Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Nevroz, farklı nevrotik eğilimlerin catışması sonucunda ortaya cıkar. Nevrotik eğilimler birbirlerini pekiştirip guclendirmekle kalmayıp, yeni catışmalar da yaratırlar. Nevroz, küçük evrenlerden oluşan bir büyük evren’dir. _Her nevrotik belirti, altta yatan bir catışmayı gösterir. Çatışma belirtileri: Tutarsızlık, yorgunluk ve hırsızlıktır. Çözülmemiş catışmalar, kaygı, ruh cokuntusu, kararsızlık, durgunluk, coşkusal yalıtım vb. gibi durumlar yaratır. _Tıpkı beden ısısındaki bir artışın fiziksel hastalığın belirgin bir göstergesi oluşu gibi, tutarsızlıklar da catışmaların varlığının acık bir göstergesidir. Bir kız evlenmeyi her şeyden daha cok ister, yine de bir erkeğin kendisine yaklaşmasından urkup kacar. Çocuklarına aşırı duşkunluğu olan bir anne sık sık onlann doğum gunlerini unutur. Belirtilerden farklı olarak tutarsızlıklar, altında yatan catışmanın yapısına ilişkin sık sık gecici varsayımlara olanak verir. _Arkasında gizli olan catışmaların algılanmasına yonelik uzun ve dolambaclı yol katedilmediği surece kişiyi bunaltan bu ozel sorun cozulemez. _Çatışmaların altında yatan ve özgun bir şekilde bunların hepsinden sorumlu olan temel bir catışma olabilir mi? Temel çatışma, uyumsuz bir evlilik ve bununla ilgili çatışmalar; parasal konular, çocuklar, gelecek planları ve değişik konular üzerindeki kavgalar. _Diğer olaylarda ic catışmalar dışsallaştırılabilir ve bireyin bilinc duzeyinde, onunla cevresi arasındaki bir uyuşmazlık olarak gozukebilir. Gorunuşte asılsız korku ve ketlemeleri goren bir insan kendi icindeki karşı-akımlann derin kaynaklardan geldiğinin farkında olabilir. _İnsan kişiliğindeki temel bir catışma inancı eskilere dayanır ve ceşitli din ve felsefelerde onemli bir rol oynar. Işığın ve karanlığın, tanrının ve şeytanın, iyinin ve kotunun gucleri, bu inancın dile getirildiği yollardan birkacıdır. _Bilinc duzeyinde beliren şey aslında gercek catışmanın carpıtılmış ya da kılık değiştirmiş bir şeklidir. Bu nedenle başka turlu iyi işleyen kacamak yontemlerine karşın bir birey, buyuk bir karar verme zorunluluğuyla karşı karşıya kaldığı zaman bilincli bir catışmanın altında ezilebilir. Şu kadınla mı, bu kadınla mı evleneceğine, yoksa evlenmemesi mi gerektiğne, şu işe mi, bu işe mi gireceğine, bir arkadaşlığı surdureceğine mi yoksa bitireceğine karar veremez. Bu durumda kesin bir karara varma yetisinden hepten yoksun, bir uctan otekine mekik dokuyarak acıların en buyuğunu yaşayacaktır. Bu bunaltı icinde, konunun icerdiği ozel zorlukları netleştirmesini umarak bir analiste başvurabilir. Ve mutlaka duş kırıklığına uğrayacaktır, cunku o anki catışma, icsel surtuşmeler dinamitinin en sonunda patladığı nokta olmaktan ote birşey değildir. ****** _Dikkatimi en çok çeken şey, hastaların kendi içlerindeki açık celişkilere yönelik körlük derecesindeki anlayışsızlıklarıydı. Bunlara dikkatlerini cektiğim zaman kacamak yollara sapıyor ve ilgilerini yitirmiş gibi gozukuyorlardı. Tekrarlanan bu tur deneyimlerden sonra bu kacamaklı tutumun, sozkonusu celişkilerle uğraşmaya yonelik derin bir tiksintiyi dile getirdiğini anladım. Ve son olarak, bir catışmanın birdenbire algılanmasına gosterilen panik tepkileri bana dinamitle oynadığımı gosterdi. Bu catışmalardan bucak bucak kacmalarının iyi bir nedeni vardı: Bu catışmaların kendilerini paramparca edecek gucunden korkuyorlardı. Derken bunları "cozmeye"* ya da daha kesin olarak, bunların varlığını inkar etmeye ve yapay bir uyum yaratmaya yonelik şu ya da bu turden umutsuz cabalara yatırılan enerjinin ve zekanın şaşırtıcı boyutlarını algılamaya başladım. ****** ( Yapıcı Bir Nevroz Teorisi ) _NEVROZ’A KARŞI 4 ÇÖZÜM GİRİŞİMİ: _1_ Çatışmayı gizlemeye ve tersini one cıkartmaya yonelik. _2_ İnsanlardan kaçmak. Bu ayrıca bir cozum girişimine de karşılık geliyordu, cunku özle başkaları arasına bir uzaklık koyup bunu surdurmekle birey, catışmayı da devre dışı bırakmış oluyordu. _3_ İnsanlardan uzaklaşmak yerine kendinden uzaklaşması. Guncel ozun tamamı onun icin bir olcude gercekdışı bir şey durumuna geliyor ve birey bunun yerine, bu catışmaların artık catışmalar olarak değil de, zengin bir kişiliğin değişik yanlan olarak belirmesine neden olacak kadar yuceltilmesine neden olan ve kendisiyle ilgili ideal bir imaj yaratıyordu. Bu kavram, bugune dek anlayamadığımız ve bu nedenle tedavide de ele alamadığımız bircok nevrotik sorunun aydınlatılmasına yardıma olmuştur. Bu, ayrıca daha once butunleşmeye direnen iki nevrotik eğilimi yerli yerine oturtmuştur. Kusursuzluk ihtiyacı artık bireyin kendi ideal imajını gercek kılmaya yonelik yaptığı bir girişim olarak gorulmuştur; bu bağlamda beğenilme ozlemi, bireyin gercekten de kendi ideal imajı olduğunun dışarıdan onaylanmasına duyduğu bir ihtiyac olarak ele