Gönderi

266 syf.
·
Not rated
·
Read in 14 days
Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf'un 1983 tarihli ilk yapıtı 11. yüzyılın sonundan 13. yılının başına kadar devam eden Haçlı Seferleri'ni Arap tarihçilerin ve vakanüvislerin tanıklarına dayandırarak anlatıyor. Kitap 5 kısma ayrılıyor. Kısımlar bölümlere ayrılarak anlatılıyor. Kitabın giriş cümlesinde Haçlı Seferleri'ni tarihini "öteki cephe"de yani, Arapların tarafından görüldüğü, yaşandığı ve hikaye edildiği biçimde anlatıldığından bahsedilmiş. Biz de bugüne kadar Haçlı Seferlerini hep kendi dünyamızdan okuduk. Bizim gibi müslüman olan Araplar'ın penceresinden Haçlı Seferlerine bakmanın ne gibi farklılıklar oluşturacağını merak ettim. Yazar bu konuyu sanırım yaşadığı Fransa da hep Avrupalıların gözünden okuyunca onlara "öteki" diye kast ettiği bakış açısıyla sunmaya çalışmış. Bizim için pek "öteki" kalacağını sanmıyorum. Haçlılar kıyıma başladıktan sonra anlatılanların günümüz Gazze'de yaşananlarda bir farkının olmadığının görüyorsunuz. Gazze'liler memleketlerini terk etmemek için duruş sergilerken ve böyle olması da bize mantıklı gözükürken, aksinin İsraillilerin işine yaracağı bilinirken o zamanın kıyım ve işgal tablosunda İbn Cübeyr'in hicret ve sürgün konusundaki açıklamaları dikkat çekici. "anavatan aşkına boyun eğen bazı müslümanların işgal edilmiş topraklarda yaşamayı kabul ettiklerini görünce utanç ve dehşete kapıldığından bahsedilmektedir." (sy. 15) Kitap, 1. kısmın, Frenkler Geliyor isimli 1. Bölümünde Kılıçarslan'ın, Haçlılar ile mücadelesi ile başlıyor. Kılıçarslan'ın zekası ile ilk başta gelen kuvvetleri alt edişini ve sonrasında gönderilen Haçlı kuvvetlerini hafife alınmasıyla yaşanan ağır mağlubiyetleri anlatıyor. Müslümanların o zamanlarda da birbiriyle uğraşması eksik olmamış. Kendileriyle uğraşmaktan asıl düşmanlarına hazırlanmaya fırsat kalmamış. Kılıçarslan ile Danişmend Gazinin Malatya için birbirleri ile savaşmaları ve gelen Haçlı birliğini Kılıçarslanın hafife alması ölümcül bir hata olmuş. Halbuki Türklerin galip gelmesinden sonra tekrardan Haçlıların topraklarımıza çıkarma yapmasının öncekilerden farklı olacağını öngörmesi lazımdı. Bu öngörüsüzlüğü genç Kılıçarslan'ın tamamen tecrübesizliğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Selahaddin gibi devlet adamlarının gözünde bile, Şiilere karşı girişilen mücadele en az Frenklere karşı verilen kadar önemli görülüyor. Frenk istilasında Şiilerin entirikalarının da olduğu söyleniyor. Fatimilerin Frenklere çağrısı tamamen hayal ürünü olsa bile, Batılı savaşçıların gelişinin Kahireli yöneticileri sevindirdiği gözlemleniyor. Frenk istilasında bile Sunni Müslümanlarla, Şiiler bir araya gelmemişken, kıyamete kadarda bir araya gelecek gözükmüyor. Yazar sayıca azınlıkta olan Frenklerin sayısının azlığını telafi edebilmek için iyi tahkim edilmiş kaleler inşa edildiğini yazar ve ekler Frenklerin sayıca azınlıkta kalma kusurunu yıllar yılı aşmalarını sağlayan ürkütücü- kalelerinden daha ürkütücü -bir kozlarının da Arap dünyasının uyuşukluğu olduğu söylenir. Birinci kısımda Selahaddin Eyyüb'nin "Frenklere bakın! Dinleri için nasıl gözleri dönmüşçesine savaşıyorlar; oysa ki biz Müslümanlar cihat yolunda hiç de ateşli değiliz" sözlerine yer veriyor. Müslüman ordusunun kesinlikle bütün bir kuvvet olmadığını, çıkarları çoğunlukla çelişen bir melikler koalisyonu olduğundan, bir emirin, ancak kişisel bir çıkarı varsa, bir başka emirin yardımına