Gönderi

416 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 10 days
Doğu ile batının süreğen fikirsel çatışmasının en hararetli zamanlarında,1951 yılında yayımlanmış roman. Yayım tarihi önemli çünkü, yeni bir rejimin kılcallaşmaya çalıştığı Türkiye'de, batının tesirinin her geçen gün, hem dünyada hem de ülkemizde arttığı bir devirde yazıldığı bilinerek okunmalı bu roman. İşte Peyami Safa böyle bir dönemde, bu eseriyle, batı menşeli fikirlerin toplumda yarattığını düşündüğü manevi buhran ve "yanlış batılılaşma" karşısında, doğunun saflarında olduğunu ilan ederek, tüm bunlara dur deme ihtiyacı hissetmiş. Kitabın sonundaki bu pasaj da bu dediğimi pekiştiriyor: "... Kendine dön, kendine bak, kendine gel. Aptalca bir konfor aşkında doğduğu halde her biri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan teknik mucizelerin yanında, senin iç zıtlıklarını elemeye yarayacak ve seni kendinle boğuşmaktan kurtaracak ruh mucizelerini ara. İnan manevilere ve mukaddeslere, inan! Onlar hakkında küçük düşünmekten utan!..." Kitabın baş kahramanı olan, ideallerini Simeranya'da yaşatan Samim bile doğu ile batı arasındaki sıkışmışlıktan kaçamazken, kitapta bir nasihat gibi mütemadiyen vurgulanan yukarıdaki mesajın, realiteyle temasının kesildiği çok kez hissediliyor. Bu durum, yazarın haksız olduğu anlamına gelmiyor tabi ki. Romanın bu mesajları, belki de 150 yıldır evrensel olarak işleniyor zaten. Demek istediğim, tıpkı Meral gibi yalnız bir iki yüzlü olan insanlığın geldiği bu durumun tespiti yapılsa da bu durumdan kurtulmanın mümkün olmadığı da sessizce haykırılmış sanki. Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde de olan bu romantik tutum, okuyucuya tekrar tekrar aydınlanmanın verdiği suni haz dışında bir şey hissettirmiyor aslında. E zaten, biz de bundan fazlasını almak niyetiyle kitabın başına oturmuyoruz tabi. Yalnızız'daki en mühim tespit bana göre, yalnızlığın salt kalabalıklar içinde olan yalnızlık değil, kendimiz içindeki kendimizin yalnızlığı; ruhla bedenin, birinci ile ikincinin ahenksizliğinin meydana getirdiği yalnızlaşma olduğuydu. Zira, kalabalıklar içindeki yalnızlıktan daha acısı, tekemmül edememişliğin getirdiği yabancılık hissi ile akabinde ortaya çıkan kendinden nefret etme olgusudur. Uzmanı değilim ama sanırım bu durum id, ego ve süper ego arasındaki dengenin oldukça bozuk olduğu durumlardan birine tekabül ediyor. Nitekim, Meral'in idinin Samim ile dile gelen süper ego karşısında daimi bir zafer kazanması ve Meral'in bu çatışmalar karşısında egosunun sürekli ezilerek kendisinden nefret etmesi bunu gösteriyor. Romanın dili, yazıldığı dönem itibariyle ağır olmakla beraber, bazı bölümlerdeki oldukça karışık ve uzun cümleler romanın akıcılığına ket vurmuş diyebilirim. Ancak bu bölümler, romanın niteliğinden bir şey götürmüş diyemem. Kitabın edebi niteliğine göre daha az ön planda olmasının sebebi bu olabilir. Muhteşem psikolojik tahlilleri, dilin ustaca kullanımı ve halen cari olan evrensel problemlerin her devirde yaşayan karakterle anlatılması kitabı bana göre ebedi kılmış. Son olarak önemli bir tavsiye olduğunu düşündüğüm bu pasajla veda ediyorum: "İnsan ya geleneklere karşı koyup açık ve cesur yaşamalı, yahut da inandığı bazı kıymetler varsa, onlar için fedakarlık yapmalı. En çirkin şey ikisine birden sahip çıkan mürailik(iki yüzlülük)tir."
Yalnızız
YalnızızPeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 201921.9k okunma
·
36 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.