"KİMSİN SEN ?" 13 yaşındaydım sanırım okuduğum "Sofie'nin Dünyası" romanında böyle bir not buluyordu posta kutusunda. Bu cümle beni öyle bir etkilemişti ki, o zamanlar tuttuğum günlüklerimde, sıklıkla kendime sormuştum bu soruyu. Bir aydır yine durmadan dolanmaya başladı bu cümle, kafamda. Dinliyorum cevaplarımı. Unuttuklarımı hatırlamaya çalışıyorum. Kendimi bildim bileli soruyorum, arıyorum, okuyorum, dinliyorum, yazıyorum. İdrak seviyem ne kadarına müsade ederse, o kadarını alıyorum. 16 yaşımda bir cümlem vardı ; "Bir yere ait hissetmemekle alakalı kronik bi durum benimki. Gün gelir elbet bende bulurum ruhumun aitliğini !"
En azından aradığım şeyin, özümle alakalı olduğunu kavramışım. Evet bugün hala soruyorum ama çok daha sakin, işaretleri okumaya çalışarak, kendimi hırpalamadan, yormadan, içimi dinleyerek. Burada olmam gerektiği için buradayım. Bulmam gereken, yapman gereken neyse onun için buradayım. Siz buna hayat amacı deyin, hayatın anlamı deyin, nasıl isterseniz. Ama buradaysak nedensiz değil. Bu yüzden hayatıma ucundan, kıyısından dokunanlar, tam ortasında bulunanlar, hayatlarına ucundan kıyısından dokunduklarım, tam ortasında bulunduklarım ; birbirimize öğrettiğimiz her şey için minnettarım. Bugünkü beni ben yapan tüm yaşanmışlıklarım. Bu dünya planında, yine dünya zamanıyla 2024 yılına giriyoruz. Esas yuvaya yolculuğumda yeni bir yıl daha hoş gelsin ve İnsan olmak gibi zor bi makamda bana verilenin farkındayım ve daha da çok farkında olacağım ! 🙏
Dipnot : Fotografta ki küçük beni sevgiyle kucaklıyorum ve onu çok seviyorum. Yol uzun, zaman zaman isyan etsede yılmadı, bıkmadı. Gökkubbenin içindesin artık, şimdi birlikte nefes almak vakti, çocuk kalbim ! 🙏