koştuğundan bahsediyor. (sy: 35) Kılıçarslan o zaman düşman olduğu Danişmentlerden bile yardım istiyor. Çünkü tek başına üstesinden gelemeyeceğinin farkında o zamanın tarihçisi İbnü'l Kalanasi Abbasi halifesinin Türklerin etkisinde olduğunu söylemiş. Sonraki zamanda tarih sahnesin çıkan Selahaddin Eyyübi'nin lafından da anladığımıza göre cihat çağrısı veya Türk'lere yardım çağrısı yapılmamış. Haşşaşilerin kurulma amacına, kurulma öncesi ve sonrasına da değinmiş. Hassan Sabbah'ın herkesce söylenen müridlerini afyonla uyuşturuyor söylentisine, gerçek olup olmadığı hususunda bir kanıtın olmadığı, adamlarının adanmışlığından ve cesaretinden bunun çıkarıldığı aktararak şüpheyle bakmış. Haşşaşilerin şia davası güderek, sunni müslümanların güç ve başarısını kırmak için Frenklerle işbirliği yaptığını anlatmış. Nureddin Zengi tam bir müslüman Türk devlet adamı profili nasıl olmalı adeta o sorunun cevabı olarak yaşamış. Çeyrek yüzyıldır kendisini boyunduruk altına almaya çalışan Haşşaşinlere, Frenklere ve Zengi'ye karşı amansız direnen Şam şehrini devlet adamlığı, politaka bilirliği, ilmi siyasetliğiyle feth etmesi takdire şayandır. Hatta yazar şöyle bir tespitte bulunur; " Arap dünyasını Frenkleri ezebilecek bir güç haline Nureddin getirecek ve zafer meyvelerini onun sağ kolu olan Selahaddin toplayacaktır." (sy. 139) Osmanlı Devleti ortaya çıkasıya kadar müslümanlar tarafından haçlıların toprağına savaş taşınamamış. Osmanlı Devleti ortaya çıkasıya kadar Haçlılar müslüman topraklarda asırlarca cirit atmış. Haçlılarla yine Suriye topraklarında, Kudüs ve Mısır da Türkler mücadeleye girmiş. Haçlıların ortadoğuda tutunamamasında en büyük faktörün Türkler olduğunu görüyorsunuz. Selahaddin'in bir çok kişisel özelliği Nureddin ZENGİ'ye benzer, hasımları onu efendisinin silik bir taklitçisi olarak değerlendirir. Selahaddin Kudüs'ü fetih ettikten sonra katliam ve yağma yaptırmamıştır. Kudüs'e 2 Ekim 1187 Cuma günü Miraç Kandilinde girer. Selahaddin Akka, Askalan veya Kudüs gibi ele geçirdiği her Frenk şehrinde ve kalesinde, düşman şövalyelerin ve askerlerin Sur'a sığınmasına izin verdiği için, bu şehri fethedilmeyecek kadar kuvvetlendirdi. Selehaddinin bu politikası Frenklerin, müslümanlara karşı Sur şehrinde güçlenmesini ve örgütlenmesine zemin hazırladı. Kitabın sonlarına doğru, Memlüklüler tarih sahnesine çıktıktan sonra sultan Baybars, Frenklerin üzerine acımasız bir şekilde gidiyor. 200 yıl önce Frenkler ortadoğuya nasıl kıyım yaparak geldiyse öylede kıyıma uğrayarak bu topraklardan gidiyor. Bu zamana kadar Osmanlı ile hep övündük Avrupa içlerine kadar İslam sancaktarlığı yaptı diye biz Türkler İslama sadece Osmanlı İmparatorluğu zamanında hizmet etmemişiz. Kitabı okurken her ne kadar yanlış sultanlar çıkmışsada yine Frenkelere karşı en büyük mücadeleyi Türkler vermiş ve Ortadoğu topraklarından o zamanın süper gücü olan Frenkleri Türkler atmış. Kitabın sonunda yazar son söz başlığı altında kitabın genel bir fotoğrafını çekmiş. Son söz kısmında yazar müslüman dünyasının bugünki durumunun düne dayandığını, bugününde dünden farklı olmadığını söylemiş. İki yıllık bir araştırmanın ürünü olan bu eseri herkesin okumasını tavsiye ederim. Bilmediniz çoğu şeyi öğreneceksiniz ve çoğu şeye bakış açınız değişecek.
Arapların Gözünden Haçlı Seferleri
Arapların Gözünden Haçlı SeferleriAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20221,810 okunma
·
99 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.