alınabilecek bir duruma gelmiştir. Ve bu ideal imaj gerceklikten ne kadar uzaklaşmışsa bu son ihtiyac da mantıksal acıdan o kadar buyuk, o kadar dayanılmaz olacaktı. Butun cozum girişimleri icinde ideal imajı kişiliğin tamamı uzerindeki geniş kapsamlı etkisi nedeniyle belki de en onemli girişimdir. Ama sonucta bu ideal imajın kendisi de yeni bir catlak yaratır ve dolayısıyla yeni yeni yamaları gerekli kılar. _4_ Çatışmayı ortadan kaldırmak. Dışsallaştırma diye adlandırdığım şeyle ic sürecler, bireyin kendi dışında gelişen surecler olarak algılanır. Eğer ideal imaj, guncel ozden bir adım uzaklaşmak anlamına geliyorsa, dışsallaştırma, daha koklu bir boşanmaya karşılık gelir. Ne var ki bu da yeni yeni catışmalar yaratır ya da daha cok, ozgun —özle (kişinin kendisiyle) dış dunya arasındaki— catışmayı buyuk ölcude ağırlaştırır. _Bunları 4 ana cozum girişimi olarak adlandırmamın bir nedeni, butun nevrozlarda —değişen olculerde de olsa— duzenli olarak etkinlik gostermeleri ve bir nedeni de, bunların kişilik icinde belirleyici değişmeler yaratmasıdır. Ama elbette bunlar olası tek girişimler değildir. Bunların arasında daha az genel bir oneme sahip olanlar, temel işlevi butun ic kuşkulan dindirmek olan keyfi haklılık; parcalanmış bir bireyi kesin irade gucuyle bir arada tutan kah oz-denetim ve butun değerleri kucumsemekle idealler bağlamında catışmalan devreden cıkaran inancsızlık gibi stratejik tutumları icermektedir. _Bu arada butun bu cozulmemiş catışmaların sonucları benim icin giderek daha cok acıklık kazanıyordu. Yaratılan cok ceşitli korkuları, enerji kaybını, ahlaki butunlukleri kacınılmaz zayıflamayı, kurtuluş olanağı olmayan bir tuzağa duşmuş olma duygusundan kaynaklanan derin umutsuzluğu goruyordum. _Nevrotik umutsuzluğun onemini kavradıktan hemen sonra, sadistlik eğilimlerinin anlamı sonunda goruş alanına girdi. Şimdi bunların, her zaman kendisi olmanın umutsuzluğunu yaşayan bir insanın bir başkasının deneyimini duşsel bir bicimde (temsili olarak) paylaşarak yaşama yoluyla bir avuntu bulma girişimine karşılık geldiğini anlıyordum. Ve sadistlik eğilimlerinde cok sık gozlenebilen tuketici tutku, bu tip bir insanın doyumsuz kinci zafer ihtiyacından kaynaklanıyordu. _Boylece dinamik merkezi, "insanlara yonelme," "insanlara karşı olma" ve "insanlardan uzaklaşma" tutumlan arasındaki temel bir catışma olan bir nevroz kuramı oluştu. _Nevrotik birey, bir yandan parcalanma korkusu, ote yandan bir butun olarak işlevlerini surdurme zorunluluğu yuzunden catışmalarını cozmek icin sonu gelmeyen umutsuz cabalar ortaya koyar. Bu yolla bir tur yapay bir denge yaratmayı başarabilse de, duzenli olarak yeni yeni catışmalar baş gosterir ve bunlan ortadan kaldırmak icin de surekli olarak yeni yeni ve daha ileri carelere ihtiyac duyulur. Bu birlik sağlama mucadelesindeki her adım, nevrotik kişiyi daha duşmanca, daha caresiz, daha cok korkulu, kendinden ve başkalarından daha cok yabancılaşmış bir duruma sokar ve sonucta catışmalardan sorumlu olan gucler giderek daha da şiddetlenir ve bu catışmaların gercek anlamda yeniden cozulme olasılığı daha cok azalır. Nevrotik, sonunda umutsuzluğa kapılır ve sadistce arayışlarla bir tur avuntu bulmaya calışabilir, bu da sonucta bireyin umutsuzluğunu artıracak ve yeni catışmalar yaratacak bir etkiye sahiptir. _Bu kuramı yapıcı olarak adlandırıyorum, cunku bu kuram ilk defa nevrotik umutsuzluğu ele almamıza ve analiz etmemize olanak vermektedir. Her şeyden once bu kuram, nevrozların sacmalık derecesinde basit araclarla "iyileştirebileceğimiz” inancını taşıyan ve gercekci bir temele dayanmayan sozde iyimserliği ortadan kaldırmaktadır. Nevrotik catışmalar ussal kararlarla gercek anlamda yeniden cozulmezler. Nevrotik insanın cozum girişimleri boşuna olmakla kalmaz, zararlı da olur. Ama bu catışmalar, bunlan yaratan kişilik icindeki koşullann değiştirilmesiyle gercek anlamda yeniden çözülebilirler. _Freud'un nevrozlara ve bunların tedavisine ilişkin karamsarlığı, onun insanın iyiliğine ve insan gelişimine duyduğu inancsızlığının derinliklerinden kaynaklanmaktadır. O, insanın acı cekmeye ya da yok etmeye mahkum olduğunu savunmuştur. Ona gore insanı surukleyen icguduler sadece denetlenebilir ya da olsa olsa "yuceltilebilir." İnsanın, var olan kendi potansiyellerini geliştirip onurlu bir insan olma arzusuna olduğu kadar bunu yapabilme yetisine de sahip olduğuna ve kendisiyle ve dolayısıyla başkalarıyla olan ilişkileri bozulduğu ve bu bozukluk surduğu zaman bu potansiyellerin yozlaştığına inanıyorum. İnsanın değişebileceğine ve yaşadığı surece bu değişmeyi surdurebileceğine inanıyorum. Ve bu alandaki derin bir kavrayışla birlikte bu inanc da artmıştır. ****** _1. NEVROTİK ÇATIŞMALAR VE ÇÖZÜM_ _Nevrotik çatışmaların acıklı doğası: _Catışmalara sahip olmak demek nevrotik