Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

145 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
#Okudum #KitapYorum #YaşamöyküselBirKaralama #EmreKaradağ #Tuba #145sayfa Merhaba arkadaşlar, Bugün sizlere Barış Kitabevi'nden çıkan, Emre Karadağ 'a ait "TUBA" isimli Yaşamöyküsel Bir Karalamayı tanıtmaya çalışacağım. Daha önce "LEYLÂ'YA MEKTUPLAR" kitabını okumuş tanıtımını yapmıştım. O da hacmi az yoğunluğu beyinde tıka basa dolulukta olup okuru hayran bırakan bir konuya sahipti. Tuba ile benzerliği bazı noktalarda var. Her ikisi de postmodern, anlatıcı yazar paslaşması, (tabi Tuba'da kadro daha fazla), kıyasıya bir çekişme, biraz ironi, tozlanmış aşklar, beklemeler, kayıplar, hüzünler, kavgalar, kapışmalar, sıkılmış içine büzülmüş bir gölge, biraz umut, ardından serseri bir vazgeçiş, bozuk düzene baş kaldırı, içindeki haneye asi duruş, bolca iyilik isteği, kara mizah, hayaller ve yine rafta kalan hevesler, kursakta niyetler, ikilem, başa sarma, tümden gelim, tüme varım ve daha pek çok sayamadıklarım. Efendim, çok sevgili okur; "TUBA" öyle bildiğiniz, konusu düzenli, uslu uslu, geçimi kolay, hemen anlaşılır bir eser değil. Tabiri caizse saksıyı çalıştırmak esas. Hazırlık yapmak şart. Biraz bilgi, araştırma, değerlendirme, öğrenme gerektiriyor. Çünkü sevgili Karadağ müthiş çalışmış dersine. Öyle ayrık otlar gibi çıkmamış ürün. Özen, emek, bolca kurgu, kutsal üç kitap, Hz. Süleyman Meselleri, mitoloji, kelime hazinesi, ilahi ayetlerin esinlerini büyük ustalıkla konu ve cümle evlerine yerleştirmesi, artı yerleşimin sırıtmaması sanki bir satranç oyunu gibi büyük ustalıkla işlemiş olması taktire şayan. Ben şimdiye dek böyle bir kitap okumadım. Daha doğrusu Yaşamöyküsel Karalama farklı bir tür. Bir yandan toplumsal yaşamla ilgili araştırma, öte yandan da eserdeki anlatıcıların ve/ya da kahramanların ayırıcı niteliklerinin belirlenmesi, zorlu ama aynı ölçüde de büyülü bir arayış. Bunları sahneleme gerçekten zor. Yazar ile anlatıcı arasında bulunduğu ileri sürülen yakınlığı, konuşmalarında, söyleşilerinde hem “beslemek”ten hoşlanıyor olması, hem de böyle bir yakınlığın varlığına karşı çıkıyor olması da ayrıca değişik bir durum. Garip ama bazen anlatıcı ben miyim? falan oluyorsunuz. Ortaya karışık en sevdiğiniz yiyeceklerle dolu bir tabak konuyor. Çünkü Tuba, ya da Tubamsı anlatımda şiir ya da nesir şeklinde, türüne göre trajik, didaktik, lirik teknikle yazılmasından ötürü zengin bir mozaiği var. Tretmandan sinopsise, şarkıya, şiire, günceden denemeye, tam on ayrı tür Tuba’da işlenmiş. Kitabın arka kitap tanıtımında yedi başlıkla birlikte dünyanın altı günde yaratılıp, yedinci günde dinlenildiği inancı taklit ediliyor. AFET, YARATILIŞ, HABİL ve KABİL, AFET gibi başlıklarla oluşan bölümlerde dini ve mitolojik öykülere açık bazen de gizli göndermeler var. Kapak resmi de anlaşılacağı üzere Tuba ve Tubaların yansımalarından oluşuyor. Satırlarda ilerledikçe anlatıcıların çokluğuna istinaden aynadaki yüzlerin artmasını buradan anlamanız kaçınılmaz. Kitabın ismini aldığı kişi TUBA, YAZAR, OKUYUCU, YARATICI, VARLIK, GÖLGE, MUSAHHİH, MÜRETTİP, MÜCELLİT, diyorum şimdilik. Okura göre sayı değişebilir de. Bir bölüm var ki! Öyle hoş, öyle gizemli. Bir adamla gölgenin çarpışması. Bu sanki öykünün omurgası. Ben çok sevdim. Gönlüm adamdan yanaydı ama, yazık ki Karenina gibi raylara düşse de gölgesi bir türlü yok edemedi tek bacaklı sulietini. Bir de sosyal medyadaki sağlı sollu yazışma formatı var "X", "Y" kromozomları kıyasıya konuşuyor (çarpışıyor). Yazarın okuyucusuna derkenar tutturma şeklindeki yönlendirmesinden, Emre Karadağ akrostişindeki sudaki izden hiç söz etmiyorum bile. Son bölüm meseller (ders alınacak söz, atasözü) kendi içinde tüm bölümleri kapsayan mesajlar var. Sanki tekrar kitabın başına dönüyorsunuz gibi. Bir de mitolojik kuramda bir ilerleyiş mevcut. Sisyphos, (Yunan Mitolojisinde, Yeraltı Dünyasında sonsuza kadar büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya mahkûm edilmiş bir kral). Kısır bir döngü desek yeri. Tuba, ablası, hastalık tanısı, babası, "süs" diyen sakallı dedesi. Tepsiye dökülen aksi yöne giden çay, odalarda ışıksızlık, perde altı gözüken ayaklar, kitap sayfalarını atlatmalar, filmleri ileri sarmalar... Belki hepsi sökülen hayat kazağını yeniden örmek içindi. Biraz sizin, benim, onun, biraz Karadağ'ın, kapı komşunun öyküsü... Ben; Tubayla kalbimden yüzlerce güvercin uçururdum kaçak düşlerime. Biliyorum çok uzattım, ancak kapsam geniş. 145 sayfaya bir sıfır ekleyin anlarsınız beni. Şimdi sevgili okur; bulunduğunuz yerden camı açın "GRÖNLAND" ı gördünüz sayın. İşte "TUBA" size böyle bir deneyim yaşatacak... Ne doymak bilmez mahluktur şu beşer; bir kuru ekmek, bir hırka ilanihaye yeter, buna nefsi tezkiye derler. (say. 61) Bazı suskunluklar, haykırışlardan çok daha baskındır. Haykırışın yankısı kaybolur elbet ama suskunluğun sinsi uğultusu hep kalır. ( say. 43) "Bazen, gitmek de kalmak kadar orada olmakmış." (say. 23)
Tuba
TubaEmre Karadağ · Barış Kitabevi · 20236 okunma
·
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.