Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

400 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
14 günde okudu
*kitabın ilk bölümünü bitirir bitirmez yazdıklarım* 1995-1999 yılları arasında yazılmış ve 1999 yılında basılmış olan bu kitap 2 yıldır kütüphamde okunmayı bekliyor. Her kitabın bir zamanı olduğuna inanıyorum. Benim için nihayet bu kitabı zamanı gelmiş olmalı ki turuncu kapağıyla dikkati çekti ve başlayıverdim. Eğer kitabın kapağı turuncu olmasaydı ve okuduktan sonra bana sorsalardı kapağı ne renk yapalım diye, elbette turuncu derdim. Kitabın havasını yansıtan bir renk seçimi olmuş, kapağının rengine uyumlu olsun diye altını çizerken kullanmak için ben de turuncu kalem seçmiştim ki iyi de oldu. Cümlelerin hüzünlü havasına yakışan bir renk oldu. Kitap 3 bölümden oluşuyor, ilki alice harikalar diyarında, kahramanımız alice. Kitabın 25 yıl önce yazılmasında beni şaşırtan şeylerden biri dili oldu. İlk bölümdeki olay Amerika’da geçiyor. Kahramanımız bir Amerikan kadın ve bazı yerlerde olay, durum ya da duygu bazı İngilizce kelimelerle açıklanıyor. Bu durum günümüz sosyal medya dilinde oldukça yaygın olduğu gibi günümüzde yazılan edebi eserlere de yansımış durumda. Ancak 25 yıl öncesinden böyle bir şeyin yapılmış olması beni bir hayli şaşırttı doğrusu. Kitabın diline dair şaşırdığım şeylerden biri de Türk Edebiyatında alışkın olmadığım bir açık seçikliğe sahip olması. Ya da ben son zamanlarda çok fazla Tanzimat servet-i fünun ve cumhuriyet dönemi kitaplarını okumuş olduğum için çağdaş romandaki bu açık seçiklik alışkın olmadığım bir şey olarak çıktı karşıma bilemiyorum. Ama bu açık seçiklik insanın gözüne sokulurcasına dozu aşıp rahatsız edici bir şekilde değil de doğal akışın içerisinde verilmişti. Böylece göze batan şey olmaktan çıkıyor ve okuyucu kurgunun akışına bırakabiliyordu. Birinci bölümün dili hakkında söylemek istediğim bir başka şey de betimlemelerin çok etkili kullanılmış olmasıydı. Seçilen sıfatalar kullanılan benzetmeler ve ele alınan duyguların tanımlanması öyle ustaca yapılmış ki okurken hayran kaldım ve birbirinin ardına aktı gitti sayfalar. Kurgunun bilim-kurgusuna ek olarak aşkı ele alış ve inceleyiş tarzı da güzel ve merak uyandırıcıydı. İlk bölümü bir solukta okudum ve ikinci ve üçüncü bölümleri de okuyup arada bir bağlantı kurmak için sabırsızlandım. İlk bölümde alice bana sık sık Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye’sini hatırlattı. Benzer bir geçmişe sahip olan bu iki kadından Cevriye Alice gibi bir star olmasa da o da aşk konusunda Alice ile aynı kaderi paylaşıyor. Kendilerine el uzatan (yardımla ya da sevgiyle fark etmez) adamlara vurulan ve o adamları kaybettiğinde dahi unutmak istemeyen kalbinde onun aşkıyla yaşamak isteyen bu iki kadın bana nedense çok benzer göründü. *ikinci bölümü okur okumaz yazdıklarım* Kitabın ikinci bölümü Aynalı Pastane’ye geçtiğimizde ise başkahramanımız, aliye karşılıyor bizi. aliye alice’den farklı olarak daha hüzünlü geliyor bana. Daha yalnız. Alice en azından kısa bir süre de olsa sevilmenin ve sevmenin mutluluğunu tatmıştı. Aliye ise yalnızca cebini doyuran doyumsuz bir hayatta yapayalnız. Kendisini bu yola çeken dost bildiği insan da bu yalnızlığını körüklüyor. Kitabın kurgusunun gerçekliği ile gerçeküstülüğü o kadar güzel harmanlanmış ki. Hayatın iğrenç yüzünü hayatın gerçekleri olarak bize yansıtan yazar bir yandan da kurguya kattığı bilim-kurgu oyunlarıyla gerçeküstücü bir göz kırpmış okura. Okumak hoşuma gitti doğrusu. **üçüncü bölümden sonraki yorumum* İlk bölümde hoşuma giden ve beni şaşırtan belki de sarsan şeyler ikinci bölümde daha etkileyici bir biçimde karşıma çıkmıştı. Üçünce bölümde ise Ali’nin hikayesi ile birlikte duygularım arap saçına döndü. Kitaptan defalarca kez nefret ettim ama defalarca da sevdim kitabı. Bazı yerlerin gereksiz uzatılıp kendini tekrara düşerek midemi kaldırıp beni kitaptan tiksindirecek denli etkileyici olması yazarın gülü kalemine ve hayatın acı ve kötü gerçeklerine bağlı doğrusu. Evet Ali2nin neden öyle olduğunu anlatmak isteyen yazar cinselliği bir sapkınlık olarak ele almış(bence) ve bir şeyleri defalarca kez söylemiş gözümüze sokup, belki de boğazımıza parmak atarcasına midemizi bulandırıp okuduklarımızdan tiksindirmeyi başarmıştır. Ali’nin kustuğu yerlerde benim de ciddi manada kusasım geldi. Üçüncü bölümde birçok yeri okumakta çok zorladım kitabı bıraktım, sayfaları atladım falan. Ama cesaretimi toplayıp yeniden okuduğumda ve midemi kaldıran kısımları geride bırakıp kitap yeniden beni etkileyen heyecana kavuşunca özellikle ikinci bölümle bağlantı kurulan yerleri yeniden keyifle okumaya devam ettim. Vay be diyerek bitirdim kitabı. Uzun zamandır böylesine bana her duyguyu tattırıp etkileyen bir kitap olmamıştı. Yalnız güzel oluşuyla değil iğrenç oluşuyla da beni etkilemeyi başaran bir kitap. Yazar duyguları ve durumları betimlemekte, hikayeleştirmekte çok başaralı. Altını çizmekten kendimi alamadığım birçok satır bunun kanıtı olarak sayılabilir. *** ileride kitabı sindirip yeniden yorum olarak bir şeyler eklemek isterim..
Üç Aynalı Kırk Oda
Üç Aynalı Kırk OdaMurathan Mungan · Metis Yayınları · 20172,580 okunma
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.