olmak demek değildir. Şu ya da bu donemde arzularımız, ilgilerimiz, inanclarımız, cevremizde bulunan diğer insanlannkilerle mutlaka catışacaktır. Ve tıpkı cevremizle aramızdaki bu tur catışmaların cok yaygın oluşu gibi, kendi icimizdeki catışmalar da insanın butunsel bir parcasıdır. _Bir hayvanın edimleri buyuk olcude icguduleri tarafından belirlenir. Bunun tersine secim yapma ve kararlar verme zorunluluğu insanlar icin bir yuk olduğu kadar insana ozgu bir ayrıcalıktır da. Ters doğrultularda gelişen arzular arasında bir karar vermek zorunda kalabiliriz. Örneğin, yalnız olmak isteyebiliriz ama ayrıca bir arkadaşla birlikte olmayı da isteyebiliriz; hem tıp, hem de muzik oğrenimi yapmak isteyebiliriz. Başkalarıyla iyi gecinme arzusuyla onlara karşı duşmanca bir goruşu dile getirmeyi iceren bir inanc arasında kalmış olabiliriz. Bu tip catışmaların turu, yoğunluğu ve boyutları buyuk olcude icinde yaşadığımız toplum tarafından belirlenir. _Bir bağlılık bir başka bağlılığın sınırlarını zorlayabilir; kişisel arzular grup icindeki yukumluluklerle catışabilir. _Çelişik değerlerin ve butunuyle farklı yaşam bicimlerinin yan yana var olduğu hızlı bir geciş dönemi yaşayan bir toplumda bireyin yapmak zorunda olduğu secimler cok yönlü ve zordur. Toplumun beklentilerine uyabilir ya da asi ve bireyci, dışadonuk olabilir ya da dunyadan elini eteğini cekmiş bir yaşam surebilir; başarıya tapabilir ya da kucumseyebilir; cocukların katı bir disiplin altında tutulması gerektiğine inanabilir ya da pek fazla karışmadan yetişmelerine izin verebilir. Cinsel ilişkileri insanca yakınlaşmanın bir dışavurumu olarak gorebilir ya da bunları sevecenlik bağlarından koparabilir; ırk ayrımı yapabilir ya da insanca değerlerin derinin rengine ya da burnun yapısına bağlı olmadığını savunabilir. Burada sadece nevrotik olmayan normal insanlardan söz ediyorum. _Duygularımızın neler olduğunun farkında olmamız gerekir. Bir insandan gercekten hoşlanıyor muyuz, yoksa hoşlanmamız gerektiğine inandığımız icin mi hoşlandığımızı sanıyoruz? _Eğer kendimizi sadece cevremizdeki değerlere uyarlamışsak, en önemli çıkarımızda baş göstermesi gereken catışmalar ortaya cıkmaz. Örneğin bir erkek cocuk, darkarfalı babasının bilgeliğini hicbir zaman sorgulamamışsa, babası onun kendi tercih ettiği işin dışında bir işe girmesini istediği zaman, onemli bir catışma ortaya cıkmayacaktır. _Bir başka kadına aşık olan evli bir erkek aslında bir catışmanın kucağına duşmuştur ama evliliğe ilişkin kendi inanclarını oluşturmayı başaramadığı zaman catışmayla yuzleşmek ve şu ya da bu şekilde bir karara varmak yerine, en az direnmenin olduğu yone suruklenecektir. _Bir karar vermek, bunun sorumluluğunu ustlenmeye gonullu ve ustlenme yetisine sahip olmayı gerektirir. Bu, yanlış bir karar verme riskini goze almayı ve bunun sonuclarına, bunlardan oturu başkalarım suclamaksızın katlanmaya hazır olmayı da icerecektir. _Dış görünüm aldatıcı olabilir. Bizim imrendiğimiz insanların bir coğu duygusuzluk, uydumculuk ya da fırsatcılık yuzunden, bir catışmayla gercek anlamda yuz yuze gelme ya da bunu kendi inancları temelinde gercek anlamda cozmeye calışma yetisinden yoksundur ve sonucta sadece anlık cıkar peşinde suruklenmektedir. _Coğumuz farkında olmadan catışmaların yırtıcı pencesine duştuğumuz icin, yaşamları bu calkantıların olumsuz etkilerinden uzak ve duzgun bir yoldan akıp gidiyor gibi gozuken insanlara imrenme ve hayranlık duyma eğilimi gosteririz. _Nevrotik icin duyguların ve arzuların farkına varılması duşuk bir duzeydir. Sık sık, bilincli ve acıkca algılanan duygular sadece bireyin duyarlı noktalarına gelen darbelere gosterilen korku ve kızgınlık tepkileridir. Ve bu tepkiler bile bastırılabilir. Zorlanımlı standardlar mevcut ideallere oylesine sızar ki, bu idealler yon verme gucunden yoksun kalır. Bu zorlanımlı eğilimlerin baskısı altında, konunun icerdiği vazgecme becerisi gucunu yitirir ve birey kendi sorumluluğunu ustlenme yetisinden hepten yoksun kalır. _Secimin icerdiği etkenlerin oneminin kavranması bize, uğruna caba gosterebiliceğimiz idealler ve bu secim icinde yaşamımıza bir yon kazandırabilir. _Kökleri ruhsal körelmede yatan düzmece bir dinginlik, hicbir şey değildir, ama imrenme uyandırabilir. Bu, bizi mutlaka zayıf duşurecek ve herhangi turden bir etki karşısında kolay bir av yapacaktır. Can sıkıcı olabilse de bir catışmayı bilerek yaşamak, değer bicilmez bir yarar sağlayabilir. Kendi catışmalarımızla ne denli cok yuz yuze gelir ve kendi cozumlerimizi ararsak, o kadar cok icsel ozgurluk ve yapısal guc kazanacağız demektir. Ancak gerilime katlanmaya hazır olduğumuz zaman kendi gemimizin kaptanı olma idealine yakınsayabiliriz. ****** _NORMAL – NEVROTİK ÇATIŞMA FARKI _ _Normal ile nevrotik catışmalar arasındaki temel fark, normal insan icin catışan