Gönderi

Kulübeme yerleştim. Ceketimi kaşkolumu astım. Çantamdan Zehra'nın (ona bu adı ben vermiştim) hazırladığı nevaleyi, termosu çıkarıp alt bölmeye koydum. Kâğıt bardağım, su şişem, peçetem. Klimayı ayarladım. Cihaz son günlerde garip bir ses çıkarmaya başladı. Şefe haber verdim, baktıracak ama, sanırım sıra gelmedi. Korkuyorum klimadan. Patlarsa diye. Böyle bir şeyden konuşulmuştu galiba. Zaten metro istasyonundan, o dört kat yerin altından, o uğultulardan, o esrarengiz, durmadan durmadan, hangi yönden estiği belli olmayan hava akımından, dizi dizi neonlardan, sekizbuçuk dakikada bir geçen vagonların ıslığından, hoparlörlerden durup dururken birden boşalıveren mekanik sesten. Her sabahın köründe böyle yüreğim pırpır iniyorum bitmez tükenmez merdivenleri. Hazret-i Yusuf'un atıldığı kuyu. Kimse atmadı tabii beni. Kendi isteğimle her gün iniyorum. Hem bu işi bulmak için, yırtıcı bir çaba göstermiştim, "itaatkâr, namazında niyazında" diye tavsiye götürmüştüm Hacı Halis Bey'den gençlik kollarındaki delikanlıya ve oradan şirket müdürüne. Şimdi her gün on altı saatim geçiyor kuyuda. Yusuf'un ve babası Yakub'un ve Eyüp'ün ve Bünyamin'in ve şimdi burada anmaya mecalim olmayan diğer çile erlerinin sabrı gerekiyor bana. Ama zayıfım, biliyorum, kuyuya katlanırken, sadece Zehra'yı düşünüyorum çünkü. Artık bir şey düşünemeyeceğim. Aşağı yukarı, birbuçuk saatte, iki yüz kırk kişi para uzatacak, kart uzatacak, makine dolum yapacak. Şimdiden sıra olmuşlar bile. En önde aşina bir yüz var. Sivri burunlu ve gözlüklü, genç. Yüzüme, haftada bir gün, o da bazen, güneş ve gündüz görmeyen beyaz yüzüme, toplanıp düzene sokulmuş seyrek bıyığıma dik dik bakar, laf olsun diye, hani söylemese de olur gibisinden bir günaydın der, karşılık beklemez.
Sayfa 9 - MenfezKitabı okudu
·
25 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.