Hayır, ağabeyim de böyle öldü. Okun saplandığı yerden kan sızıyordu. “Pycelle,” diye mırıldandı Kevan, kafası karışmıştı, “Bana yardım et... Ben...” Sonra gördü. Yüce Üstat Pycelle çalışma masasında oturuyordu, alnını deri cildi kalın bir kitaba dayamıştı. Uyuyor, diye düşündü Kevan... sonra gözlerini kırptı, yaşlı adamın lekeli kafatasındaki derin yarığı ve başının altında biriken kanı gördü. Masadaki mumun etrafı kemik ve beyin parçalarıyla doluydu, erimiş mum gölünün içindeki adacıklara benziyorlardı. Muhafız istemişti, diye düşündü Sör Kevan. Ona muhafız göndermeliydim. Cersei en başından beri haklı olabilir miydi? Bu Tyrion’ın işi miydi? “Tyrion?” diye seslendi Kevan. “Neredesin?” “Çok uzakta,” dedi tanıdık bir ses. Adam, bir kitaplığın yanındaki gölge havuzunun içinde duruyordu, tıknazdı, yüzü solgundu, pudralı ellerinde bir arbalet vardı, ayaklarını yumuşak terlikler sarmıştı. “Varys?” Hadım, arbaleti yere indirdi* “Sör Kevan. Lütfen beni bağışlayın. Size karşı bir husumetim yok. Bunu kötü niyetle yapmadım. Diyar için yaptım. Çocuklar için.” Benim çocuklarım var. Karım var. Ah Dorna. Kevan acıyla sarsıldı, gözlerini kapattı, tekrar açtı. “Kalede... kalede yüzlerce Lannister muhafızı var.” “Ama şükürler olsun ki hiçbiri bu odada değil. Bu bana acı veriyor lordum. Böylesi soğuk bir gecede tek başınıza ölmeyi hak etmiyorsunuz. Sizin gibi birçok insan var; kötü amaçların hizmetinde olan iyi adamlar... ama kraliçenin yaptığı bütün iyi işleri mahvedecektiniz; Yüksek Bahçe’yle Casterly Kayası’nı barıştırmak, İnanç’ı küçük kralınıza bağlamak, Yedi Krallık’ı Tommen’ın hâkimiyeti altında birleştirmek. Yani...” Sert bir rüzgâr esti. Sör Kevan şiddetli bir şekilde titredi. “Üşüdünüz mü lordum?” diye sordu Varys. “Beni affedin. Yüce Üstat ölürken altını pisletti. Koku o kadar kötüydü ki boğulacağımı sandım.” Sör Kevan ayağa kalkmaya çalıştı ama hiç gücü kalmamıştı, bacaklarını hissetmiyordu. “Arbaletin uygun olacağını düşündüm. Lord Tywin’le çok şey paylaştınız, bunu neden paylaşmayasınız? Yeğeniniz, Tyrelller tarafından öldürüldüğünüzü düşünecek, belki de İblis’in suç ortaklığıyla. Birileri, bir yerlerde, Dornelu adamları suçlamanın bir yolunu bulacak. Kuşku, bölünme ve güvensizlik, çocuk kralın ayağının altındaki zemini yiyip tüketecek. O sırada Aegon, Fırtına Burnu’nun üzerine sancağını çekecek ve diyarın lordları onun etrafında toplanacak.” “Aegon?” Kevan bir an için anlamadı, sonra hatırladı. Kendi kanıyla ve beyin parçalarıyla lekenmiş kırmızı pelerine sarılmış bir bebek. “Öldü. O öldü" “Hayır.” Hadımın sesi pesleşmiş gibaşladığı günden beri hükmetmek için şekillendiriliyor. Bir şövalyeye yaraşır şekilde silah eğitimi aldı ama eğitimi bununla sınırlı kalmadı. Okuyor ve yazıyor, birçok dil konuşuyor; tarih, hukuk ve edebiyat biliyor. Bir rahibe, ona İnanç’ın sırlarını öğretti. Aegon balıkçılarla yaşadı, elleriyle çalıştı, nehirlerde yüzdü, balık ağlarını onardı, kendi çamaşırlarını yıkamayı öğrendi. Aegon balık tutabilir, pişirebilir. Açlığın, av durumuna düşmenin, korkmanın ne demek olduğunu bilir. Tommen’a, krallığın onun hakkı olduğu öğretildi. Aegon, krallığın onun görevi olduğunu bilir. Bir kralın, halkını her şeyden üstün tutması ve halkı için yaşaması gerektiğini bilir.” Sör Kevan seslenmeyi denedi... muhafızlarına, karısına, ağabeyine... ama kelimeler gelmedi. Kevan’ın ağzından kan sızdı, şövalye sarsıldı. “Özür dilerim.” Varys ellerini ovuşturdu. “Acı çektiğinizi bildiğim hâlde yaşlı ve aptal bir kadın gibi burada duruyorum. Bu işi bitirmenin vakti geldi.” Hadım, dudaklarını büzüp ıslık çaldı. Sör Kevan buz gibi soğuktu, güçlükle aldığı her nefes, bedenine bıçak gibi bir ağrı saplıyordu. Kevan hadımın hareket ettiğini gördü, yere sürünen yumuşak terliklerin sesini duydu. Karanlık havuzundan dokuz ya da on yaşında bir çocuk çıktı, solgundu, kıyafeti lime limeydi. Yüce Üstat’ın sandalyesinin arkasında bir başka çocuk belirdi. Kevan’a kapıyı açan kız da oradaydı. Yarım düzine çocuk Kevan’ın etrafında toplandı. Siyah gözlü beyaz tenli oğlanlar ve kızlar. Ve ellerinde, hançerler.
·
92 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.