cıkarlar arasındaki uyuşmazlığın, nevrotik birey icin olandan cok daha az olması gerceğinde yatar. Normal insanın yapmak zorunda olduğu secim, oldukca butunleşmiş bir kişiliğin catısı altında her ikisi de olası olan iki eylem yolu arasındadır. Şematik olarak konuşursak, normal insandaki catışan doğrultular birbirlerine 90 derecelik ya da daha az bir sapma gosterirler; oysa nevrotik bireyde bu sapma 180 dereceye ulaşacak duzeydedir. Normal bir catışma butunuyle bilincli olabilir; nevrotik bir catışma ise olanca temel öğeleriyle her zaman bilincsizdir. Normal catışma, bireyin gercekten de arzu edilir bulduğu iki olasılık ya da gercekten değer verdiği iki inanc arasındaki guncel bir secimle ilgilidir. Bu nedenle onun icin zor olsa ve bir tur vazgecmeyi gerektirse de akla yatkın bir karara varması olasıdır. Bir catışmanın pencesine duşen nevrotik bireyin secme ozgurluğu yoktur. Karşıt doğrultulardaki eşdeğerde zorlayıcı olan gucler tarafından gudulendirilmektedir ve bunlardan hicbirisini izlemeyi istememektedir. Dolayısıyla genel anlamda bir karara varması olanaksızdır. Ortada kalmıştır, hicbir cıkar yolu yoktur. Catışma ancak, konunun icerdiği nevrotik eğilimler uzerinde calışılarak ve boylece bu eğilimlerden hepten vazgecebilmesi icin bireyin kendisiyle ve başkalarıyla olan ilişkilerini değiştirerek gercek anlamda yeniden cozulebilir. Bu catışmaların hem algılanması zordur, bir insanı caresiz bırakırlar, hem de bireyin korkmakta haklı olduğu yıkıcı bir guce sahiptirler. Bu tipik ozellikleri kavramadığımız ve goz onunde bulundurmadığımız surece, nevrotik bireyin kalkıştığı ve nevrozun ana parcasını oluşturan umutsuz cozum girişimlerini anlayamayız. Bu catışmaların varlığını bilincsizce inkar ettiği icin, kesin anlamda konuşursak o, bunları "gercek anlamda yeniden cozmeye" calışmaz. Bilincsiz cabalan sorunlannı "cozmeye" yoneliktir. ****** _2. TEMEL ÇATIŞMA_ _Catışmalar nevrozlarda genelde kabul edilenden sonsuz ölcude daha buyuk bir rol oynarlar. Ancak bunların tespit etmek —bilincsizlik ve inkar yuzunden— kolay bir iş değildir. _Nedensel ilişkinin kavranması, burada dikkatimizi acık rahatsızlıklardan, bunların kaynaklarına yöneltmemize yardım edecektir. _Freud; erken bir yaşta yasaklayıcı cevre, ice yansıtılıyordu ve ondan sonra da yasaklayıcı superego olarak ortaya cıkıyordu. Cağdaş psikolojide Freud, diğer cizgilerde olduğu gibi bu cizgide de yol gosterici bir calışma yapmıştır. Freud’un ilk savı, temel catışmanın, doyumu amaclayan durtuler eşliğindeki icgudusel itkilerimizle yasaklayıcı cevre —aile ve toplum— arasındaki bir catışma olduğu yolundaydı. _Freud'un libido kuramını kabul etmesek de anlamaya çalışalım: bencil itkilerimizle yasaklayıcı bilincimiz arasındaki zıtlaşmanın, cok yonlu catışmalarımızın ana kaynağı olduğu goruşudur. Ben de bu karşıtlaşmaya nevrozun yapısında onemli bir yer veriyordum. Bu karşı-savın nedeni daha sonra acıklık kazanacaktır. Arzularla korkular arasındaki catışmanın, bir nevrotiğin kendi icinde bolunmesine neden olabilecek ve gercekten de bireyin yaşamını yıkabilecek kadar belirleyici bir sonuca yol acabileceğine inanıyorum. Gorebildiğim kadarıyla catışmanın kaynağı, nevrotiğin bir şeyi yurekten isteme yetisini yitirmesi cercevesinde yoğunlaşmaktadır. Cunku nevrotiğin arzuları bolunmuştur, yani bu arzular karşıt doğrultularda etkinlik gostermektedir. Gercekten de bu, Freud'un goruntulediğinden cok daha ciddi bir durum oluşturacaktır. Freud’a gore temel catışma evrenseldir ve kural olarak cozulemez; yapılacak tek şey daha iyi uzlaşmalara ya da daha iyi bir denetime ulaşmaktır. Bana gore ise her şeyden once temel nevrotik catışma, zorunlu olarak baş gösterme ve ortaya cıktığı zaman cözülmesi olasıdır. Freudun "yaşam" ve "ölüm" icguduleri kuramı, insanlardaki yapıcı ve yıkıcı gücler arasındaki bir catışmaya indirgenir. Freud, mazoşizm ve sadizm itkilerini, cinsel ve yıkıcı icguduler arasındaki bir kaynaşma olarak acıklama olasılığım gormuştur. _Bu karşı savın nedeni daha sonra acıklık kazanacaktır. Burada şu kadarını belirteyim; arzularla korkular arasındaki catışmanın, bir nevrotiğin kendi icinde bolunmesine neden olabilecek ve gercekten de bireyin yaşamını yıkabilecek kadar belirleyici bir sonuca yol acabileceğine inanıyorum. Freud'un one surduğu turden bir ruhsal durum, nevrotik bir insanın bir şey uğruna butun kalbiyle caba gosterme yetisini koruduğu, sadece, bu cabaların, korkuların kostekleyici etkisi tarafından engellendiği anlamına gelecekti. Gorebildiğim kadarıyla catışmanın kaynağı, nevrotiğin bir şeyi yurekten isteme yetisini yitirmesi cercevesinde yoğunlaşmaktadır. Cunku nevrotiğin arzulan bolunmuştur, yani bu arzular karşıt doğrultularda etkinlik gostermektedir. Gercekten de bu, Freud'un goruntulediğinden cok daha ciddi bir durum oluşturacaktır. _Bu kuramı nevrozlar konusuna uygulamak, ahlak değerlerinin ele alınmasını gerektirecekti. Ancak Freud'a gore bunlar, bilim dunyasına zorla giren davetsiz konuklardı. Kendi inanclarıyla uyum icinde, ahlak değerlerinden yoksun bir psikoloji geliştirmeye calıştı. İşte bu doğal bilimler anlamında "bilimsel" olma cabasımn, Freud'un doğal bilimlere dayanan kuram ve tedavisinin boylesine daracık sınırlara sıkışıp kalmasının en onemli nedenlerinden birisi olduğuna inanıyorum. Ozellikle, bu bilimsel olma cabası onun bu alandaki geniş calışmalarına karşın catışrrfalann nevrozlardaki rolune gereken değeri vermeyi başaramay ışına katkıda bulunmuş gibidir. _Jung da insanlardaki karşıt eğilimlere onemli bir yer vermiştir. Gercekten de birey icinde etkinlik gosteren celişkiler onu oylesine etkilemiştir ki, bunu genel bir yasa olarak, yani, herhangi bir oğenin varlığının zorunlu olarak kendi karşıtının varlığını gosterdiğini kabul etmiştir. Ona gore dışadonuk bir dişilik, icedonuk bir erkeksiliği; yuzeydeki bir dışadonukluk, gizli bir icedonukluğu; dıştaki bir duşunme ve mantık yurutme ustunluğu, icteki bir hissetme ustunluğunu anıştırır, vb. Bu noktaya kadar, Jung'un catışmalar, nevrozların temel bir ozelliği olarak değerlendirdiği izlenimi edinilecektir. Ne var ki o daha da ileri gider ve bu karşıtların catışmadıklarını, birbirlerini tamamlayan şeyler olduklarını —amac, her ikisini de benimsemek ve boylece butunluk idealine yakınsamaktır— soyler. Ona gore nevrotik insan, tek yanlı bir gelişmeye kendini kaptıran insandır. Jung, bu kavramları, tamamlayıcılar yasası olarak adlandırdığı şey icinde formule etmiştir. Şimdi ben de bu karşıt eğilimlerin, butunleşmiş bir kişilik icinde hicbirisinden vazgecilemeyecek olan tamamlayıcı oğeler icerdiklerini anlıyorum. Ama benim goruşumde bunlar zaten nevrotik catışmaların urunleridir ve birey ısrarla bunlara tutunur cunku bunlar, onun catışmalarını cozme girişimlerine karşılık gelir. Orneğin eğer icedonukluk, insanlardan uzak olma, kendi duygularıyla, duşunceleriyle ya da hayal dunyasıyla başkalarınınkilerden daha cok ilgilenme eğilimini doğal bir eğilim—yani, yapısal olarak oluşan ve deneyimle pekiştirilen bir eğilim olarak— değerlendirseydik, Jung’un bu sonuclandırması doğru olurdu. Bu durumda aktif terapi calışması, bireye gizli "dışadonukluk” eğilimlerini gostermek, her iki yoldan birisindeki tek yanlı gelişmenin tehlikelerine dikkati cekmek ve her iki eğilimi de benimseyip bunlarla yaşaması icin onu yureklendirmek olurdu. Ancak, icedonukluğu (ya da benim adlandırmayı yeğlediğim gibi, nevrotik coşkusal yalıtımı) başkalarıyla girilen yakın ilişkilerde yukselen catışmalardan kacmaya yonelik bir arac olarak ele alırsak, işimiz onu daha dışadonuk olmaya ozendirmek değil, altta yatan catışmaları analiz etmek olacaktır. Yurektenlik amacına ancak bu catışmalar gercek anlamda cozuldukten sonra yakınsanabilir. _Benim kendi konumumun evriminden gecersek, nevrotik bireyin temel catışmasının, onun diğer insanlara karşı geliştirdiği temelde celişik olan tutumlarında yattığını goruyorum. Ayrıntılara gecmeden once Dr. jekyll ve Mr. Hyde oykusundeki bu tur bir celişkinin dramatize sunusuna dikkati cekmeme izin verin. Onu bir yandan iyilik dolu, duyarlı, canayakın, yardımsever birisi olarak, ote yandan da vahşi, acımasız, kaba ve bencil birisi olarak goruruz. *** _ÇOCUKLAR_ _Cevredeki zararlı etkenler cocuklarda guvensizlik yaratabilir. Buyurganlık, umursamazlık, tutarsız davranış, cocuğun bireysel ihtiyaclarına yonelik bir saygı yokluğu, gercek bir yol gostericilikten yoksunluk, kucumseyici davranışlar, cok fazla beğeni ya da beğeni yokluğu, guvenilir yakınlık yokluğu, anne-baba arasındaki tartışmalarda taraf tutma zorunluluğu, cok fazla ya da cok az sorumluluk, aşın koruyuculuk, diğer cocuklardan yalıtım, haksızlık, ayrım gozetme, yerine getirilmeyen vaadler, duşmanca hava vs vs... Bu bağlamda ozellikle dikkati cekmek istediğim tek etken, cocuğun cevrede gizli olan ikiyuzluluğe yonelik duygusudur. Bu, annesinin ve babasının sevgilerinin, comertliklerinin, durustluklerinin, ictenliklerinin vb bir aldatmacadan başka bir şey olmayabileceği duygusudur. Bu rahatsız edici koşulların altında ezilen cocuk, varlığını koruyabileceği, bu duşmanca dunyayla başa cıkabileceği yollar arar. Kendi zayıflığına ve korkularına karşın, bilincsizce, cevresinde işleyen özgun guclerle savaşma taktikleri geliştirir. Bunu yapmakla sadece stratejiler değil, ayrıca kişiliğinin parcaları olan kalıcı kişilik eğilimleri de geliştirir. Ben bunları "nevrotik eğilimler" olarak adlandınyorum. _Cocuğun cevresiyle başa cıkmak icin ilk bakışta karşımıza oldukca karmaşık bir tablo cıkabilir. Bir cocuk bu durumda insanlara yönelebilir; onlara karşı bir tutum takınabilir ya da onlardan uzaklaşabilir. İnsanlara yönelirken kendi caresizliğini kabul eder ve yabancılaşmasına ve korkularına karşın başkalarının sevgisinin kazanmaya ve onlara yaslanmaya calışır. Ve ancak bu yolla onlarla kendisini guvenlikte hissedebilir. Eğer ailesinde birbirleriyle anlaşmayan taraflar varsa, ailedeki en guclu kişi ya da gruba bağlanacaktır. Onlara boyun eğerek, kendisini daha az zayıf ve daha az yalıtılmış yapan bir ait olma ve destek duygusu kazanacaktır. İnsanlara karşı bir tutum takınırken, cevresinde kendisine yonelik bir duşmanlık olduğuna inanır ve bunu kabul eder, bilincli ya da bilincsizce kavga etmeye karar verir. Öteki insanların kendisine yonelik duygulanna ve niyetlerine kesinlikle guvenmez. Kendisi icin acık olan her yoldan başkaldırır. Kısmen kendini korumak ve kısmen de öc almak icin daha guclu olmak ve onları yenmek ister. İnsanlardan uzaklaşırken ait olmayı da kavga etmeyi de istemez, ancak insanlardan uzak durmaya karar verir. Diğer insanlarla oyle pek fazla ortak şeyleri olmadığına, onların şoyle ya da boyle kendisini anlamadıklarına inanır. Kendisine ait bir dunya —doğadan, oyuncak bebeklerden, kitaplardan, duşlerden oluşan bir dunya— kurar. Bu uc tutumun her birisinde temel kaygının icerdiği oğelerden birisi aşın bir onem kazanır: ilkinde caresizlik, İkincisinde duşmanlık, ve ucuncusunde yalıtım. Cunku bu tutumlann geliştiği koşullar altında mutlaka hepsi de var olacaktır. Genel tabloda gorduğumuz şey, sadece baskın cıkan tutumdur. Belirgin bir şekilde başkalarına yaslanan ve boyun eğen bir tipte ayrıca saldırganlık eğilimleri ve bir coşkusal yalıtım ihtiyacı da gozleyebiliriz. Aynca ağır basan tutum her zaman olmasa da coğunlukla bireyin bilinc duzeyine ulaşmaya en elverişli olanıdır. _Dibe coken eğilimlerin gucunun cok buyuk olabileceği, ağır basan eğilimle uyarlanan tutumun tersine cevrildiği bircok olayda acıklık kazanır. Kadınların ozgecmişleri sık sık bu tur bir değişmeyi ortaya cıkanr. Daha once hırslı, erkeksi, asi olan bir genc kız, aşık olduktan sonra uysal, kesinlikle hırstan yoksun, bağımlı bir kadın olabilir. _Eğer ilk deneyimlerin etkisi cocuğu katı bir yapıda şekillendirecek kadar gucluyse, yeni hicbir deneyim bir donum noktası yaratamayacaktır. Bunun bir nedeni kısmen, bireyin her yeni deneyimi kendi kurulu duzeninin diliyle yorumlamasıdır. Orneğin dostlukla karşılaşan saldırgan tip, bunu ya aptallığın bir dışa vurumu ya da onu kullanmaya yonelik bir girişim olarak goruntuleyecektir; boylece yeni deneyimler eski yapıyı pekiştirmeye eğilim gostermenin otesinde pek bir işe yaramayacaktır. Nevrotik bir insan kendini farklı bir tutama uyarladığı zaman bu, sanki sonraki deneyimler kişilik icinde belli bir değişme yaratmış gibi gozukur. Aslında burada olan şey, ic ve dış baskıların birleşerek onu baskın cıkan tutumundan oteki uç lehine vazgecmeye zorlamasıdır; ama her şeyden once catışmalar olmasaydı bu değişme de olmayacaktı. Yine de değişme gozuktuğu kadar koklu değildir. _İnsan, başkalarına boyun eğme, kavga etme ve kendini tutma becerisine sahip olmalıdır. Bu uc tutum birbirlerinin tamamlayıcıları olabilir ve uyumlu bir butunluk oluşturabilir. Eğer birisi ağır basıyorsa bu, sadece tek cizgi boyunca aşırı bir gelişmeye dikkati ceker. _Ama bu uc tutumun nevrozlarda uzlaşmaz oluşunun birkac nedeni vardır. Nevrotik insan esnek değildir; tutumu belli bir duruma uygun duşsun ya da duşmesin, boyun eğmeye, kavga etmeye ya da uzak durmaya itilir ve başka turlu davranırsa paniğe kapılır. Bu nedenle bu uc tutumun hepsi aynı insanda belli bir oranda bulunduğu zaman birey mutlaka ağır bir catışmanın kucağına duşecektir. _Catışmanın boyutlarını genişleten bir başka etken de, bu tutumların insan ilişkileriyle sınırlı kalmaması, habis bir urun organik yapının tamamına yayılması gibi, bu tutumların da yavaş yavaş kişiliğin tamamına sızmasıdır. Bunlar sadece bireyin başkalarıyla olan ilişkisini değil, ayrıca kendisiyle ve genelde yaşamla olan ilişkilerini de icine alarak son bulur. _İnsan ilişkileri oylesine belirleyicidir ki bunlar geliştirdiğimiz nitelikleri, kendimiz icin oluşturduğumuz amacları, inandığımız değerleri mutlaka şekillendirecektir. Butun bunlar da sonucta başkalarıyla olan ilişkilerimizi etkileyecektir ve bu nedenle kopmaz bir bicimde ic ice gecmişlerdir. _Bana gore uzlaşmaz tutumların yarattığı catışma nevrozların cekirdeğini oluşturmaktadır ve dolayısıyla temel olarak adlandırmayı hak etmiştir. Geniş anlamda ele alınırsa bu kuram, nevrozlannın insan ilişkilerindeki bir rahatsızlığın belirtisi olduğu yolundaki daha once savunduğum goruşun bir gelişimi olarak değerlendirilebilir. *** Örnek 1 _Bir mühendis, sık sık yorgunluk ve sinirlilik nöbetleri yaşıyordu. Çünkü onun goruşleri, diğer iş arkadaşlannın goruşlerinden daha az ilgi gormuştu. Kısa bir sure sonra da onun bulunmadığı bir anda konuya ilişkin bir karar alınmıştı ve sonucta ona kendi goruşlerini acıklama fırsatı tanınmamıştı. Bu koşullar altında, bu işi bir haksızlık olarak değerlendirebilir ve mucadeleye girişebilirdi ya da coğunluğun kararını saygıyla karşılayayıp benimseyebilirdi. Bu durumda bu iki tepki de tutarlı olurdu. Ama o bunlardan hicbirisini yapmaz. Derin bir yara aldığına inanmasına karşın mucadele etmez. Bilinc duzeyinde sadece sinirlendiğinin farkındaydı. Kendi icindeki oldurucu ofke sadece ruyalarında ortaya cıkmıştı. Yorgunluğunun baş sorumlusu bastırılmış bir ofkeydi. Bu, başkalarına yonelik öfkesiyle kendi pısırıklığından ötürü duyduğu kendine yönelik öfkenin bir karışımıydı. Tutarlı bir yoldan tepki gostermeyi başaramayışına bir etkenler grubu neden olmuştu. Desteklenmesi icin başkalarının saygısına ihtiyac duyan ve kendine ilişkin olan bir ideal imaj yaratmıştı. Bu, o zamanlar bilincsizdi. O sadece, alanında kendisi kadar zeki ve usta bir başka muhendisin daha bulunmadığı onermesi temelinde hareket etmekle yetinmişti. En kucuk bir saygısızlık bile bu onermeyi işlemez kılabilir ve ofke yaratabilirdi. Ayrıca, başkalarını azarlamaya ve kucuk duşurmeye —bu onun icin oylesine kabul edilemez bir tutumdu ki bunu aşın dostluk gosterisiyle gizliyordu— yonelik bilincsiz sadistlik durtulerine sahipti. Buna, onun icin insanların gozune girmeyi yaşamsal bir zorunluluk durumuna getiren bilincsiz bir başkalarını kullanma itkisi eklenmişti. Genellikle uysallık, teslimiyetcilik ve kavgadan kacınma tutumlanyla birleşen zorlanımlı bir onaylanma ve sevecenlik ihtiyacı başkalarına olan bağımlığını artırmıştı. Bu nedenle bir yandan yıkıcı saldırılarla — tepkisel ofke ve sadistlik durtuleri— ote yanda kendi gozunde ussal ve iyi gozukme arzusu eşliğindeki sevecenlik ve onaylanma ihtiyacı arasında bir catışma vardı. Bunun sonuncuysa farkına varmadan gecen ic patlamaydı. Buna karşın bunun dış belirtisi olan yorgunluk, bizim muhendisin etkinliklerini butunuyle felc etmişti. _Dikkatimizi ilk ceken şey bunların mutlak anlamda uzlaşmaz (uyuşmaz) yapılarıdır. Gercekten de tanrısal saygı talepleriyle yağcı uysallık arasındaki karşıtlıktan daha zıt olan kutuplar duşunmek cok zor olacaktı. İkincisi, catışmanın tamamı bilincaltında kalır. Bu catışma icinde etkinlik gosteren celişik eğilimler algılanmamış, tersine derinlere bastırılmıştır. İceride surup giden savaşın ancak kucuk kabarcıktan yuzeye yaklaşabilmiştir. Coşkusal etkenler ussallaştınlır. Bu bir haksızlıktır; bir hakarettir; benim goruşlerim daha iyiydi. Ucuncusu, her iki doğrultudaki eğilimler de zorlanımlıdır. *** Örnek 2 _Serbest calışan bir yapımcı, iyi bir arkadaşından kucuk miktarlarda para calıyordu. Dış ortam hırsızlığı gerektirmiyordu; paraya ihtiyacı vardı ama arkadaşı, gecmişte olduğu gibi şimdi de bu parayı ona seve seve verirdi. Calma yolunu secmesi ozellikle ilgincti, cunku gercekte dostluğa buyuk bir değer veren saygın bir insandı. Bunun altında aşağıdaki catışma yatıyordu. Bu kişinin belirgin bir nevrotik sevecenlik ihtiyacı, ozellikle butun pratik konularda ozel bir ilgi gorme özlemi vardı. Bununla birleşen bilincsiz bir başkalarını kullanma (somurme) itkisi vardı. Yontemi hem kendini sevdirme hem de karşısındakini yıldırma girişimiydi. Kendi iclerinde bu eğilimler, onu yardım ve destek almaya hazır ve hevesli kılacaktı. Ama ayrıca duyarlı bir gururu da icine alan bilincsiz ve aşın bir de kibir geliştirmişti, insanlar ona hizmet etmekten onur duymalıydı: Onun icin yardım istemek kucuk duşurucuydu. Bağımsızlığa ve ozyeterliliğe duyduğu guclu ozlem, birisinden birşey isteme zorunluluğuna yonelik tiksintisini oylesine pekiştirmişti ki, onun icin herhangi bir şeye ihtiyac duyduğunu kabul etmek ya da bir yukumluluk altına girmek goz yumulmaz bir şeydi. Bu nedenle alabilir, ama kabul edemezdi. _İlk ornekte, bir işin yanlış yapıldığına ve kendisine haksızlık edildiğine inanan, buna karşın bir karşı cıkma tutumu geliştirmeyen bir adam gorduk. İkincisinde, dostluğa buyuk bir değer veren bir insanın arkadaşından para calmaya yonelmesini _Başka nevrotik catışma orneği de, celişen şeyler arasında bir karara varmayı her zaman icin olanaksızlaştıran catışık itkilerde benzer bir uyuşmazlık ve bunların bilincsiz ve zorlanmalı yapılarını gosterecektir. ****** ****** _Önsöz_ _Psikanalizdeki ilerleme, sadece zor olan bir yoldan, kendimizi ve kendi gucluklerimizi de işin icine katmakla sağlanabilir. Eğer statik kalır ve değişmekten kacınırsak, kuramımız da kısır ve dogma olmaya mahkum olacak demektir. _Ağır nevrotik olayların uzman eline ihtiyac duymasına karşın, dinmek bilmeyen cabalarla kendi catışmalarımızın ustesinden gelme konusunda uzun bir yolu kendi başımıza katedebileceğimize inanıyorum. _Sadistlik eğilimlerinin anlamı nedir? *** _Giriş_ _Başlangıc noktası neresi ve yol ne kadar dolambaclı olursa olsun, ruhsal hastalığın kaynağı olarak sonucta kişilik bozukluklarına varmamız gerekir. Her nevroz, semptomatik(belirtisel) tablo ne olursa olsun, bir kişilik nevrozudur. _Benim başlangıc noktam; Freud’un kadın psikolojisiyle ilgili varsayımları, beni kulturel etkenleri duşunmeye itti. Bu etkenleri hesaba katmayı başaramadığı icin, Freud'un bazı hatalı sonuclara vardığı da benim icin tam bir acıklık kazanmıştı. Bu ilgi Erich Fromm'la olan ilişkilerim sırasında daha da arttı. Amerika ile Avrupada gozlediklerim arasında bircok yoldan farklılıklar bulunduğunu ve bunlara ancak kulturel etkenlerin neden olabileceğini anladım. Vardığım sonuclar en sonunda Çağımızın Nevrotik Kişiliği adlı kitabımda dile getirildi. Bu kitapta sunulan temel sav, nevrozların kulturel koşullar tarafından yaratıldığı —daha kesin olmak gerekirse, nevrozlann insan ilişkilerindeki rahatsızlıklardan kaynaklandığı anlamına gelen bir goruş— yolundaydı. _Nevrozlardaki itici guclerin neler olduğu sorusu uzerinde duruyordum. Bu guclerin zorlanmalı itkiler olduğuna ilk dikkati ceken Freud olmuştu. Bu itkilerin icgudusel yapıda olduklarını, doyumu amacladıklarını ve engellemelere karşı esnek olmadıklarını savunuyordu. Sonuc olarak bunların kendi içinde nevrozla sınırlı olmadıklarına, ancak butun insanlarda etkinlik gosterdiklerine inandı. Ama eğer nevrozlar bozuk insan ilişkilerinin bir sonucuyduysa, bir olasılıkla bu onerme artık gecerli olamazdı. Bu cizgide vardığım sonuclar kısaca şunlardı: Zorlanımlı itkiler ozellikle nevrotiktir; bunlar yalıtılmışlık, caresizlik, korku ve kaygı duygularından kaynaklanırlar ve bireyin bu duygulara karşın yaşamla başa çıkma yollarına karşılık gelirler; temelde doyumu değil, guvenliği amaclarlar; zorlanımlı yapılarının nedeni arkalarında yatan kaygıdır. İlk once bu itkilerden ikisi —nevrotik sevecenlik ve guc ozlemleri— tam bir acıklık kazandı ve Çağımızın Nevrotik Kişiliği'nde sunuldu. _Freud'un oğretilerinin temel ilkeleri olarak değerlendirdiğim şeyleri korumama karşın, o zamana dek daha iyi bir kavrayışa yonelik arayışımın, Freud'la farklı doğrultulara girmeme yol actığını anladım. Eğer Freud’un icgudusel olarak değerlendirdiği bunca etken kulturel olarak belirleniyorduysa, eğer Freud'un libidoya bağladığı bunca şey gercekte kaygı tarafından uyarlanan ve başkalarıyla guvenlik icinde olmayı amaclayan nevrotik bir sevecenlik ihtiyacıydıysa, bu durumda libido kuramı artık nesnel bir temele sahip olamazdı. _Zorlanımlı itkileri nevrotik eğilimler olarak tanımladım. Nevrotik kişilik yapısının merkezi bir oneme sahip olduğunu anlama noktasına ulaşmıştım. _Eğer psikanaliz temelde şu anki gucluklerimizle gecmiş deneyimlerimiz arasında bir bağ kurma işinden ibaret kalmıyor, daha cok, kişiliğimiz icindeki mevcut guclerin ic-etkileşimini anlamaya bağlı kalıyorduysa, birazcık uzman yardımıyla ya da hicbir uzmanca yardımı almaksızın kendimizi tanımak ve değiştirmek butunuyle olabilirlik sınırlan icindeydi. Öz-cozumleme (kendi kendini psikanaliz) hayati bir ihtiyaca karşılık verme umudu sunar gibi gozukuyordu. _Nevrotik sevecenlik ihtiyacı, zorlanımlı ictenlik ve bir "arkadaş" ihtiyacının bir arada var olduklarını gorebiliyordum. Bu eğilimler şimdi "insanlara yonelme" olarak tanımladığım şeyin cekirdeğini oluşturmaktadır. Zorlanımlı bir guc ve saygınlık ozlemiyle nevrotik hırsın ortak şeylere sahip olduğunu da gormuştum. Bunlar kabaca, "insanlara karşı olma” diye adlandıracağım şeylerin icerdiği etkenlerden oluşmaktadır. Beğenilme ihtiyacı ve kusursuzluk itkileri, temelde kişinin kendisiyle olan ilişkileriyle ilgili şeyler olarak gozukuyordu. _Freud ruhsal catışmaların onemini her gun biraz daha iyi kavrıyordu; ama bunlan bastırılan ve bastıncı gucler arasındaki bir savaş olarak gormuştu. Benim gorduklerimse farklı turden catışmalardı. Bu catışmalar celişik nevrotik eğilim gruplan arasında etkinlik gosteriyorlardı ve başlangıcta başkalanna yonelik celişik tutumlarla ilgili olmalanna karşın, zamanla oze yonelik celişik tutumlan, celişik nitelikleri ve celişik değer gruplan da iclerine alıyorlardı. ****** _Nevrotik umutsuzluk: Kurtuluş olanağı olmayan bir tuzağa duşmuş olma duygusundan kaynaklanan derin umutsuzluktur. _Sadece cevresel baskılar tarafından koreltilen insanlara, Harry Emerson Fosdick'in On Beinga Real Person adlı kitabı gibi bir kitap onemli olculerdeyararlı olabilir. _Bilim dunyasına zorla giren davetsiz konuklar. _Karşı-sav mutlaka duşkırıklığına uğrayacaktır. _İce donukluk: Benim adlandırmayı yeğlediğim gibi, nevrotik coşkusal yalıtım _Tanrısal saygı talepleri _Sadistlik durtuler _Umutsuz cozum _Güdülendirilmek *************************
·
559 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.